Necati Güngör
Haber dün gece, Batu Işık'tan geldi: "Sami Fenercioğlu'nu kaybettik!"
Birden o gülen yüzü, iyimser bakışı, ılımlı tutumuyla gözlerimin önünde canlandı Sami Fenercioğlu.
Teyzemin oğlu, ailemizin örnek insanı Hasan Özaydın'ın üniversite yıllarından arkadaşı olduğu için aramızda ayrı bir yakınlık oluşmuştu.
Zaman zaman anlattığı anılarında, beni çok ilgilendiren özel ayrıntılar olurdu... Annemin çocukluğunun geçtiği Azizler Cegeti'nin bir çocuğuydu Fenercioğlu. Molla Fenarî'nin soyundan geldiklerini söylerdi. Dedesi, Malatya'nın Emniyet Müdürlerinden; babasıysa yine ilimizdeki telgraf memurlarındandı.
Çocukluğu, ilkgençlik yılları, anneannesinin yönetimi altında geçmişti. Anneannesini dirayetli, çalışkan, yaratıcı bir insan olarak anlatırdı. Kıtlık yıllarında bile ailenin sıkıntı çekmeden geçinmesini sağlayan bir insandı. Çarşı pazar işlerinden, tarla tapanın yönetiminden, ev işlerine kadar her şeye yetişen tipik bir Anadolu kadınıydı. Olumlu anlamda bir Hanımağa idi. Evde yapılacak hiçbir iş bulamazsa, kilere girip çuvallarının yerini değiştiren bir kadındı.
Kendisinden büyük iki erkek, bir de kızkardeşi vardı Sami Fenercioğlu'nun. Bir abisi erken yaşta ölmüştü. Öteki ağabeyi Azmi Fenercioğlu, Malatya'nın canlı belleği olarak ileri yaşlara kadar yaşadı. Uzun yıllar Malatya'da ilkokul öğretmenliği yapan Ablası ise, emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleşmişti. Çok yakın günlere kadar iki kardeş her sabah telefonlaşırlardı.
Sami Fenercioğlu dişçilik fakültesini bitirmiş, dişçi olarak Malatya'da uzun yıllar çalışmıştı. Daha sonra Malatyalı birkaç eczacının da içinde bulunduğu bir şirket kurarak işini İstanbul'a taşımıştı. Şirket, Ümraniye semtinde bir ilaç fabrikası kurar. Ancak piyasada tutunması mümkün olmaz.
Sonuç iflastır!
Sami Fenercioğlu, Kadıköy Çarşısın'da bir muayene açarak yeniden dişçiliğe başlar... Daha sonra Malatya'nın seçkin hekimlerinden Ziya Oykut da onunla aynı yerde muayene açacaktır.
Sami ağabeyle Kadıköy'de, Mustafa Kuşçuoğlu'nun aracılığında tanıştığımızda, artık emekli olmuştu. Eşini kaybetmiş, iki oğlu yetişmiş, kendi hayatlarını kurmuşlardı.
Feneryolu'ndaki mütevazı evinde, anılarıyla baş başa yaşıyor, kendi işini kendi görüyordu. Haftada bir gün de yardımına bir kadın geliyordu. Yardımcı kadına Malatya yemekleri yapmasını da öğretmişti.
Yaklaşık on beş yıldan beri zaman zaman evinde ziyaretine gider, zaman zaman da öteki Malatyalı arkadaşlarla dışarıda buluşurduk.
Yalnızlığın ötesinde, ilerleyen yaşından dolayı bazı hastalıklarla savaş halindeydi Fenercioğlu. Buna karşın iyimserliğinden bir şey yitirmezdi. Yüzünün gülümser çizgileri hiç bozulmadı. Hiçbir şeyden yakınmadı. Herkesi anlayışla karşılardı. Ne zaman evine uğrasam, belirgin bir düzen ve temizlik ortamında yaşadığına tanık olurdum.
Telefon ettiğimde, bir gereksinimi olup olmadığını sorardım. Hiçbir zaman ihtiyaç içinde görünmezdi.
"Seni çok göresim geldi, çık gel..."den başka söz etmezdi.
Son aylar içinde bu ikinci hastaneye kaldırılışıydı.
Ve son gelen haberleri hiç umut verici değildi.
Ne yazık ki, kötü bir döneme denk geldi vedası!
Son yolculuğuna da yalnız çıkmak durumunda şimdi! Kimselere yük olmadan...
Güle güle Sami ağabey! Güle güle Malatya'nın öz evladı!
Seni hep iyilikle anacağız!