Aklımda kaldığı kadarıyla Akpınar’da yetişenleri anlamaya çalışacağım. Anlatacağım evimiz Akpınar Mahallesi Aslantepe Caddesi 81 nolu Bahçeli evdir. 4 kardeşten en büyüğü bendim. Oturduğumuz ev, Hafize Özal yani; Turgut Özal’ın annesinin ipotek olarak tutulmuş eviydi. O vakitler ev kirasız para faizsiz diye bir sistem vardı. Evimizden Fahri Oral’ın Un Fabrikası görünürdü, yıllar sonra bu binada Barbaros İlkokulu olarak mektebe başladı. 1 ve 2’inci sınıfı bu binada okuduk , daha sonra Barbaros İlkokulu Arpacılar’ın 5 Konaklardaki binasına taşındı. Mahallemizde bayağı ünlü insanlar yetişmişti. Rahmetli Turgut Özal oturduğumuz evde bir ömür, yine rahmetli Belediye Başkanı Seyhan Semercioğlu komşumuzdu. Çok çalışkan güler yüzlü bir insandı. İş ve İşçi Bulma Kurumu Müdürü Yılmaz abiyi hatırlıyorum. Yıllar sonrası onunla Bursa’da karşılaştık. Okulu bitirdiğimizde Elif bacılar vardı, oğlu Kemal abi ve Betül Güresin babası çok güzel tambur yapar ve çalardı. Biz zevkle dinlerdik o yönden şanslıydı. Betül’ün küçüklüğü dün gibi aklımdadır. Diğer komşumuz Osman. Osman amca fabrikada çalışıyordu. Aslen Adanalı idi. Onların iyiliklerini hiç unutamam önceden Hayat Bilgisinden öğretmen sorular verirdi, ertesi gün cevaplarını sınıfta okutur yorum yapardık. Bu güzel aile sorularını cevaplama da çok yardımcı olurdu. Ben de onlara evimizdeki şehir suyundan kolayla taşır, şükranlarımı belirtmeye çalışırdım. Barbaros İlkokulu Evimize çok yakındı.
Okuldan sonra hemen Bakırcılar Çarşısı başlardı. Bazen babamın yazıhanesine giderken mecburen Bakırcıların önünden geçer, tak tak tok tok sesleri ile tempolu yürür, bazen de kendiliğinden görmem gelirdi. Mahallemizdeki bir hoca anımı anlatmıştı. Kendisi çaça topuk giyer, parke taşlara basarak tıktık yürürken bakırcılarda elindeki çekici tık tık diye ses çıkarırlarmış. Bu hoca hanım arkadaşına demiş ki; hoca hanım Bakırcılar dan geçerken bana eşlik eder misin? Bu Bakırcılar benim yerime taklidimi yapıyor. Ben de rahatsız oluyorum diye arkadaşı bu Hoca Hanım’a yardımcı olmuş. Kalın topuklu ayakkabılarını giyerek Bakırcılar çarşısından geçerken, Bakırcılar kalın tok tok tok diye ses çıkarmaya başlamışlar. Demek ki; Bakırcılar yürüyen insanın ayak sesine göre ses çıkarırlarmış bu hikaye bana çok enteresan gelmiş ve gülmüştüm. Evimizin önündeki caddeden taş arabaları çok geçerdi. Orduzu, Aşağışehir, Hanım Çiftliği tarafına bu caddeden gidilirdi. Daha Sonraları naylon araba dedikleri tekerlekli arabalar türedi. Onları daha çok sevdik çünkü; fazla sesleri çıkmıyordu. Kar satanlar mı dersin, öllük, eşkın, pamuk şekeri ve bunun gibi satıcılar çok geçerdi, onları seyretmek ayrı bir zevk verirdi bizlere. Bir de her akşam üstü eve giderken mahallemizdeki çocuklara şeker dağıtan dedelerimiz olurdu, bana da kısmet olmuştu. İlkokul arkadaşım Mevlüdelerin komşusuydu bu. Yıllar sonra Mevlüde ile Facebook’ta buluştuk bayram ettim. Öğretmenim Bedriye Hotar ile aynı mahallede otururduk. Onu annemden daha çok severdim, beni yetiştiren geliştiren odur. Yeşil bir sandaleti vardı çok yakışırdı. Rahmet olsun 5 yıl duvar gazetesi yazılarını bana yazdırdı.
Hevesle zevkle okul çıkışında birlikte çalışırdık. Bir gün gene yazıları yazdık biraz gecikmiş olmalıyız ki kardeşim Şahin okula geldi, nerede kaldın? diye bana çıkıştı, sonra Öğretmenim ben ve kardeşim birlikte eve doğru yol alırken Şahin öğretmenimizin ayağındaki ince naylon dikkati çekmiş olmalı ki; ayağınız üşümüyor mu bu çorapla diye sorduğunda, utancımdan yerin dibine girdi, ona da ters ters baktım. Niçin böyle bir soruyu sordun diye evde ona çıkışmıştım. Öğretmenim de Şahin bu çoraplar üşütmez merak etme diye cevapladı. Atatürk Ortaokulunu bitirip diplomamı az önce bize misafir olarak gelen rahmetli Hafize Özal hanıma Babam sordu? Gülseren’i hangi okula gönderelim diye O da bir kız için öğretmenlik biçilmiş kaftandır, cevabını kapı aralığından duydum. Yanlarına gitmek ne mümkün. Babam tam bir Osmanlı erkeği disiplinli idi duyduğum biçilmiş kaftan sözünün manasını daha sonra öğrendim. Maraş Kızık öğretmen okuluna kazandığım zaman çok mutlu olmuştum. Yazılı ve mülakatı başarıyla verdim ve idealim olan mesleğimde 30 yıl görev yaptım. Okuma aşkını bana aşılayan rahmetli babamı Şükran’la ve rahmetle anmak en büyük görevimdir. ilkokul yıllarımda her zaman olduğu gibi arkadaşlarıma çok düşkündü. Bahçemizdeki siyah incirden erikten toplar kutulara yerleştirir arkadaşlarıma götürdüm ama babaannemden de azarı yerdim. Söylenmesine rağmen aynı şeyi gene yapardım. Öğretmen okuldaki hocalarımız oldukça bilgili bizlere hem anne hem baba oldu. Okul müdürümüz Muhsin Arıkan ile yıllar sonra Bursa’da karşılaştık sanki dünyayı bağışladılar bana, çok mutlu olmuştum, daha sonra Balıkesir Altınoluk’ta da aynı semtte komşuyumuşuz. Sınıf arkadaşlarımızdan 6-7 tanesi Edremit Körfezi’nde olduğu için yazın topladık. Müdür beyi ziyarete giderdik, bir defasında bizlere öğütte bulundu. Sakın birbirinizi bırakmayın diye tembih etti. Bir de sağlığınıza dikkat edin, diye uyardı. Bizlerde öyle yaptık ancak Kovid çıkınca görüşmeler malum azaldı. Şiiri olan sevdam öğretmen okulunda edebiyat hocam Gülsemin Özdirim sayesinde oldu okuldaki şiir yarışmasında Sıtkı Yırcalı’nın Tanrı Selamı şiiri ile 1’incilik kazandı. Şiire olan sevdam, dereceyi alınca daha da çok arttı Zira marifet iltifata tabidir sözüne çok inanırım Malatya’da yetişen o memlekete hizmet veren tanıyan tanımayan bütün arkadaşlara Bursa’dan Selam ve sevgilerimi yolluyorum.