ARDINDAN….
Bizleri, en çok sevdiklerini; “torunlarını, kalemini, kelimelerini, baba-kız söylediğimiz nağmelerimizi ve de küfürlerimizi; şükür ki acılarını bırakalı 4 mevsim 1 yıl 12 ay, 365 gün geçti.
Sen gideli “iyiye-güzele-doğruya” giden hiçbir şey olmadı; ne çok sevdiğin Fenerbahçen şampiyon oldu, ne insanlığın gözyaşı dindi, ne eşitlik ne özgürlük ne dirlik ne birlik… Üstelik sadece Ortadoğu, Afrika acı çekmiyor tüm dünya bir virüs belasıyla toplu korku, toplu yaşam alan kısıtlaması, toplu ölüm, toplu çaresizlik….. say sayabildiğine olumsuzlukların pençesinde kıvranıyor.
Sen! zamanında kaldı toplu cenazeler, toplu namazlar, toplu ayinler, toplu bayramlaşmalar, yeme-içmeler. Bak sana söyleyeyim en afili cenaze merasimi bile senin olduJ. Her kesimden, davadan, sınıftan, inançtan, telden (akıllısı-delisi-velisi) insanlar akın etti. Kimisinin gözünde “pişmanlık” okudum, kimisinde hasret, minnet, hürmet, şefkat …. Ve sen ismin gibi duruyordun Musalla taşında “Haydar”: ‘diğer aslanlar arasında kralın insanlar arasında durduğu gibi duran’. Düşün bıraktığın dünyanın halini toplu cenazeye hasret kaldık, arar olduk!!
Velhasıl Kelam!
Babaannemin, dedemin ilk göz ağrısı,
Anneciğimin kırk dört yıllık hayat yoldaşı,
Mehmet, Hakan, Gülşen, Seda’nın kıymetli babası,
Naz, Elif, Mehmet, Zehra, (Kutsal Kız ismini taktığın) Yiğit’ in biricik dedesi;
Seni minnetle, hasretle, rahmetle yad ederken; Fatma annemizin babasının ardından duyduğu hasretle ben de sana kavuşacağım günün hasretini çekiyorum.
Toprağın bol, Zemzemin bol, Huzurun bol, Rab’ın rahmeti bol olsun BABAM!
(Gülşen Karaduman)