Şimdi renk değiştiren, karanlığa, duyarlı sensörlü, uzaktan kumanda ile açılıp kapanan aydınlatması ayarlanan çeşit, çeşit ledli falan aydınlatma cihazları var. Bunları zevkle kullanıp tadını çıkartırken, eski aydınlatma cihazlarımıza da nankörlük etmiyorum. Zaman zaman hatırlıyor ve hatırlatıyorum.
BUGÜN BİRÇOĞUNUZUN HİÇ GÖRMEDİĞİ AMA BİZİM YAŞANTIMIZIN ODAK NOKTASI OLAN BAZI AYDINLATMA CİHAZLARININ GÖRSELİNİ, BİLGİLERİNİ VE YAŞAMIMIZDAKİ YERLERİNİ PAYLAŞACAĞIM.
BİZİM KÖY YAŞAMIMIZDA OCAK, SOBA ALEVİ DIŞINDAKI AYDINLATMA ARAÇLARIMIZ
1-İDARE LAMBASI, sac veya tenekeden yapılmış bir aydınlatma aracıdır. Ters huniye benzer. Alt kısmındaki hazne kısmına gaz yağı konulurdu. Üstten boruya benzer kısmından içinde yağ bulunan haznenin içine bir fitil salınırdı. Fitil gaz yağını bünyesine çekerdi. Fitil kav veya kibritle yakılarak geceleri aydınlanma(!) sağlanırdı. İsli yanardı. Çok yandığında gaz yağı kokusundan ve dumandan insanın başı ağrırdı.
En çok kullandığımız aydınlatma aletimizdi, Ahıra giderken, KENEFe giderken, HIZNAya falan giderken kullandığımız en samimi arkadaşımızdı.
Zaman zaman ablaların, annelerin saçlarını, başlarındaki yazmayı tutuşturduğu da olurdu
2-GAZYAĞI LAMBASI: içine konulan gazyağını içinde bulunan bir fitil yardımıyla yakarak ışık veren, şişeli, türlü biçimlerde olabilen aydınlatma aracı. Arka tarafında ışığı yansıtsın diye bir de aynası vardır.
Her evde bulunmazdı. Gaz yağı zor bulunurdu ,bulunsa da gazyağı alacak para yoktu.
3-MUM: parafin, donyağı ya da bunlara benzer, yavaş yanan bir maddenin, genellikle pamuktan yapılan bir fitilin üzerine döküldükten sonra.
Mum para olmadığından yaşamımızda yoktu, ama bir hayvan murdar olsa onun iç yağını eritir, içine pamuk ipliği daldırıp çıkararak dondurup mum yaparlardı
Bu zorlu koşullarda yaşadığımız için, bir de kendini elit zümreden sayan sosyete özentililerin, Üniversiteye başladığımızda memleketimizi öğrenince bizi aşağılamak için bilmem nereden ötesi KIRO (KURO) diye PAYELENDİKLERİnden onları bu konuda bilgilendirmek için
Zaman zaman paylaşımlarımda biz KIROYUZ diye konuyu mizahi olarak TİYE ALIP hem kendimle hem okurlarla biraz eğleşerek, bu terimlerin anlamlarını anlatmaya çabalıyorum.
OYSA BİZİM EVİMİZ TÜM OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN BİR KÜLTÜR MERKEZİYDİ,
BİZ KIROLUĞUMUZDAN (Delikanlılık) o kültür yoksunlarının seviyesine inmez, onlarla tartışmaya girmezdik.
Eskimalatya, Hanardı Mahallesinden çocukluğumuzda gazyağı bulursak bir odaya 20-30 kişi doluşurduk, İlkokul son sınıftaki MUSTAFA GÜL (bibim oğlu ABONUN MUSTO )
50 li senelerde uzun kış gecelerinde Vahap Amcamların Odasında Duvara asılan gazyağı lambası ışığında duvara yaslanarak saatlerce kitap okurdu. CEMAAT çıt çıkartmadan pür dikkat dinler, konuları hafızalara depolardı.
-Atatürk’ün hayatı
(Bizi kuran kurslarına falan göndermediler, dualarımızı da türkçe yapardık. Bir tane eski türkçe ile yazılmış Atatürk kitabı vardı, sırf Atatürk’ü okuyacağım diye kendi kendime eski Türkçe harflerini öğrenmiştim kitabı okuyup anlamaya başlamıştım. Sonra Türkçesinden devam ettim.)
-Kerem ile Aslı
-Leyla ile Mecnun
-Köroğlu
-Zaloğlu Rüstem
-Aşık Ruhsati
-Karacoğlan
-Pirsultan
-Yunus Emre
-Hz.Alinin cenkleri
-Kerbela vakası (olayı) gibi kitaplar kış boyu gecelerce defalarca okunmuştur.
Hikayeler ve şiirler tarafımızdan ezberlenmişti.
Bunu bilmeyenler benim yazdığım şiirleri görünce şiirde yazdığım için şaşııyorlar. Oysa biz çekirdekten yetişmeyiz.
Dr-Hüseyin Aydıncak
NOT
PAYE; rütbe, aşama, kendilerini değerli görmek
KIRO: Görgüsüz, kaba saba taşralı kimse
Kürtçede KURO delikanl, genç erkek
KENEF: Tuvalet
HIZNA: Evde kiler olarak kullanılan yer
MURDAR: Dinî kurallara uygun olarak kesilmemiş olan (hayvan).
TİYE ALMAK: biriyle alay etmek, eğlenmek
CEMAAT: Bir araya gelmiş, toplanmış insanlar