Herkes onu "Ata Usta" diye tanırdı. Berber dükkânı, Fuzuli Caddesi'nin üzerinde, Hükümet binasının hemen arkasındaydı. Sabah erkenden açtığı küçük dükkânındaki berber koltuğunda birilerini tıraş etmiyorsa, kapı önündeki oturak tahtasında oturup gazetesini okurdu. Okuduğu gazete Milliyet'ti. Çünkü Abdi İpekçi'nin ılımlı yazılarını tutkuyla izliyordu.
Sabahtan akşama kadar, dükkânına uğrayan herkesle ve soğukkanlılıkla, sevecenlikle siyaset konuşurdu.
Ata Usta için siyaset demek, İsmet Paşa demekti, Ecevit demekti... Onlara toz kondurmazdı! Ama, sol görüşlü öğrencileri de sempatiyle karşılar, sakin bir ses tonuyla tartışırdı onlarla. "Canım kardeşim, bu memlekete sosyalizm gerekseydi, İsmet Paşa herkesten önce getirirdi."
Nitekim Ecevit'in kuramlaştırmaya çalıştığı "Ortanın Solu" görüşünün de savunucularından biriydi. Sınıfsız bir toplum olamayacağını şu ünlü halk sözüyle kanıtlamaya çalışırdı merhum Ata Usta:
"Canım, sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?"
O, tipik bir Malatyalı, tipik bir halk aydınıydı. Sağduyusu güçlüydü.
Sınıf arkadaşım Mehmet Yıldırım'ın babası olduğu için onu biraz daha yakından tanırdım.
Mehmet Yıldırım, matematiği güçlü, edebiyat tutkusu olan, duyarlıklı bir arkadaşımızdı. Her yıl okulun iftihar listesine geçerdi. Birbirimizle kitap alışverişi yapardık...
Ata Usta da, sevgili oğlunu, daha başarılı olması için yüreklendirirdi hep:
"Benim oğlum, bir İngiliz gibi İngilizce konuşabilmeli" derdi.
Bu teşvikle Mehmet'i Robert Kolej sınavlarına sokmuş, o da babasını mahcup etmemişti!
Altmışlı yıllarda Malatya'dan Robert Koleje giren belki de ilk öğrenci olmuştu Mehmet.
Berber Ata Usta, oğluyla övünmekte haklıydı.
Gel zaman git zaman, Mehmet,Robert Kolej'i bitirmiş, aynı okulun yüksek bölümüne geçmişti.
Yetmişli yılların başlarıydı. Okullar politik birer kazan gibi kaynıyordu... Dahası ülkede askeri sıkıdüzen vardı.
Robert Kolej'deki bir olay nedeniyle bir grup öğrenci okuldan atılmıştı; bunlardan biri de Mehmet'ti.
Ata Usta oğlunun okuldan atıldığını duyar duymaz dükkânını bırakıp İstanbul'a atmıştı kapağı!
Ne var ki İstanbul'u bilmiyordu... Aklına ilk ben gelmişim. Gelirken İstanbul'daki adresimi de yanına almış... O sırada İstanbul Üniversitesi'nde okuyorum.
Ata Usta İstanbul'a ayak basar basmaz doğruca gelip beni bulmuştu.
"Beni Abdi İpekçi'ye götür!" dedi.
İpekçi'yi görmek istemesinin nedeni, işini ancak onun halledeceğine inanmasıydı.
Abdi İpekçi'yi görmek için Milliyet'e gitmemiz gerekiyordu. Usta'nın önüne düşüp Nuruosmani'ye'nin yolunu tuttuk... Vakit öğlen olmamıştı daha... Ata Usta acele ediyordu Abdi İpekçi'yi bulup derdini anlatmak için.
Abdi Bey, Robert Kolej'in mütevelli kurulundaydı. Sözü dinlenir adamdı. Mehmet'i mutlaka bağışlatır, okuluna devam etmesini sağlardı.
Milliyet'e vardığımızda saat on bir sularıydı.
"Abdi Bey, saat ikiden önce gelmez!" dediler.
Öyle ya, evinde o günkü yazısını yazıp gazeteye getirmesi saat ikiyi bulurdu ancak... Dükkânını sabahın erken saatlerinde açan Ata Usta bunu yadırgıyordu.
Bana döndü:
"Yahu bu gazete yazarlarını biz de bir şey sanıyoruz; meğer bunların hepsi kompradormuş!" demesi şimdi gibi kulaklarımda.
O gün öğlenden sonra tek başına bir kez daha gitmiş; Abdi İpekçi ile görüşmüş, derdini anlatmıştı ona. Abdi Bey konuyla ilgileneceğini söylemişti. Ama kesin söz vermemişti...
Ata Usta biraz umutlu, biraz umutsuz, Malatya'ya döndü.
Okuldan çıkarılan öğrencilerse -aklımda yanlış kalmadıysa- mahkeme kararıyla okuma hakkını yeniden elde ettiler...
Mehmet Yıldırım okulunu bitirdikten sonra, matematik hocası olarak yine kendi okulunda kaldı.
Ata Usta'yı ise, ancak okul tatillerinde, Malatya'ya gittikçe görebiliyordum.
Türkiye'nin siyasi ortamı beyaz bir çarşaf gibi günden güne kirleniyordu.
Yetmişli yıllar Türkiye'nin olduğu gibi, Malatya'nın da ölüm kalım süreci oldu! At izinin it izine karıştığı, tozdan dumandan ferman okunmadığı o günlerde, Ata Usta da eski çevresini yitirmiş, herkes gibi karamsarlık içindeydi. Mutsuzdu.
Nihayet 12 Eylül darbesi gelip Türkiye'yi vurdu...
Takvimler 1981 yılını gösterirken, Malatya'nın parlak evladı Mehmet yurt dışına kaçmak zorunda kalmış; gittikçe yalnızlaşan Ata Usta da gözbebeği oğlundan uzakta yaşama gözlerini yummuştu!
Ne yazık!
MALATYA'NIN UNUTULMAZ İNSANLARI: BERBER ATA YILDIRIM
Yorumlar
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren,
aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya
da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk
içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.