Bizim çocukluk ve gençlik dönemimize denk gelen 1960lı yıllarda Malatya hakikaten yeşil Malatya idi. Adına uygun olarak her taraf sulak, her taraf bağlık bahçelik,her taraf meyvelik, her taraf sebzelik idi. Bizlerde bağ ve bahçeler, dereler içinde yaşayan Allah’ın sevgili kulları.Bence, Yeşil Malatya’yı yaşayan en son kuşak biz olduk.
Çocuklar zamanlarının çoğunu mahallede, sokakta bulunan oyun alanlarında geçirirlerdi İpini koparan oyun alanlarına koşardı. Bu alanlarda çeşitli spor etkinlikleri yapmaya uygundu. Futbol, voleybol maçları yapabildiğimiz gibi güreş tutmaya (erişme) da uygundu buralar.
Oturduğumuz Şirolu sokağında Bolubeyi Fırınının yanındaki arsa bizim oyun ve top sahamızdı. Yedi veya sekiz kişi eşleşir maça başlardık. O zamanlar eşofman, krampon denen şeyler de yoktu. Ceketimizi çıkartır oyuna gömlek ve pantolonla başlardık. Terler üzerimizde kururdu. Rahmetli babam futbol oynamamı hiç istemezdi. Bir gün futbol oynarken beni dövmek için belki beş yüz metre kovaladı ama ne mümkün beni yakalamak. Hepimiz çok atletik olduğumuz gibi kuvvetli de idik. Meyve ağaçlarına çıkar, dallarında meyveleri atıştırırdık. Benim ağaçlara çıkma becerim çok gelişmişti. En devasa ağaca çıkmam on beş saniyeti geçmezdi. Şimdiye dek hiçbir yazımda kendimi övmemiştim. Bu yazımda övsem hoş görürsünüz değil mi?
Bizim mahallede epeyi futbolcu yetişti. Ethem Özen, Sefa ve Rıdvan Tatlıcı, Nuri Bahçeci, Metin Selçuk ve Yücel Akgül bunlardan bazıları. Hele ben o sahanın yıldızı gibiydim. Olmuştum top cambazı. Hiç unutmam bir gün bizim sahanın önünden topu almış topu hiç yere değdirmeden üç dört arkadaşı çalımlamış golümü atmıştım.
Mahalle futboluna ilişkin bir yazı yazmıştım, bu yazım gazetede yayınlanmıştı. Ethem’in ismini unutmuşum. Bu yazıda isminin geçmediğini duyunca gıyabımda bana sinirlenmiş küsmüş.
-Yav yetişen futbolcuların çoğunu ben çalıştırdım beni nasıl yazmaz diye kükremiş. Ethem kardeşimin de çok nezih, göze hoş görünen bir futbol tarzı vardı. Allah selamet versin ona…
BULUN SOKAĞI İLE BİZİM ŞİROLU SOKAK ARASINDAKİ FUTBOL MAÇI
Maç mahalle maçı değil sokak maçı olduğu için maça sadece bizim sokağın çocukları katılmıştı. Bulun Sokağında iyi top oynaya çocuklar vardı. Bunlardan Mehmet Mehteroğlu. Bir de Yücel Erata’yı hatırlıyorum. Yücel Milli Emlakta müdür olarak görev yapıyordu. Daha sonra Kayseri ve Bolu defterdarı oldu. Yücel futbol oynamazdı ama organizeyi o yapar, kulisleri o yönetirdi. Çocukken Bulun sokağında oturduğumuz için ileri gelenlerini tanıyordum. Bizim sokakta futbol oynamasını becerebilen çok az çocuk vardı. Bu nedenle Bulun Sokağı ile daha önce yaptığımız maçları kaybetmiştik. Maçlarımızı ben organize eder ve yönetirdim. Sadece benle kazanmak mümkün olmuyordu.
Bu arada bizim sokağa futbolu bilen üç dört çocuk taşınmıştı. Bunlardan birinin ismi Sundaydı. Babasının subay olduğunu hatırlıyorum İkinci çocuğun ismi Demirdi, babası demiryollarında çalışırdı, üçüncü çocuğun adı Celal Demirci idi. Rahmet olsun ona.Bir de Mustafa öğremenin oğlu Korkmaz vardı.Bu çocuklar da aramıza katıldı takım güçlendi.
Bulun sokağının çocuklarının herhalde canı sıkılmış, bir daha bizim yenilmemizi yaşamak istemiş ki; Yücel bana dedi ki .
-Selami bir maç daha yapalım mı.? Ben de kabul ettim arkadaşlara durumu ilettim.
Maç günü geldi çattı. Yücel teknik direktör gibi maçı izliyordu. Bulun sokağının gençleri vurdu kırdılı idi. Ancak bana karşı saygılı idiler. Yücel samimi arkadaşım, Mehmet Mehteroğlu da akrabam idi. Mehmet Mehteroğlu rahmetlik olmuş ise Allah rahmet eylesin sağ ise Allah ömür versin. Bizim mahalleden de kavga etmesini bilen bir kaç kişi vardı. Maç başladı.
Bizim takım adeta futbol şovu yapıyordu. Bulun Sokağı takımı ise şaşkın ördeğe dönmüştü. Bir gol, iki gol, üç gol dört gol derken devre bitti. İkinci devre başladı ama pir başladı. Bulun takımı yenilgiyi hazmedemediği için maç vurdu kırdıya döndü. Velhasıl maçı 7-0 aldık. Maç bitti.
Kim ne dedi bilemiyorum Mehmet Doğu ve Korkmaz başta olmak üzere futbolcular birbirlerine girdiler. Yumruklarla gözler şişti başlar yarıldı. Ayırmaya çalıştık ama döğüş bir müddet daha devam etti. Kavganın içinde olan Mehmet Doğu kavgayı şöyle anlattı.
Maçta bana çelme takıp yere düşürmeye çalıştılar. Ben de maçtan sonra bana çelme takana çıkıştım. Kavga birden bire patlak verdi. Hatta Bana arkamdan üç kişi saldırırken sen onları engellemişsin.
Sık sık kavga olurdu. Ne bizler nede anne ve babalarımız şikayet etme yoluna gitmezdi. Karakola gitme yolu aklımızdan dahi geçmezdi. Kavgalarımızı evde dahi anlatmazdık. Bizim kavgalarımıza anne babaların karıştığına hiç rastlamadım.
ŞİROLU SOKAĞI İLE KARANLIKDERE KÖYÜ ARASINDAKİ FUTBOL MAÇIMIZ
Şimdilerde Karanlıkdere Köyünün adı Aydınlar Köyü olmuş. Sultansuyu Harasına varmadan hemen sol tarafta bir köydür. Bizim karşı komşumuz rahmetli Celal Demirci aslen o köydendir.
Köylüler birlik olmuşlar köyün yanındaki tepeyi düzletip futbol sahası yaptırmışlar. Velhasıl futbola merak salmışlar. O köyden yetişen birkaç futbolcu olduğunu duydum. Hikmet isimli bir genç vardı ki uzun boylu, sırım gibiydi, kaya gibiydi. Şiir gibi futbol oynardı. Muazzam bir futbolcu idi.
Celal ile birlikte birkaç köylü yanıma gelerek bizimle köyde futbol maçı yapmak istediler. Ancak bir şartları vardı. Mahalle komşumuz olan Celal’ın Karanlıkdere Köyü takımında oynaması idi. Kabul ettik, Arkadaşları derleyip toparladık köye vardık. Maç saati yaklaştıkça heyecan artıyordu. Bizim seyircimiz yoktu, Allah’a emanettik. Karanlıkderenin tüm köylüleri toplanmış tezahürata başlamışlardı bile. İyi topçuları vardı, bizi mutlaka yeneceklerine inanıyorlardı. İlk golü biz yedik ama maçı bırakmadık. Karşılık golü Mehmet attı. Tekrar onların golü ile mağlup duruma düştük. Köy tezahürattan yıkılıyordu. Maçın bitmesine yakın penaltı noktası civarında bir şut attım, top kalabalığın arasından geçti gol oldu. Maç 2-2 berabere bitti.
Öğlenden sonra ikindi olmuştu, acıkmıştık. Bizim misafirimizsiniz, yemek yemeden sizi bırakmayız dediler. Biz istedik bir göz Allah verdi iki göz. Ne ise köyün hanımları bizim için yemek hazırlamışlar. Ayran, yağda yumurta, pilav, kömbe ne ararsan var. Köyün asfalta bakan bölümünde bir evin arkasındaki teras dediğimiz köşkte açık havada yemeğimizi yedik. Teşekkür ettik, Allah yerini doldursun dedik…Afiyet olsun, şeker olsun dediler…04.10.2024