Günpınar Vadisi yürüyüşümüze, Günpınar Şelalesi'ni oluşturan suyun ilk çıktığı yerden başlıyoruz. Rehberimiz Malatya ve Darende aşığı, gerçek bir gönüllü olan Bekir Sözen... Taaa, Darende Merkez Tohma nehrinde son bulan bu suyun sekiz kilometrelik serüvenini fotoğraflarla anlatacağız...
Bir anlamda Günpınar Vadisi'nin fotoromanı olacak. Basında ve Türkiye'de ilk kez...
Önce araçla, suyun ilk çıktığı yer olan bölgeye geldik. Bir elma bahçesinin arasından geçip, yaklaşık 1 kilometre yürüdükten sonra ilk su kaynağı ile karşılaşıyor, bir derenin nasıl oluştuğuna şahitlik ediyoruz. Muhteşem doğa yürüyüşümüz işte böyle başladı.
Bakın, sonrasında bizleri ne maceralar ve keyifli, zaman zaman da tehlikeli anlar bekliyor.
Haydi ya Allah bismillah!
Günpınar Şelalesi'ne doğru yolculuğumuz devam ediyor. Türkiye'nin en güzel vadisinde doğa yürüyüşü yapıyoruz. Günpınar suyunun aktığı derenin kıvrım kıvrım labirentlerinde düşe kalka yol alıyoruz.
Ve geldik Büyüköz bölgesine... Gözlerimiz kamaşıyor, gördüğümüz güzellikler karşısında... Bu yaşa geldim, yürümenin zevke dönüştüğü böyle adımlar atmadım... Her bir adımda büyüleyici bir manzarayla karşılaşıyoruz...
İnsanın kalbi duracak gibi oluyor. Kalbi zayıf olanlar, bu kadar çok güzelliği bu kadar kısa mesafede yaşamaya kalkışmasın lütfen... Sağlığa zararlı!
Filmlerde ve kartpostallarda gördüğüm manzaraların tıpkısının aynısı... Bu fotoğrafları da size şahit olarak gösteriyorum.
Yürümek için sağlam ayak, görmek için sağlam bir kalp lazım...
Vadide akan suyun debisi iyice yükseliyor... Aşağılara indikçe dere coşuyor. Ve o nispette de tehlikeler artıyor. Suyun gücü, artık ayağımızı yerden kesecek seviyeye ulaştı.
Ama aynı zamanda güzellikler de artıyor. Vahşi tabiat aynı anda hem tehlikeli hem de güzel yüzünü gösteriyor.
Kanımız iyice kaynıyor.
Heyecan giderek artıyor.
Adrenalin beyin damarlarını zorluyor.
Zehirli bir zevk bütün bünyesi sarıp sarmalıyor.
Büyüleyici görsel şölen bizi sarhoş ediyor.
Köpük köpük sular, bir döşek misali önümüze seriliyor.
Gel koynumda yat der gibi sesleniyor dere...
Vadinin her iki yamacında yükselen ağaçlar ve otlar gökyüzünü tamamen kapatmış, güneş ışınları suya vurmak için yaprakların arasını kolluyor.
Dere kendince şarkı söylüyor.
Özgürlük şarkısı...
Tabiatın senfonisi...
Mahur beste...
Bitmesin bu yürüyüş, sonsuza kadar akıp gitsin dere...
Günpınar Vadisi'nde yaptığımız iki kilometrelik doğa yürüyüşünde iki önemli tehlikeli bölge bulunuyor. İşte bu iki bölgeden ilki ile karşı karşıyayız...
Yürüyüş yolunun kanyon bölgesine, halk arasında "Güvercin Kısığı" olarak adlandırılan bölgeye geldik.
Düşe kalka, büyük bir zevkle sular gibi akıp gelirken birden karşımıza kocaman kayalar çıktı. Yolumuzu kesen iki kaya arasında bir karışlık mesafe var. Arasından geçmek için kafamızı ve vücudumuzu küçücük bir delikten geçirmemiz lazım!
Ya da kocaman kayanın altındaki boşluktan, suyun altından yüzerek karşıya geçmemiz... Siz olsanız hangisini tercih edersiniz?
Aslında bir tercih daha var: Suyun altından yüzerek geçme riskine girmek istemiyorsanız, yarım saatlik dağdan tırmanma yolunu tercih edebilirsiniz.
Ancak biz doğa yürüyüşü kahramanları olduğumuz için tabii ki tehlikeli yolu tercih ettik.
Önce Bekir abi yüzerek kayaların öteki tarafına geçti... Kayaların arasındaki boşluktan fotoğraf makinasını Bekir abiye uzattım... Sıra geldi bana... Resimler beni yalancı çıkarmaz inşallah, hiç korkmadan daldım buz gibi suyun derinliklerine, kaç saniyede geçtim bilmiyorum. Mucizevi bir şekilde kurtulmuş gibi sevinç naraları attım. Ne büyük bir iş başarmıştım!
Güvercinlerin bile uçmakta zorlandığı vadinin bu en zorlu etabını sağ salim geçmenin mutluluğu ile atlayıverdim küçük şelalenin gölüne!
Kelimelerin gücü yetmiyor artık Günpınar Vadisini anlatmaya... Enfes manzaralar nefesimizi kesiyor, kelimeler anlamını yitiriyor.
Fotoğraflar, manzaranın dehşetini yeteri kadar gözlerimizin önüne seriyor zaten...
Her adımda ayrı bir fantastik manzara ile karşılaşmanın verdiği aşırı duygu yoğunluğu yüzünden, ne kadar büyük bir fiziksel güç harcadığımızı bile bilmiyoruz.
Bunun acısını, eve gidince hissettik. Ayaklarım tutmaz oldu. Eee kolay değil, tam beş saat aralıksız dere tepe yürüdük... Sonuçta biz de insandık ve bizim de ayaklarımız etten ve kemikten yaratılmıştı. Biyonik adam olsak yürüyen aksanımız çoktan iflas ederdi.
Vadi'yi altın bir gerdanlık gibi süsleyen küçük göller tam fotoğraflık poz veriyor.
Gölün içinde yüzebilir, kenarında artistik pozlar verebilir, ya da derinden derinden süzebilirsiniz...
Vadideki göller insanı tam kalbinin ortasından vuruyor. Hayatında hiç aşık olmamış insanlar burada aşkı öğrenir... Aşk öğrenilir mi demeyin, okulu defteri yok ama işte burada öğrenilir.
En katı kalpli insanı getirseniz, bu vadide iki saat yürütseniz yumuşak kalpli bir insan olarak döner insanların arasına...
Yedinci bölümdeyiz... Yedi yedi bitirdi Günpınar Vadisi bizi...
Şimdi önümüzde bir mağara var. Dere mağaranın altından akıp gidiyor.
İşte tam burada neredeyse makine çatlayacaktı. Objektifler bile dayanamadı bu güzel manzaraya!
Günpınar Vadisi'nin suyu yüzyıllardır, belki de bin yıllardır akıp duruyor. Bu vadinin çevresinde nice medeniyetler hüküm sürmüş, nice devletler kurulmuş, nice insanlar gelip geçmiş...
İşte o eski devirlerin birinde, bu bölgede bir ağa yaşarmış... Bu ağanın dillere destan güzellikte bir kızı varmış, adı da Meyro imiş… (Muhtemelen Meryem'in yöresel adıdır)
Her neyse, bizi çok ilgilendirmiyor.
Bu kız her gün işte bu göle gelir yıkanırmış, ağanın kızı olduğu için geniş güvenlik önlemleri alınır, kimseler yaklaştırılmazmış gölün etrafına...
Kız bu gölde yıkandıkça güzelleşiyormuş... Derken masal burada sona ermiş...
Madem öyle ben de şu göle gireyim de biraz güzelleşeyim... Sahiden bir girmede bile kendimi artis gibi hissetmeye başladım. Aynaya baktım yine aynı çirkin surat!
Kendi kendimi aldatmışım!
Şaka bir yana su ve göl harika... Tipinizi bilmem ama ruhunuzu düzeltir.
Sırf bu gölde yıkanmak için bile bütün çabaya değer.
Ve Günpınar Şelalesi'ne ulaşmadan önceki son durağımıza geldik. Artık heyecan son haddinde...
Pamuk Göl'den hemen sonra bütün heybetiyle karşımıza Günpınar Şelalesi çıkacak. Ama ondan önce Pamuk Göl'ün hatırı kalmasın diye ilgilenmek lazım...
Pamuk Göl, gerçekten pamuk gibi... Vücudumuz ile birlikte ruhumuzu da okşadı... Biraz nazlı ve alımlı, çünkü Şelale abisine en yakın yerde, bir anlamda komşusu... O kadarcık cilvesi de olsun...
Ve doğa yürüyüşümüzün birinci bölümünün sonuna geldik. Yaklaşık iki kilometrelik yolu tam beş saatte alabildik. Göller, şelaleler, mağaralar, kayalar, dağlar, kanyonlar aşarak Şelaleye ulaştık çok şükür...
Ve işte karşımızda bütün heybetiyle Günpınar Şelalesi... Herkes bize aşağıdan bakıyor. Herkesin gıpta ve şükürle aşağından yukarıya doğru seyrettiği Şelale'yi biz yukarıdan aşağıya doğru temaşa ediyoruz. Kaç kişiye nasip olmuştur ki...
Günpınar Şelalesi ve Günpınar Köyü ayağımızın altında... Müthiş bir manzara, seyrine doyum olmuyor, ancak çok yorulduk dinlenmemiz lazım, ancak çok gururlandık bir an evvel halkın arasına karışmamız lazım, ancak çok acıktık karnımızı doyurmamız lazım. Saat 10.30'da başlayan müthiş maceramız saat tam 15.30'da sona erdi... Tam beş saat hiç durmadan vadide yol aldık.
Finali Şelale ile yapıp aşağı doğru inmeye başladık. (Bu arada Bekir abinin köyünü zirveden seyretmenin tadı da bir başka idi) Birazdan, şelaleden sonra Köyüne de uğrayacağız...
Bitti. Bir rüya sona erdi.
Hafızalarda derin bir iz bırakarak, dudaklarımızda bir tatlı türkü esintisi bırakarak, ruhumuzu ihya ederek bitti.
Şükürler, hamtlar ve dualarla...