Birçok sokak kedisine sabah akşam mama veriyorum. Kapının önüne taze su koyuyorum. Arada da su içmeye gelen Köpek dostlarımıza da mama veriyorum
Dün Mahallede ŞÜKRAN denilen köpeğin attığım börekleri yere düşmeden kapması çok hoşuma gitti, çok keyif aldım.
Ama bu olay 70 yıl öncesindeki dostumuz LOŞO'nun acı sonunu hatırlattı, keyfim kaçtı, üzüldüm.
Size LOŞONUN ÜZÜCÜ HİKAYESİNİ ANLATAYIM.
LOŞO
Biz dünyaya gözümüzü evcil ve yabani hayvanlar içerisinde açtık. Çocukluğumuzda hayvanlarla yaşamaya onlardan korkmamaya alıştık.
Evlerimizin ARISTAĞINA, duvarlardaki kerpiç deliklerine yerleşmiş, farelerin yuvalarından çıkıp ev içinde bulabildikleri yiyeceğe ortak olmaları olağandı. Bizim mestan kediyi de kafakola alıp rahat rahat beslenir yuvalarına giderlerdi. Yuva dedim de bir sene sonbaharda bahçeden kopartıp eve getirip yüklüğe istiflediğimiz bir kış kabağını Rahmetli Annem bir gün alıp yemek yapmaya kalkmıştı da içinin fare yavruları ile dolu olduğunu gördük. Tandır ekmeğimize ortak oldukları yetmezmiş gibi kendilerine kış kabağımızı da yuva yapmışlardı. Fareler evin kadrolu elemanlarıydı, onlar gibi akrepler, kertenkeleler, yılanlar da evimize ortak olan her an yaşamımızı tehlikeye sokabilecek varlıklardı. Ben en çok yılandan korkardım.
Büyüklerimiz “Çağam bunlar ev yılanı, ev halkını korurlar, ev halkını sokup zarar vermezler” diye avuturlardı.
Mecbur inanırdık. Ama gerçekten ev yalananlarından bir zarar görmedik. Ama akrepler bazen akrepliğini gösterirlerdi.
Ahırda, koyunlarımız, keçilerimiz, onların yavruları, eşek, inek gibi hayvanlarımız ve PİNimizde tavuklarımız vardı. Her birinin ayrı isimleri vardı, ayrı ayrı anıları vardı. Benekli, hune, sarı kız gibi ilk etapta aklıma gelen isimler var.
Bu isimler arasında anısını unutmadığım, her aklıma geldikçe de içimin yandığı bir isim var LOŞO.
LOŞO
Birgün Vahap Emmim alnının ortasında derin bir yarası olan, Eşek büyüklüğünde HASından bir KANGAL KÖPEĞİ getirdi. Avlu KÜFLETi hep birlikte merakla yaralı, it'in başına toplandık, bir kısmımız bir solukta köşedeki pınardan su kapıp getirdi, bir kısmımız evlerinden itin yiyebileceği yiyeceklerden getirdi. Bu ara amcam deri kemerini çıkartıp cebinden çıkarttığı keskin bıçağı ile bir SAHANa kazıyıp biraz deri parçası topladı, biraz da tütün yaprağı ufaladı, tereyağı, bal ile karıştırarak güzel bir macun yapıp köpeğin yarasını kapsayacak şekilde bol bol sürdü. Köylük yerde baytar mı var? ilaç alacak para mı var? Mecbur iş başa düştü. Yara tedavisini yapan amcam 2 m kadar bir kendir bulup bir ucunu köpeğin boynuna bağladı, bir ucunu hemen yakınında bulunan ahşap yüznumaranın dikmesine bağladı. Sonunda sıra karnını iyice doyurduğumuz bu aile ferdine isim koymaya gelmişti.
Ortaya birçok isim atıldı, kim söyledi şu anda hatırlamıyorum ama LOŞO ismi rağbet buldu ve köpeğimizin adı LOŞO oldu.
LOŞO çok güçlü, çok akıllı bir köpekti. Bize mahallede ve Çobanlıkta arkadaş olur bizi ve hayvanlarımızı gözetler, tehlikelerden korurdu. Çocuktuk, çobanlığa giderken Sıptırızın uşakları sataşırlardı da LOŞO onları çok perişan ederdi.
LOŞO çocuklara ve bayanlara, kendinden küçük yapıdaki köpeklere asla zarar vermezdi. Ama akranı, güçlü köpeklerle kapıştığında onu durdurmak mümkün değildi, su serpip ıslatmak, kuyruğundan tutup çekmek, muhtelif yerlerine çoban değnekleriyle darbeler vurmak onu durdurmaz, daha bir saldırgan olurdu.
1 yıl kadar sonra günün birinde çingeneler geldi LOŞOYA sahip çıktılar, yeminler ederek köpeğin kendilerinin olduğunu iddia ettiler. VAHAP amcam sürtüşmeyi sevmeyen barışçıl bir insandı, biz hane halkının ağlayıp sızlamalarına, isyanlarına rağmen köpeği çingenelere verdi. Eve bir matem havası düştü. Ta ki 2 ay sonra LOŞO çıkıp gelince herkes eski neşesine döndü.
Günün birinde 2 Zabıta memuru geldi.
Avluda bağırdılar “hoşşşş hoşşşş hoşşş” dediler, “gell,gelll,gelll” dediler gelen giden olmadı.
Bize “Hele şu köpeği bi çığırın görek, biz çığırıyık gelmiyi, bakalım siz çığırınca gelecek mi?” dediler.
Biz BÖBÜRLENEREK
“LOŞOOO, LOŞOOO, LOŞOOO” dedik köpek çıkmış olduğu damdan atlayıp geldi.
Zabıtalar önüne köfte hamuru gibi bir şeyler atıp gittiler. Biz zehir attıklarını anladık, hemen tarladaki, mahalledeki büyüklerimize haber verdik, geldiler köpeğin salya akan ağzından sütler, yoğurtlar aktardılar ama nafile. Gözlerinden seller akıtarak titreye itreye, kasıla kasıla gitti. LOŞO gitttiii.
Meğer komşular damlarımıza çıkıyor diye şikayet etmişlermiş.
AMCAM komşulara biz çocukların tavır koymamıza, onlara hakaretler etmemize, evlerini taşlamamıza izin vermedi.
“Onlar da haklıdır, kötülük yapmak size yakışmaz “ dedi.
Mekanı cennet olsun, barışçıl bir büyüğümüzdü, ondan da o beklenirdi.
NOT:
ARISTAK
Tavan ağaçlarının sonundaki aralık
PİN
Kümes
HAS
Katışıksız, en iyi cinsten, saf
KÜFLET
Evdeki kişiler, Çokluk, kalabalık
SAHAN
Küçük ve derinliği az olan yemek kabı
BÖBÜRLENMEK
Övünerek kabarmak, üstünlük taslamak, kurulmak