Yerkabuğu neden sürekli hareket halinde? Amerika Ulusal Deprem Bilgi Merkezi (NEIC) şunları belirtiyor: "Yedi büyük kabuk levhası, birkaç daha küçük levhaya bölünmüştür. Tümü yılda 10 ila 130 milimetre arasında değişen hızlarda, birbirleriyle bağlantılı olarak sürekli hareket halindedir." Yine aynı merkez depremlerin çoğunun bu levhaların belirlediği dar kuşaklar içinde kaldığını belirtiyor.
"Üzerinde yaşadığımız dünyanın sağlam olduğu fikrine o kadar alışmışız ki, sallanmaya başlayınca insan aklını yitirecek gibi oluyor." The Violent Earth kitabından... (Robert Dinwiddie, Simon Lamb, Ross Reynolds)
"Depremler, doğadaki en güçlü ve yıkıcı kuvvetler arasındadır." The World Book Encyclopedia'da yer alan bu ifadeyi son günlerde yaşadığımız Maraş merkezli ve Malatya Adıyaman, Hatay, Antep, Adana, Kilis, Diyarbakır'ı da kapsayan ve hala artçıları devam eden depremlerin etkisi ile daha da iyi idrak etmiş bulunuyoruz. Çünkü şiddetli bir depremde açığa çıkan enerji, ilk atom bombasının açığa çıkardığı enerjiden yaklaşık 10 bin kat fazla. Depremin şiddetli etkisini hangi mevsimde ya da günün hangi saatinde daha acı yaşayabileceğimizi de son depremde gece saat 04.17'de uykunun en derin yerinde, kar, tipi ve fırtınayla birlikte deneyimledik.
Depremin fiziksel mekanizmasının anlaşılmasının, depremi oluşturan enerjinin fiziksel değişkenlerinin zaman ve mekanda değişiminin araştırılmasıyla mümkün olacağını göz önünde bulundurmalıyız. Depremin fizikokimyasal yapısına baktığımızda; depremi oluşturan enerji kaynağı başta olmak üzere, tektonik (Jeolojik yapı) özgeçmiş, yırtılma (kırılma) ve tetiklenme mekanizması gibi değişkenlerin direkt olarak etkisinde olduğunu görürüz. Bu nedenle, bu enerji, sinerji değişkenlerinin zamanında ve mekanında birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu vardır. Birbirinden bağımsız, değişkenlerin tek başına zaman ve mekanda irdelenmesinin hiçbir sistematik yararı olmadığı gibi; bu türden fizikokimyasal bakış çok çözümlüdür, tek çözüm niteliğinde değildir.
Deprem mekanizmasının mekan boyutunda fiziği
Depremi oluşturan fiziki mekanizmanın her şeyden önce bir enerji dönüşümü olduğu düşünülmektedir. Buradan hareketle, yeraltında değişik fiziksel ve jeolojik nedenlerle biriken potansiyel enerjinin, plakaların kırılma mekanizması yardımıyla aniden kinetik enerjiye dönüşmesi deprem dalgalarının yayılabilmesinin temel enerji kaynağını oluşturmaktadır. Bu fiziki bakış açısını, herhangi bir enerji türü ile işleyen bir makine fikri ile örtüştürerek, bir deprem makinesi fikrini düşünmek pekala mümkündür. Bu fikir halihazırda sismolojide (deprem bilim) ilk kez Kasahara (1969) tarafından literatüre eklenmiştir. Ancak bu türden bir deprem makinesi benzeşimi (simülasyonu) ve bu makinenin işleyişiyle, deprem mekanizmasının aslında mekan boyutunda fiziki işleyişinin anlaşılması mümkündür.
Yeraltındaki plaka kütlelerinin konumlarının değişmesi sonucunda deprem meydana gelir. Bu sürekli olağan bir harekettir. Çoğu zaman ortaya çıkan şok dalgaları yeryüzünde hissedilecek kadar güçlü olmamakla birlikte, bir sismograf tarafından saptanıp kaydedilebilirler. Ancak kimi zaman bu kütle yeryüzünü şiddetli şekilde sarsacak kadar kırılır ve hareket eder.
Neden yer sürekli hareket halinde?
Fakat yerkabuğu neden sürekli hareket halinde? Amerika Ulusal Deprem Bilgi Merkezi (NEIC) şunları belirtiyor: "Levha tektoniği kuramı buna bir açıklama sağlamaktadır; bu kavram yer bilimlerinin dayandığı düşünüşü tamamıyla değiştirdi. Şimdi anlaşılmıştır ki yedi büyük kabuk levhası, birkaç daha küçük levhaya bölünmüştür. Tümü yılda 10 ila 130 milimetre arasında değişen hızlarda, birbirleriyle bağlantılı olarak sürekli hareket halindedir." Yine aynı merkez depremlerin çoğunun bu levhaların belirlediği dar kuşaklar içinde kaldığını belirtiyor. Büyük depremlerin yüzde 90'ı bu tür yerlerde ortaya çıkıyor.
Büyüklük ve şiddet
Bir depremin ciddiyeti onun büyüklüğü (magnitüdü) ya da şiddetiyle ölçülür. Charles Richter 1930'larda depremlerin büyüklüğünü ölçmek için bir ölçek geliştirmiştir. Sismik araştırma istasyonlarının sayısı arttıkça Richter'in fikrine dayanan yeni ölçekler geliştirilmiştir. Örneğin, moment magnitüd adı verilen ölçek depremin kaynağında açığa çıkan enerjiyi ölçer.
Tabii, bu ölçekler her zaman bir depremin yol açtığı yıkımın derecesini göstermez. Örneğin, Haziran 1994'te Bolivya'nın kuzeyinde görülen depremi ele alalım; 8,2 büyüklüğündeki bu depremde sadece beş kişinin öldüğü kaydedildi. Ancak 1976'da Tangshan'daki (Çin) 8,0 büyüklükteki deprem yüz binlerce kişinin ölümüne yol açtı. Ülkemizde AFAD verilerine göre Kahramanmaraş merkezli 7.4 ve 7.6 şiddetli depremlerin sonucundaki can kaybı ise maalesef 40 binin üzerinde.
İnsanlar üzerindeki etkisi
Depremin kaydedilen şiddeti ise; büyüklüğüne tezat olarak insanlar, yapılar ve çevre üzerindeki etkilerini göstermektedir. Şiddet, bir depremin insanlar üzerindeki etkisinin ciddiyeti açısından daha açıklayıcı bir ölçüdür. Aslında insanlara zarar veren genellikle sadece sarsıntılar değildir; yaralanmalara ve ölümlere, en çok çöken duvarlar, kırılan doğalgaz boruları ya da kopan elektrik hatları, düşen cisimler ve benzeri şeyler yol açar.
Sismologların bir hedefi, deprem faaliyetlerini önceden fark edip insanları uyarmaktır. Son zamanlarda bilim insanları tarafından, Advanced Seismic Research and Monitoring System (Gelişmiş Sismik Araştırma ve Gözlem Sistemi) adı verilen dijital bir program geliştirildi. Yine bir araştırmaya göre; sistem, daha hızlı bir erişim ve daha güçlü bir programla birlikte yetkililerin "neredeyse anında, en şiddetli sarsıntının nerede gerçekleştiğini tam olarak belirleyebilmelerine" yardım edecek. Yapay zeka teknolojisiyle geliştirilen önceden bildiren alarm sistemiyle de deprem öncesinde tedbirler alınabilecek. Bunun sonucunda felaketten etkilenen bölgelere yardım gönderilmesi kolaylaşacak.
Hazırlıklı olmak yaşam kurtarır
Açıkça görüldüğü gibi depreme hazırlıklı olmak yaralanmaları azaltabilir, maddi zararı en aza indirebilir ve en önemlisi yaşamları kurtarabilir. Fakat depremler meydana gelmeye devam ediyor.
Depremi oluşturan fiziki mekanizmanın zaman boyutu, içinde geçirdiği dönemleri bir zaman döngüsü = çevrimi biçiminde ortaya koyar. Yine Kasahara (1969) tarafından dizayn edilen depremi oluşturan doğal zaman döngüsünün evreleri, sismik çevrimin evreleri, depremi oluşturan sismik zaman çevriminin çok açık biçimde 3 ana evreden oluştuğunu göstermektedir. Bu evrelerden ilki deprem öncesini (pre shock); ikincisi depremin oluştuğu evreyi (Main shock); üçüncüsü depremden sonraki evreyi (after shock) simgelemektedir.
Özellikle deprem öncesi ilk evreyi içeren bir anlamda depreme hazırlık evresinde; potansiyel enerjinin birikmesi esnasında dikkati çeken hususlar, kırılmayı sağlayacak biriken elastik enerji kaynakları, elastik enerjinin birikme mekanizması, elastik enerjinin birim zamanında birikme miktarı, elastik enerjinin mekanda (yersel) dağılımı, fiziksel koşullardaki olaya eşlik eden değişimler gibi en temel problemlerdir.
Biriken potansiyel enerji
"Deprem Anını" 2. evreyi yani biriken potansiyel enerjinin kırılma (yırtılma) ile kinetik enerjiye dönüştüğü evreyi içeren zaman diliminde ise dikkati çeken hususlar ; tetiklenme (triggering) mekanizması, yırtılma (kırılma) mekanizmasının türü ve kuvvetler geometrisi, deprem dalgalarının hızlarının değişimi, deprem dalgalarının yayılımı, yırtılma (kırılma)'yı sonlandıran (durduran) mekanizma, deprem kaynağını çevreleyen yakın çevrede değişen fiziki özellikler ve jeolojik koşullar gibi temel problemler ve bu problemlerin anlaşılmasına ait çözümlerdir.
Deprem sonrası önlemler
Deprem sonrasında, koruyucu sağlık hizmetlerinin kesintiye uğraması ve çevre koşullarının kötüleşmesi nedeniyle, yeni hastalıklar ortaya çıkar. Bunların salgın boyutuna ulaşmasını önlemek için, hem depremden etkilenen yerleşim birimlerinde hem de geçici yerleşim alanlarında çeşitli önlemler almak gerekir. Özellikle su, gıda ve kişisel hijyen çok önemlidir. Ayrıca atık ve vektör kontrolü gibi çalışmalara önem vermek gerekir. Toplumun, özelikle de risk grupları, hızla taranarak, rutin izlemelere/kontrollere ve diğer koruyucu hizmetlere bir an önce ulaşması sağlanmalıdır. Gebeler, bebekler, kimsesiz kalmış çocuklar, yaşlılar özel risk gruplarını oluşturmaktadır.
Ne yapmalı?
Depremlerden sonra, toplumum kesin yerleşime geçmesi ve sağlık birimlerinin alt yapısının inşaası/tamiri uzun zaman alabilir. Düzenli ve sürekli sağlık hizmetleri verilmesi için bu işlerin tamamlanması beklenmemelidir. Rutin hizmetlerde bir an evvel afet öncesi düzeye ulaşmak gerekir. Bozulan çevre koşulları nedeniyle, toplumun uzun süre olağan sağlık hizmetlerinden yoksun kalması afet sonrası ikincil kırımların devam etmesi ve sayılarının artmasına neden olur. Rehabilitasyon dönemi olarak kabul edilen bu dönemde, depremde hasar gören sağlık birimlerinin yeniden inşası ya da tamiri tamamlanarak afet öncesi duruma gelmeleri sağlanmalıdır.
Deprem planlarını oluşturan her birim (sağlık, üniversite, okul, fabrika) ve kurum (il, kaymakamlık, belediye), deprem sırasında birbiriyle yardımlaşmak üzere, karşılıklı ortaklıklar oluşturmalıdır. Bu birim ve kurumlar bir araya gelerek, her iki tarafın hazırladığı planları gözden geçirmeli ve bu planların birbiri ile uyumu sağlanarak, birbirlerine nasıl yardım edecekleri planlanmalıdır. Böylece, her iki tarafta bulunacak/ bilinecek olan, ortak plan oluşturulmalı ve taraflar, olay anında, diğer tarafın hemen yardımına koşacak şekilde hazırlıklarını tamamlamalıdır.
Eğitim meselesi
Gençler içerisinde uygun şartları olanların eğitiminin yüz yüze veya hibrit şekliyle devam etmesi bu süreçte sosyolojik ve psikolojik açıdan daha anlamlı bir destektir. Stres stresi, acı acıyı getirmesin. Yaraları hep birlikte elbirliğiyle sarmalıyız. Afet, zelzele, deprem... acılarla karşılaşılan her an birlik günüdür. Tüm ülkemizin başı sağolsun, geçmiş olsun. Tekrar eden depremlere karşı önlemlerimizi almaya devam etmeliyiz. Doğayı korumalı, karbon ayak izini azaltmalıyız. Çevre kirliliğine ve sorunlu kentleşmeye dur demeliyiz. Deprem analizlerini bilim insanlarımızın görüşleri ışığında yeniden yapılanmalıyız.