II. Meşrutiyet 23 Temmuz 1908’de (10 Temmuz 1324) ilan edildi. Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte basında sansür yasağı kalktı ve bir yayın patlaması yaşandı. Osmanlı Devleti’nde yaşayan farklı dilden ve dinden her ulus, kendi fikirlerini dile getirdiği gazeteler ve dergiler çıkardı. Basın, Meşrutiyet döneminde toplumun sesi haline geldi. Ayrıca, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ve padişahın Meşrutiyet konusundaki benimsedikleri görüşleri ve yürüttükleri siyaseti kamuoyuna duyuran en önemli araç haline geldi. Halk, basın aracılığıyla Meşrutiyet yönetimini tanıdı. Basın, bu yüzden Meşrutiyet dönemini anlamak için başvurulacak en önemli kaynaklardan biri haline geldi. Bu makalede kaynakların büyük çoğunluğu dönemin gazetelerine dayanmaktadır. İstanbul’da çıkan Tanin, İkdam, Volkan gazeteleri taranarak, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, padişahın ve kamuoyunun Meşrutiyet’in ilanına karşı nasıl bir tutum takındıkları ve bunun basına nasıl yansıdığı incelenmiştir (Kaynak: Oya Dağlar)
İşe Meşruyetin İlanını 1908 Yılında okuyan Kişi Malatyalı Keşaf Hoca olmuştur. Necati Dikmen'in paylaştığı bu resimde Keşşaf Hoca Meşruyet açıklamasını Malatya'da okurken görülüyor.
KEŞŞAF HOCA KİMDİR?
Keşşaf Hoca, Malatya’nın tanınmış velilerindendir. 1862 yılında Malatya’da doğdu. Babası şehrin en eski ailelerinden Kirişçizadelere mensup Mustafa Efendi’dir. İlim öğrenmeye küçük yaşta başlayıp 1889’da icazet almıştır. Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal Atatürk'e verdiği destekle bilinir ve özellikle Sivas Kongresinin basılması veya engellemesi çalışmalarına safdışı bırakan kişi olarak bilinmektedir. 1938 yılında vefat edince Aşağıbağlar Kuyuönü mezarlığına defnedilmiştir. Kabri her gün halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Keşşaf Hoca Efendi ile ilgili yaygın menkıbelerden birisinde şöyle anlatılır:
"Keşşaf hocanın gençlik yıllarında Divriği'de çok sayıda âlim bulunmaktadır. Keşşaf Hoca'nın yolu bir gün bu ilçeye düşer. Kaldığı yerde ulema kisvesi değiştirerek medreselerden birisine gider. Bir köşede dersi takip etmeye başlar. Dersin hocası Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'ne atıp tutmaya başlayınca, çok sinirlenen Keşşaf Hoca, eline geçirdiği bir malını fırlatarak hocanın kafasını yarar. Sonra talebelerinin şaşkın bakışları arasında ayağa kalkıp: "Sen o büyük zatın aleyhinde konuşursan, onun bir kölesi gelip işte böyle kafanı kırar" der. Sonra da dışarı çıkar. Arkasından koşanlar onu yakalayamazlar. Hoca Efendi ise yakında bulunan Müftülük binasına doğru gitmektedir. Arkasından gelenlerle birlikte binaya girer. Kütüphaneden çekip çıkardığı bir kitabın sayfalarını çevirerek bir sayfaya parmağını basar: "Okuyun şurayı" der. Orada bulunanlardan biri sesli olarak okuyunca Keşşaf Hoca'nın haklı olduğunu herkes anlar ve ders veren hoca efendi de tevbe eder.
Mezarı Kuyuönü mezarlığındadır. Ve her gün çok sayıda kişi tarafından ziyaret edilmektedir.