Fatih Dulkadiroğlu

Müdürüm

05 Ağustos 2024 22:37

Yıllar önce, Anadolu’nun az gelişmiş şehirlerinden birinde, yatırımcı bir kamu kurumunun il müdürüdür Muharrem Bey.

​ Şimdikilerden çok farklı, biri özel numaralı ve kırmızı, diğeri herkes tarafından bilinen iki sabit telefonlu, mütevazı bir makam odasında çalışırken telefonlardan kırmızı olanı, zırıl zırıl çalar. Eli ayağına dolanır Muharrem Bey’in. Defterini kalemini hazırlar ve bekler.

Makam odalarındaki kırmızı telefonların arada bir çıkan sesleri çok da hayra alamet sesler değildir. Ya azar barındırır ya da olması imkânsız emirler.

Arayan valilik özel kalemidir.

-Müdürüm, sayın valim görüşmek isterler.

“….”

-Buyurunuz sayın valim.

-Müdür Bey, muhalefet partisi milletvekilimiz aradı. -Bu köylülerimizi de anlamış değilim, bizi aşıp milletvekillerine, başbakana, cumhurbaşkanına kadar ulaşabiliyorlar- Yarpuzlu köyünün yolu çok bozukmuş. Yola mıcır çekilmesini istedi, sayın vekilimizin emirlerini zaman geçirmeden yerine getirelim.

-Efendim, o bölgede malzeme stoğumuzun olup olmadığına baktıktan sonra sizi bilgilendirsem… Malumunuz olduğu üzere kış sezonu başladığı için malzeme nakli ve serme işlemlerini tamamladık. Kar mücadelesi nedeniyle tüm ekiplerimizi bakımevlerine yönlendirdik.

Adamı durup dururken müdür yapmıyorlar. Validen aldığı talimatı alt birimlere iletecek, valinin isteğini en kısa sürede yerine getirecektir. Müdür dediğin atik olmalı, en olmaz işlerde bile ilm-i siyasete yaslanmayı, yeri geldiğinde rakamlara yalan söyletmeyi bilmeli; gelen emirleri aksatmadan yerine getirmeli, gerektiğinde bir kalaycı gibi kıvırtabilmelidir.

Derhal şube müdürünü makama çağırtır, valinin emirlerini tekrar eder ve en kısa sürede anılan yola malzeme çekilmesini emreder.

Akşama doğru, müdürün karşısında iki büklüm olan armut göbekli, alık bakışlı şube müdürü, ellerini ovalaya ovalaya:

“Müdür bey, söylediğiniz yolun sorumlusu mühendisimiz o bölgedeki malzememizin tamamının kullanıldığını, malzeme olsa bile olumsuz hava koşulları nedeniyle araçların çalışamayacağını söylüyor. Buna rağmen nasıl emrediyorsanız öyle yapalım” der.

Müdür iç sesiyle “Bak seen! İt ite buyurmuş it de kuyruğuna… Anteplinin dediği gibi ağzının yanlamasından ne diyeceğin belliydi zatı... ” der.

İşi yokuşa koşan şube müdürünü görevden almanın tam da zamanıdır. Ezik şube müdürünün karşısında dişlerini sıkar. Alamaaz! Sıkıysa alsın, muhalefet milletvekilinin etine aşeren il başkanının kardeşini görevden almaya … gerek. Neyse işte, mangal gibi yürek gerek.

Valinin karşısında mahcup olmak mı? Allah göstermesin..! Milletvekilinin karşısında valiyi mahcup etmek mi? Aman onu da Allah göstermesin..! Şube müdüründen duyduklarını valiye aktarmak bir müdüre yakışmaz. Ulan sen nasıl müdürsün demez mi koskoca vali? Kendi gözleriyle gördüklerini anlatmanın daha doğru olacağını düşünür. Akşamın karanlığında yollara düşmektense sabah hayrını seçer. Erkenden yola çıkacaklarını söyler ve 05.30 da konukevinden alınmasını ister şoförü İsmet’ten.

Belirlenen saatte binek tipi makam aracıyla yola çıkarlar. Roma İmparatorluğundan beri her türlü doğa olayına direnen, asırlardır bir kıymığını bile vermeyen hörgüçlü köprüyü geçtikten sonra kar atıştırmaya başlar. Dağa doğru tırmandıklarında, geceden yağan karın yolu esir aldığını görürler.

“Bu yol karayollarının sorumluluğunda olmayıp da bizim ağımızda olaydı geceden açtırırdım. Yol diz boyu karla kaplanmış adam yan gelip yatıyor! Benim yoluma kar yağacak da, karla mücadele ekibim fosur fosur uyuyacak! Ölürüm ondan iyi… Bizim vali de koordinasyon toplantılarında bu beceriksizi yere göğe sığdıramıyor! Bölge müdürlüğü ayrı ya… Adamda ne bulduysa… ” diye söylenmeye başlar. Mevkidaşına sinirlendiğini İsmet’e de duyurur.

Buzlanmaya yüz tutmuş yolda arabanın götü başı oynamaya başlar. Arkada yeteri kadar ağırlık olsa yalpalamayacaktır. Koskoca müdür arkada oturuyor olsa da dağın başında müdürün ağırlığı kaç para! Kapitone kaplama çift kapılı odalarda, sırtında geniş ahşap çerçeveli yeşil plili kadife fon, altında dönerli deri koltuk, önünde bir evlek masa olduğunda ağırlaşır müdürler.

Müdür İsmet’e:

“Bu koşullarda bu arabayla ilçeye varmamız mümkün değil, geri dönelim” dese de İsmet:

“Müdürüm sen biloon amma dırmanacağımız yer çok az kaldı, geri dönmüyek, zencir takıp devam edek” der. Deneyimli, bir o kadar da çalışkandır İsmet. İşten yüksünmez. Aracı dağdan tarafa yanaştırır, kaşla göz arasında zincirleri takar ve tırmanmaya devam ederler.

İlçe bakımevinde kar mücadelesi ekipleriyle birlikte onar günlük dönüşümlü çalışan iki bekçi bulunmaktadır. Ekibin toplam sayısı, ekip başı, aşçısı, ustası, işçisi, bekçisiyle 10-12 kişidir.

Yolda oyalanmalarına karşın saat daha 07.00 olmadan ilçeye varırlar. İlçenin girişindeki bakımevi sahasına girdikleri sırada müdür, çalışanlardan birini ikinci katta, pencerede sigara içerken görür. Pencerede dineldiği sırada siyah plakalı arabayı gören adamın şimşek gibi çakmasıyla sönmesi bir olur.

Müdür, arabadan indikten sonra etrafa şöyle bir göz atar ve giriş kapısına yönelir. Tam kapıyı açar açmaz tüm personeli yatak kıyafetiyle karşısında bulur. Kimi pijamasını çekiştirmekte, kimi daha gözlerini ovalamaktadır. Duvarlara çarpa çarpa, birbirlerinin üstüne basa basa inmektedirler tek kollu merdivenden. Tüm personelin o saatte ayakta olması, pencerede görünen adamın dışındakilerin müdürlerini karşılamaya koşuşmaları, karayollarının adamları gibi fosur fosur uyumamaları, düşmüş göz kapağından zar zor görünen gözlerini yaşartır müdürün.

Siz, müdürlerin yalakalık yapmayı ve yalakalık yapanları çok sevdiğini bilir misiniz? Ben bilirim.

“Bu demek oluyor ki denetimsiz ve uzakta da olsalar sabahın erken saatinde kalkıp işlerine hazırlanabiliyorlar. En az benim kadar sorumluluk sahibi insanlar. İşçi dediğin dipçik gibi olmalı, üstüne güneş doğmamalı” der içindeki müdüre.

Hep birlikte ikinci kattaki salona çıktıklarında yanında kimsenin kalmadığını fark eder. Herkes odasına, giyinmeye çekilmiştir. Az sonra ekip başı geldiğinde ondan çalışmalar hakkında bilgi alır. Bu arada, bekçinin getirdiği, geceden kalma çaylarını içerler. Hal hatır faslından sonra yanına ekip başını ve dozer operatörünü de alarak bakımevindeki dört çeker pick-up ile malzemenin alınacağı depoya giderler. Depoya gittiklerinde, durumun, abisinin gölgesindeki koltuk döndüren şube müdürünün anlattığı kadar kötü olmadığını görür. Bozulan yola, gün içinde malzeme çekilmesini emreder ekip başına.

Depolama alanına beraberinde götürdüğü elemanları dönüşte bakımevine bırakıp vedalaşırlar. Şehre dönmek üzere geldikleri araçla yola çıkarlar. Güneş hayli yükselmiş, yoldaki kar erimeye, bembeyaz kar yerini kapkara asfalta bırakmaya başlamıştır. Beş ya da on kilometre gittikten sonra arka sağ koltukta oturan müdür, şoförünün direksiyonda bıyıklarını kemirdiğini, gülmemek için dilini dudağını ısırdığını görür.

“Hayırdır İsmet, kendi kendine ne gülüyorsun?”

İsmet kendine hâkim olamaz, patlar, yarı mahcup bir şekilde basar kahkahayı…

“Müdürüm, biz sabah bakımevi sahasına girdiydik ya… Bakımevindeki işçilerin hepsi bizi kapıda karşılolardı ya… Siz de işçiler erken kalkmışlar diye çok sevinodunuz ya, işin aslı öyle deelmiş” der.

Müdür şaşkınlık içerisindedir:

“Neymiş peki?” der. Greyder operatöründen duyduğu ve müdürün görmez tarafından katıla katıla güldükleri olayı anlatmaya başlar.

Saygılı davranışı, yeri geldiğinde müdürüne kol kanat geren çevikliği; dışarıda yaşanan her olayı arabaya bindiklerinde olduğu gibi anlatması; her şeyden önemlisi de, müdürünün sırrını bir ayna gibi saklamayı bilmesidir İsmet’i yıllarca orada tutan özellikler. Uzun zamandır her müdüre makam şoförlüğü yaptığı halde yöre aksanını bir türlü bırakmaz İsmet:

“Müdürüm, bu bakımevinde iki bekçi var, bekçilerden birinin adı Ramazan, bizim buralarda Ramazan’a Ramo diyolar. Ramo Türkçeyi zar zor biloo. Heç bilmoo sayılır. Biz bakımevine girooduk o camdaydı, siz de görodunuz, birden gayboldu ya… Sabahın köründe arabayı göroo şaşıroo, eli ayaana dolanoo. Kürtçe, ‘Rêvebir hat, rabe!’* diye ününün yettiğince bağıroo, onlar da derin uykunun içinde deprem oldu sanolar. Buralarda sık sık deprem oloo ya… gorğoolar. Hepsi birden canlarını kurtarmak için ayakçaktan dışarıya fırloolar, gapıda da sizinle burun buruna geloolar” deyince müdür de basar kahkahayı.

“Vay şerefsizler! Biliyor musun nasıl inanmıştım sabah erkenden kalkıp işbaşı yaptıklarına… Beni karşılamaya gelenlerin arasında Ramo denen adamı göremeyince anlamalıydım.”

Muharrem Bey, çoğunlukla aranması için kullanılan kırmızı telefonu bu kez aramak için kullanır.

“Cevher Hanım sayın valimle görüşebilir miyim?

“….”

“Emirleriniz yerine getirilmiştir efeeem…Arz ederim.

24.07.2024

* Müdür geldi, kalkın!

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

BABALAR KAHRAMANDIR
30 Mayıs 2024 22:37

İTİBAR
29 Nisan 2024 22:37

YALAKALIK
01 Nisan 2024 22:37

GAKGULAK
28 Mart 2024 22:37

TENEKE DUVAR
25 Aralık 2023 22:37

ADAY ADAYI
14 Aralık 2023 22:37

DİKİZ AYNASI
15 Kasım 2023 22:37

ATATÜRK’ÜN SOFRASI
09 Kasım 2023 22:37

ÇATLAK SAFFET
24 Ekim 2023 22:37

CEHALET
11 Ekim 2023 22:37

OLANLAR OLMUŞ
04 Ekim 2023 22:37

Konuk Gözüyle Malatya...
28 Temmuz 2023 22:37

BABALAR KAHRAMANDIR
01 Temmuz 2023 22:37

BUNALIM
01 Temmuz 2023 22:37

MÜBAREK BAYRAMLAR
01 Temmuz 2023 22:37

HAK SAHİPLİĞİ
02 Haziran 2023 22:37

AFETLER ÖNCESİ MÜHENDİSLİK HİZMETLERİ ÇALIŞTAYI
29 Mayıs 2023 22:37

AÇIK ÇAĞRI
27 Mayıs 2023 22:37

DAMGA PULLU ŞARTNAME
16 Mayıs 2023 22:37

VASIF BEY
09 Mayıs 2023 22:37

HIÇKIRIK
06 Mayıs 2023 22:37

MADALYA
06 Mayıs 2023 22:37

Tüm Yazılar