Bu mesleğe ilk başladığım ve kamerayı elime ilk aldığım anlarda ne hissediyorsam şu anda tam olarak aynı hisler içerisindeyim. Kamera benim için o günlerde bilinmezlere atılan bir adımdı. Kolay değil yirmi yaşında bir delikanlısın 13 kilo ağırlığında üzerinde türlü düğmeler olan 3. bir göz ile ilk tanışıklığımdı…
“Bir camdan hayatı anlatacaksın” dediler ve ilk haber geldi…
Anavatan Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın Ankara Gölbaşı İlçe Başkanlığı’nda halka hitabını çektim. Kanal D’deki ilk haberimdi. Çekimleri gerçekleştirdim, iki saat süren haber telaşı ardından kanalıma geldim.
Televizyon haberciliğinin özel televizyonlarda gelişmeye başladığı ilk zamanlardı. Mesut Yılmaz’ın çektiğim görüntüleri harikaydı. Çok estetik, doğru açılardan, doğru ışıktan adeta bir reklam çekimi gibi bir siyasi lideri izlemiştim. Ancak bir sorun vardı. Hem de çok önemli bir sorun…
O Gün Bana Ders Oldu
Haberde en önemli unsur olan sesi atlamıştım. Estetik ve güzel görüntüler çekme uğruna bir oradan, bir buradan aldığım görüntüler esnasında, Mesut Yılmaz’ın konuşmaları bölük pörçük ifadeler haline dönmüştü. O gün o heyecanla verdiğim emek ve ortaya çıkan sonuç bana çok önemli bir ders verdi.
Haber anlıktır ve asla geri dönüşü yoktur. Tüm reflekslerin ve duyuların o anda o haberde olmalı.
3. Gözü, o gün orada yaptığım o hata ile keşfetmiş oldum.
Bugün 30 yıllık bir haber kameramanı olarak insana dair çok şeye şahit oldum. Bireysel ve kitlesel devasa değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir yüzyılın şahitleriyiz. Biz kameramanlar acıyı, coşkuyu, ölümü ve yaşamı tarihe not düşen görüntülerle kaydederiz. Hafızam ve kalbim o 30 yılın her bir görüntüsü ve anısıyla dopdolu.
Ve Kalem…
Haberin iki dinamiğidir. Görmek ve okumak; görüntüyü çekmek ve orada yaşananları yazmak…
Yine bu yıllar içerisinde anladım ki kalemin de bir objektifi var. Ayrıca vizörden yansıyan o ham gerçekliğin çok ötesinde, duyguların ve tecrübenin en sadık tercümanı da kalem…
Bir haberci olarak her zaman en büyük tutkum tarihe kayıtlar almak oldu. En farklı, en özel, en şaşırtıcı ve riskli haberler için gün geldi hayatımı ortaya koydum. Tecrübe kazandıkça bu tutku içimde önlemez bir şekilde arttı ve bu konu üzerine de çok düşünmüşlüğüm var. Mevzu kalıcı bir imza…
Kadimden bu yana insanoğlu hep ölümsüzlüğün peşinden koşmuş. Nice ressamlar, şairler, yönetmenler ve yazarlar bu ‘aşkla’ üretmişler ve bugün de üretiyorlar. Bu belki de ölüme meydan okumanın bir şekli. Hayata bir imza atarak gitmek… Bir derdimiz ya da bir kutlamamız varsa ve ki toplumu derinden etkileyen bir olayın nesillerce hafızalarda kalması gerekir.
Kitaplar… Dededen Toruna
Doğru gerçek ve katıksız haber adına yüzlerce görüntü çektim. Görsel medyada döneminde büyük yankı uyandırdı ve hafızalara kazındı. Bugün ilgilisinin klavyede birkaç tuşla erişebildiği çoktur. İnternet artık hafıza havuzumuz durumunda. Ancak yaşanan büyük toplumsal olayların çok daha somut ve nesillere doğru aktarımı gerekiyordu. Sözün, görselin uçup gittiği şu hayatta yazı kalıyor; sabit varlığını koruyordu ve kitaplar… Kütüphaneye uzanacak bir el mesafesindeki cevherler…
THKD olarak ilk kitabımız ‘KalkışMA’ bu fikirler ışığında doğdu. Bir milletin varlık savaşı olarak tanımlanabilecek olay, 15 Temmuz Hain Kalkışması ve canını ortaya koyan bir millet…
Ölüme meydan okuyan haberciler… Tecrübeleri kütüphanelerde yerini almalıydı. Dededen toruna bu vatanın, yakın geçmişte hangi badireleri atlattığı anlatılmalıydı. Her yüzyılda topraklarımız özveri ister, hürriyetimiz canlar bedeli bir mücadele ister. Nesillerimiz bilmeliydi. kalkışMa eserimizi bu ideallerle ortaya koyduk. 110 habercinin dilinden ‘O gece’ anlatıldı. Büyük yankı ve takdirle karşılık buldu. Yurtdışındaki üniversitelerin kütüphaneleri için talepler bile geldi ve bende de ‘yazı aşkı’ başladı.
7,7 ile Madde Şaşırdı ve Savruldu ama Milletimiz sarsılMAdı
Toplumun aldığı dönemeçler ve evrilmeler ne yazık ki çoğunda acı verici olaylarla gerçekleşiyor. Kahramanmaraş, Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli depremler… Tarihimizin en büyük afetlerinden biri, büyük kayıplar ve bir milletin gözyaşında kenetlenmesi. Haberciler dehşetin içine yine koşarak gittiler. Anlık, doğru ve İnsan odaklı haber, onların vizörlerinden ve dillerinden dünyaya ulaştı.
Unutulmaz Unutulamaz!
Böylesi bir acının unutulması ve çıkan derslerin zamanın sisinde kaybolması büyük risktir. En özet tanımla bu rehavetin bedeli gelecek yıllarda belki de daha büyük ve can yakıcı kayıplardır. En objektif göz ‘3. Göz’dü ve o gözün tecrübelerini sarsılMA kitabında topladık. Acılarla örülmüş bir o kadar samimi bir tecrübeler ajandasını ortaya koyduk. Ankara 19. Kitap Fuarı’nda yerini aldı. Büyük ilgi ve merakla karşılandı. Kıymetliydi. Çünkü aslında bir rehberdi. O günlerde hüzünden bulanıklaşan zihinlerimiz, bugün o günlerin anılarını okuyarak idrakini netleştiriyor. Henüz iki haftalık bir basım daha çok yeni ama pek çok televizyon programında ve haberlerde öyle çok yer aldı ki sarsılMA adındaki anlamla bir metafora dönüştü bile. Soyut somutlaştı. Hiçbir zorluk bizi SARSAMAYACAK! Çünkü bizler kodlarını, mücadele ile geliştirmiş bir milletin çocuklarıyız…
Bugün heyecanlıyım… Bu 3. Gözü, kalemle buluşturmanın heyecanı. Vizörden yansıyan net gerçeğin arkasında, çektiğim her görüntünün bende yaşattığı sayısız yansıma var. O hisler gün geldi içimde patladı, gün geldi eridi benliğime karıştı. Anlatılacak ne çok şey, altı çizilecek ne çok sorun, paylaşılacak ne çok duygu var…
Kalemim sabırsız çünkü objektifinde insan var…