HSK Üyesi Kocabey: DEVLETLERİ AYAKTA TUTAN, ADALETTİR
Röportajlar, 05 Mart 2020 15:19HSK Üyesi Hamit Kocabey ile Gazeteci Murat Çetin'in röportajını ilgi ile okuyacaksınız.
Malatya'nın Akçadağ ilçesinin Esenbey Köyü'nde, 1961'de başlayan mütevazı hikâyesi, bugün önemli bir makamda devam ediyor. 1979-2000 yıllarında TSK'da muvazzaf asker olarak görev yaptı. Eşinin başörtüsünden dolayı uğradıkları haksızlıklar nedeniyle istifa ederek “serbest avukatlık”a geçti. MHP'nin ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin avukatlığını üstlendi. 21 Mart 2015'te MHP MYK'ya girdi. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliğine TBMM tarafından, 2017'de seçilen 7 kişiden biri oldu... Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi Dr. Hamit Kocabey'den söz ediyoruz... Malatya Time Genel Yayın Yönetmeni, Murat Çetin sordu, Sayın Kocabey yanıtladı... Üçüncü sınıfa kadar, Akçadağ ilçesi Esenbey İlkokulu'nda okudu. Ailecek Osmaniye'ye göçtüler; ancak ısrarlar üzerine Malatya'ya döndüler. İlkokulu Esenbey'de, ortaokulu ise Ankara'daki ağabeyinin yanında tamamladı. Ardından başladığı “Askeri lise”den dereceyle mezun oldu. 1983'te kazandığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1987'de bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını da yaptı. Subaylık görevi ve hukuk eğitimi, bir müddet birlikte devam etti. Ankara ve Erzincan'dan görevliydi. Erzincan'dan sonra Malatya'ya atanmak istedi. 1993-1999 arasında, Malatya'da “Çakmak Kışlası”n da yüzbaşıydı. 1 Aralık 1999 tarihinde, binbaşı olacakken istifa etti. Bundan sonrasını “Malatyalı bir hemşerimiz ile bu mülakatı yapmak beni çok mutlu etti” diyen Sayın Hamit Kocabey'den dinleyelim...
MURAT ÇETİN'İN RÖPORTAJI
SAYIN DEVLET BAHÇELİ'NİN AVUKATLIĞINI ÜSTLENDİM
1 Aralık 1999 tarihinde binbaşı olacakken istifa ettiniz. Sonraki süreci sizden dinleyebilir miyiz?
İstifa ettikten sonra Ankara'ya geldim ve serbest avukatlığa başladım. Birçok kurum, ticari şirket, sendika ve uzun bir müddet, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin avukatlığını üstlendim. Bu dönemde MHP yöneticiliği; Ankara İl Başkan Yardımcılığı, iki dönem Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyeliği yaptım. Ankara'da kurucusu olduğum, oğlumun başında olduğu ve başka avukatların da bulunduğu “Kocabey Hukuk Bürosu” var. 31 Mayıs 2017'de vergi kaydımı kapattım, tekrar devlet hizmetine döndüm. 2017'deki anayasa değişikliği ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin yenilenmesi gerekiyordu. Sayın Devlet Bahçeli'nin uygun görmesiyle aday oldum. TBMM'de, HSK üyeliğine seçildim. Halen bu görevi ifa ediyoruz.
BÖLGENİN İLK SUBAYI
VE İLK HUKUKÇUSUYUM
Memleketinizde sizden etkilenen pek çok genç, hukuk okuyup yargıda görev almak için gayret ediyor. Bu sevgiyi neye bağlıyorsunuz?
Ben köylü çocuğuyum. Babam oradan Ankara'ya geldi, SGK'da çalışmaya başladı. Bizim ufak bir ticarethanemiz vardı. 15-20 köyü olan bölgenin ilk subayı ve ilk hukukçusuyum. Köyümüz büyüktü ki, lise dahi vardı. Beni görünce amcamın çocukları, kardeşlerim, oğlum da hukuka merak sardı. Şu anda savcı, hâkim, Yargıtay üyesi olan, bizi rol model olarak kabul eden akrabalarımız var. Çok ilginç olmakla birlikte, bizim bölgedeki hukukçuların tamamına yakının soyadı da “Kocabey”dir.
ANKARA HUKUK'U, KURSA
GİTMEDEN KAZANDIM
Ağabeyim Ankara'da ticaret ile uğraşıyordu. Ciddi bir iş insanı. İthalat ve ihracat yapıyor. Bana o zamanlar “Askeri liseye gitme, benimle ortak ol” dedi. İlkokulda Ahmet adında, Akçadağlı bir öğretmenimiz vardı. O bize bazı şeyleri sevdirmişti. Hukukçu olma ideali hep aklımdaydı. Askerlik bir geçiş dönemiydi. Bu mesleğe karşı sevgim vardı. Ben, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni hiçbir kursa gitmeden kazandım. Halen ihtiyaç duyulduğunda devletimizi yöneten idarecilerimize hukuki görüşlerimizi yazıp veriyoruz.
BEN, GARİBAN BİR
KÖYLÜ ÇOCUĞUYDUM
Üniversitelerde de ders veriyor musunuz?
Hayır. Bir dönem “Çevik Kuvvet”e “İnsan Hakları”; Malatya Orduzu Lisesi'nde ise sevdiğim için “Milli Güvenlik” dersi verdim. Hukuk tutkum ve muhabbetim bu şekilde gelişti. “Bir köylü çocuğu iken güzel yerlere geldik ve devletimize hizmet ediyoruz” diye çoğu zaman ifade edilir. Ben, gariban bir köylü çocuğuydum. Bu durum bir kader çizgisi. Gayret gösterip buralara kadar gelinebiliyor. Arkadan gelen insanlara yol, ışık gösterip cesaret verebilmek bizleri mutlu eder. Burada önemli olan yol ve çığır açmak…
HSK, AKLIMDA OLAN
BİR MESELE DEĞİLDİ
TBMM Genel Kurulu'nda, 2017'de Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliğine 337 oy ile seçildiniz. MHP Genel Başkanı, Sayın Devlet Bahçeli'nin isteğiyle başvuruda bulunduğunuz dile getirildi. O süreçte yaşananlara değinir misiniz?
HSK, aklımda olan bir mesele değildi. Aday olmayı da zerre kadar düşünmedim. Referandum olunca anayasa değişikliği oldu. Genel Başkanımız–ben onun hukuk müşaviri olduğum için- “HSK seçimlerini ne yapacağız?” dedi. Haftada bir defa çeşitli konularda kendisiyle istişareler gerçekleştiriyorduk. Ben de izah ettim. Aday olabileceklerin vasıflarını kendisine anlattım. “Avukat, öğretim üyesi konularını nasıl çözeceğiz?” diye sordu. Ben de “En az 15 yıl avukatlık yapma şartı var. Adı şaibeli işlere karışmamış, mesleğinde yetişmiş bir arkadaşımız olursa faydalı olur” dedim. Sayın Genel Başkan, bana bir şey söylemeden bazı notlar aldı ve aday olmam gerektiğini ima etti. “Israr ederler” diye işe de gitmedim. Öğlene doğru bir genel başkan yardımcısı, bir milletvekili, bir MYK üyesi aradı. Genel Başkan'ın beklentisi olduğunu, aday olmazsam yanlış anlaşılacağımı söyledi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gidip istifa ettim. Ardından TBMM'de başvuruda bulundum.
HİÇBİR ZAMAN BİR
İSTEKTE BULUNMADIM
HSK üyeliği için, adaylık başvurusunda bulunmayı neden istemediniz?
Belki bir rekabet ortamı oluşacaktı. “Bazı gönül kırgınlıklarına girmeyelim” diye düşündüm. Ondan önce de Genel Başkan'a çok yakın olarak çalıştım. Hiçbir zaman bir istekte bulunmadım. Belediye başkanı ve milletvekili olmak gibi taleplerim kesinlikle olmadı. MYK üyeliğine de Genel Başkan beni uygun görüp seçti, bu konuda da bir talebim olmamıştı. Aldığımız terbiyenin de bir gereği olarak “Başka arkadaşlar talip olsunlar” dedik.
MUSTAFA ABİM BİR
“MÜCADELE ABİDESİ”
Metropol bir kentin akışında kaybolup gitmek yerine ailenizin diğer fertleri ile birlikte önemli temsil noktalarına geldiniz. Bu zaman diliminde öne çıkan faktörlerden bahseder misiniz?
Biz esasen, babam sebebiyle Ankara'ya gelmedik. O, Malatya'da köydeydi. Niyeti Ankara'ya göçmekti. Aile ve komşular buna razı olmayınca ağabeyime “Sen Ankara'ya git. Kardeşlerinle beraber çalışmaya başla. Biz de sonra geliriz” demiş. Mustafa abim adeta bir “mücadele abidesi”dir. Şu anki durumuna çeşitli zorluklardan geçerek geldi. Bir miktar para biriktirmiş, bir bakkaliye açmış. Ben de ilkokuldan sonra Ankara'ya gelip ona yardımcı oldum. Ortaokulu Ankara'da bitirdim. Bu arada abimin toptan hırdavat dükkanında işler çok iyi gitti. O dönem ben “askeri lise” sınavlarına girip kazandım ve yatılı olan askeri okula başladım. Ardından ailemizin tamamı Ankara'ya taşındı.
14 YAŞINDAN BERİ ÜLKÜCÜ
KİMLİĞİM İLE BİLİNİRİM
“28 Şubatçı” zihniyetin baskıcı ve milli değerlere düşman tutumunun size karşı da olumsuz tavırları olmuştu...
Benim duruşum net. “Askeri okul”a başladığımda 14 yaşındaydım. O tarihten beri ülkücü kimliğim ile bilinen bir insanım. Allah'ın Resulü'nün davasına “Bizim davamız” diyen, Türk-İslam sentezini ve Türk milliyetçiliği fikrini benimseyen bir düşüncenin mensubuyum. Gittiğim birliklerde de hep bu şekilde bilindim. Erzincan'dan Malatya'ya tayin olduğumda, 2. Ordu Komutanlığı'nın Güneydoğu'ya bir ekip göndermesi gerekiyordu. O ekibin başında gönüllü giden subay benim. 5 yılda bir ilkbaharda, bir sonbaharda Güneydoğu'da görevliydim. Severek ve isteyerek gittim.
“EŞİM BAŞÖRTÜLÜ” DİYE
MOBİNGE MARUZ KALDIK
Evlendiğimde eşimin başı örtülüydü. Bundan dolayı ciddi anlamda birçok sıkıntı yaşadık. Lojmanlara girip çıkmasında sorun olmuştu. Hakkımızda irtica söylemleri çıkmıştı. Mobing uygulandı. Ama devletimize küsmedik ve bu baskının kişisel hatalardan kaynaklandığını düşündük. O dönemde ihraç edilenler oldu. Ben ise devam ederek kendi rızamla istifa ettim. Yeri gelmişken; dertlerimin ortağı olan ve bana sürekli destek ve moral veren sevgili eşime teşekkür ediyorum...
DEVLET BİZİMDİR, HATA
YAPAN İSE İNSANLARDIR
"Peygamber Ocağı"nda, milli ve manevi değerler bir dönem arka plandaydı. Ancak sizin gibi idealist subaylar, yeri geldiğinde "Mehter Marşı" ile eğitim yaptırıp bu ruhu zinde tuttu. Bizleri maziye götürür müsünüz?
Bu soru, bir hatıramı aklıma getirdi. Bu belki de bir tevafuktur. Erzincan'da, 30 Ağustos Zafer Bayramı terfi töreni vardı. Ben de o gün kışla nöbetçi amiriydim. Akşam içtima saatiydi. Birlikler bir anda “Mehter Marşı” çalması ile birlikte tören adımına geçti. Bu, hayatımda unutmayacağım bir şey. Devlet bizimdir, hata yapan ise insanlardır. Onlar da zamanı gelince hesabını vermeye başladı. Utanmalılar ki, kendilerine ve devlete zarar verdiler. Bizim anlayışımızda kamu gücünü elinde bulunduranların yanlışları ve kötü davranışları, bizi devletimizden soğutmaz .
TSK'DAN İSTİFA NEDENİM
UĞRADIĞIMIZ HAKSIZLIK
Merhum babanızın, sakalından dolayı lojman nizamiyesinden girerken sıkıntı yaşadığını biliyoruz. Bu malum zihniyete rağmen devletin bu önemli kurumunda olmanızı "Adaletin bir tecellisi" olarak görüyor musunuz?
Babam Ankara'da ikamet ediyordu. Erzincan'a gelmedi. Malatya'ya bir düğün vesilesiyle geldi. Esasen bazı engeller çıkarıldı; ama biz tanındığımız için lojmana girdi. Ama bu konuda sıkıntı yaşanıyordu. Mesela insanlar belediye otobüsünden indirilip bakılıyordu. TSK'dan asıl istifa etme nedenim, eşimin başörtüsünden dolayı uğradığımız haksız uygulamalar olmuştur.
ŞEHİT YEĞENİMİN BAŞÖRTÜLÜ
ANNESİNİ İÇERİ ALMADILAR!
Yeğeniniz Metin Atabey şehitlik mertebesine ulaştı...
Size çok acı bir olay anlatacağım. Yeğenimiz Metin Atabey şehit olduğunda övünç madalyası verilecekti. Babası ve annesi törenin yapılacağı ordu evinin önüne geldiklerinde başı örtülü olduğu için annesi içeri alınmadı. Bu uygulama, maneviyatımızda bir yara açmıştır. Bunu şimdi de duygulanarak anlatıyorum. Bu ülke için canını veren vatan evlatlarının annelerine, babalarına zulüm etmemek lazım. Şimdiki güzel yaklaşımı o zaman da gösterselerdi ne kadar güzel olurdu... Bu vesile ile halen ifa ettiğim HSK üyeliği görevimde hiçbir mağduriyete ve haksızlığa göz yummamaya ve hakkı teslim etmeye gayret gösteriyorum.
DEVLETLERİ AYAKTA
TUTAN, ADALETTİR
“Hukuk devleti-yargının bağımsızlığı” noktasında yükselen farklı seslere karşı sizin yorumunuz nedir?
Hz. Ali'ye “Devletin dini nedir?” diye soruyorlar. O da “Devletin dini adalettir” diyor. Devletleri ayakta tutan adalettir. Zulüm varsa fazla yaşamıyor, yıkılıyor. “Adalet mülkün temelidir” diye bir Hadis-i Şerif var. Bu da inanç dünyamızda çok önemli. Cenab-ı Allah da “Adaletli hükmedin, emaneti ehline verin” diyor. Bunlar, bizim manevi ışıklarımız.
HUN SULTANI ATTİLA'DAN
TARİHİ BİR ÖRNEK...
Bir de tarihin derinliklerine gidelim... Türk devletlerinin yapısını, inançlarını, yaşayışlarını uzun müddet inceledim. Hun Sultanı Attila'nın bir hatırası var. Bunu çoğu vakit anlatırım. Attila suikasttan kurtuluyor. O zaman da mahkemenin başkanı Sultan. Attila bu görevden çekiliyor ve “Ben burada adil olamam” diyor. Yargılaması başkası tarafından yapılıyor. Yükselme döneminde bir “gayr-ı müslim”in arsasının üzerine cami inşa edilince, şikâyet üzerine “Şeyhülislam”ın padişahı bile yargıladığı, “gayr-ı müslim”in haklı bulduğu ve caminin yıkılmasını emrettiği bir vakadır. Bizim adalet anlayışımız budur.
HÂKİM VE SAVCI, KAMUOYU
BASKISINDAN KURTARILMALI
Ülkemizin içinde bulunduğu durum da göz önüne alındığında bazı sıkıntıların olduğu gerçek... Bunu şuna bağlıyorum; 2010 yılında bir anayasa değişikliği oldu. O zaman yargıyı ele geçiren malum örgüt, tartışmaların fitilini ateşledi. Ehil olmayanlar, HSK üyesi oldu. Bakanlığın önemli bürokratı, başsavcı, mahkeme başkanı oldu. Örgütün talimatları doğrultusunda hukuka uygun olmayan kararlar verdiler. Soruları çaldılar. Ülkede böyle bir kaotik dönem oldu. Bu hâkimlerin ve savcıların 4 bini ihraç edildi. Açığı kapatmak için hızlıca alımlar yapıldı. Staj görmeden kürsüye gidenler oldu. Ciddi bir tecrübe ve ehliyet eksikliği doğdu. 2016'dan sonraki tartışmaların büyük bir bölümü, bu yüzden... Bunları görüyoruz ve biliyoruz. Biz de bu noktada, hizmet içi eğitimlere önem veriyoruz. Hâkim ve savcıyı güvence altına almak, rahatlatmak, kamuoyu baskısında kurtarmak gerekiyor. Deneyim noksanlıkları giderildikçe yargıdaki problemlerin biteceğine inanıyoruz...
HERKES PEŞİNDEN KOŞARKEN
BEN “TERÖR ÖRGÜTÜ” DEDİM
Siyaset tarihine "kaset şantajları" olarak geçen günlerde, medyada yer aldınız. Kripto bir yapının bu komplolara başvurduğunu birçokları, yıllar sonra fark etti. Bu oyunları ta o zamanlar kamuoyuyla paylaşmak, uyanışın bir habercisi miydi?
Burası çok önemli... Herkesin peşinden koştuğu, liderini evliya mertebesine (!) çıkardığı süreçte–gününü hatırlamıyorum ama- Mayıs 2011'de, ulusal bütün medya kuruluşlarının önünde bunların “terör örgütü” olduğunu söyledim. Yapılan işleri ve yapanları da açıkça belirttim. Siyasileri de çok eleştirdim. Konunun siyaset malzemesi yapılmaması gerektiğini vurgularken “Aksi halde ülke felakete gider” dedim.
ÖRGÜTÜN HEDEFLERİ, MHP'Yİ
BARAJ ALTINDA BIRAKMAKTI
MHP'yi seçimlerde baraj altında bırakmayı hedefliyorlardı. Yöneticileri yargılamak ve tarumar etmeyi istiyorlardı. Böylece önlerindeki bir engel yıkılacaktı. Ayak izlerini gördüğümüz terör örgütünü ifşa ettik. İşi sonuna kadar da takip ettik. İnsanlar bunların nasıl bir örgüt olduğunu bilmiyordu. O yüzden bu acıları yaşadık. 2011'deki demeçlerimizi dikkate alsalardı, bu sıkıntılar olmazdı. Sayın Devlet Bahçeli'nin dik duruşu ile bu badire atlatıldı. 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişiminin hemen ardından meşru hükümete açık destek vererek darbeye karşı durmuştur...
FETÖ'NÜN YAŞADIĞI
“GÜÇ ZEHİRLENMESİ”
2002'den beri FETÖ ile ilmi olarak mücadele ediyorum... Her şeyi planlayarak kumpas kuran FETÖ, “Hanifi Avcı” ve “Tahşiye kumpası” davasında arkasında iz bıraktı. FETÖ akıl tutulması mı yaşadı?
Biz buna “güç zehirlenmesi” desek daha doğru olur. Çünkü her şeyi ele geçirdiler. Bir örnek veriyorum... 550 havacı kurmay subayın 530'u, 72 generalin 64'ü, 1.200 pilottan 920'si ihraç edilmiş. Zaten her şeyi ele geçirmişler! Bu da ciddi bir güç zehirlenmesi. Kendilerinde hükümeti düşürme cesareti dahi bulabiliyorlar. O da olmayınca darbe yapıyorlar!..
DEVLETTE KADROLAŞMA
OLUYOR İSE BU TEHLİKE!
Bu gençlik, Türkiye'de yeniden yeni bir paralel yapının oluşmasına müsaade eder mi?
Aynı örgüt kaynaklı olmaz. Hangi yapı, ekol, meşrep olursa olsun; bir grup, taassubu ile devlete sızıyor ve kadrolaşıyor ise bu bir tehlikedir. Dini cemaatlerin temel gayesi, güzel ahlâklı insan yetiştirmek. Bunu yapsınlar. Devletin işine karışamazlar. Buna dikkat edilmeli...
İNŞALLAH KARAMAN'IN
“HİKMET”İNİ GÖRÜRÜZ
Futbol ile dolayısıyla Yeni Malatyaspor ile ilginiz ne düzeyde?
Ne olacak bu Malatyaspor'un hali? Malatyaspor'un üzerinde büyük emekleri olan Adil Gevrek Başkanı seviyoruz. Çok iyi günler de gördük. Bu sene de çok iyi başlamıştık. Ama son haftalardaki sıkıntı verici durumlara da üzülüyoruz. Malatya Time'da yer alan yazıya da atıfta bulunarak “İnşallah Karaman'ın “Hikmet”ini görürüz” diye düşünüyorum. Malatya'nın önümüzdeki 3 maçta en az 6 puan alması gerekiyor.
MALATYALI OLMAK
BİR AYRICALIKTIR
“Malatya” denilince hafızanızda neler canlanıyor?
Bana göre Malatyalı olmak bir ayrıcalıktır. İnsanı çok yumuşak huyludur, hatır gönül sahibidir, misafirperverdir. Bunu sadece ben söylemiyorum. Malatya'da kamu görevlisi arkadaşlarım da böyle derdi. Malatya çok farklıdır. Bütün Türk göçleri Malatya'ya uğramıştır ve oradan dağılmışlardır.
BİR KELİME-BİR CEVAP:
TÜRK DEVLETİ: Mazlum coğrafyaların, dünyadaki bütün Türklerin ve Müslümanların umudu, dayanağı, gözbebeği…
MALATYA: Hasret, özlem, aklımıza gelince içimizde bir sızı...
ESENBEY: Adını duyunca eski günler aklıma gelir. 5 senedir gidemediğim yer...
FATİH SULTAN MEHMET: Çocukluğumdaki idolüm, emsalsiz Türk hakanı. İnşallah günümüzde de Fatih Sulan Mehmetler çıkar.
HSK Üyesi Kocabey: DEVLETLERİ AYAKTA TUTAN, ADALETTİR
Röportajlar, 05 Mart 2020 15:19
Yorumlar (0)