-1968-1969 yıllarında Ankara'da Işıklar Caddesindeki Malatya Öğrenci yurdunda kaldım. Yurtta değişik siyasi görüşte, değişik inançta, değişik ekonomik yapıda yaklaşık 70 kişi Gardaşlık paydasında huzur ve sevgi içinde yaşıyorduk.
Gençliğimizin en güzel çağı, çıkarsız, menfaatsiz, kaprissiz, art niyetsiz güzel günleri birlikte yaşadık, paylaştık. Birimizin derdi hepimizin derdi olurdu. Birbirimizle en kralından şakalar yapardık. Bazılarımızın, PAÇACI, KELLE, HOZELEK, CÜCÜK, İBLİS, GILLİK gibi lakapları vardı.
Benim okula devam mecburiyetim ve derslerim ağır olduğundan onlarla birlik eğlencelere katılamıyordum. Bir seferinde bir Mayıs'ta Atatürk Orman çiftliğine pikniğe giden arkadaşlarım orada ot toplamış yurda getirmiş su dolu bir hamam atmasına koyup ders çalışmam esnasında masama koydular
"Madem inekliyorsun, acıkmıştır sın, sana otlaman için ot getirdik" dediler.
Zaman zaman en ucuzundan şaraplar alıp kırık leblebi eşliğinde içtiğimiz de olurdu
-KELLE Sağlık idaresi Yüksek okulunda okuyordu. Bir yerde karşılaştığı Alpaslan Türkeş elini sıktığından, gençlik duygusu ile ülkücü kardeş olmuştu.
İBLİS 68 kuşağın Siyasal Bilgiler fakültesinde etkin olan devrimci sol görüşe sahipti. İkisiyle aynı odada kalıyorduk. İkisi de şarapçıydı. Yurtta tahtakurusu yaygın. İBLİS 'in kanını emen mevta olup yerlere düşüyordu. Tahtakurularından biz uyku uyuyamazken İBLİS deliksiz uyku uyuyordu.
Bir gece tahtakurusundan fırsat bulup uyumuştum.
Gece saat 03:00 civarında "Hüseyin, Hüseyin uyan, kalk KELLE'yi polisler aldı, gidip kurtaralım" diye İBLİS 'in dürtüklemesiyle uyandım.
Sarhoştu, "Benim yarın dersim var, sınavım var, uyumam lazım" desem de, faydası yok.
İBLİS 'in beni rahat bırakacağı yok. Mecbur kalktım.
Giyinirken de "noldu KELLE'yi neden karakola götürdüler" diye sordum,
Bu bizim o zamanlar biri ülkücü, biri gomonist iki kafadar gidip Ulusta bireylerde ziftlenmişler yani kafayı çekmişler, Zom olmuşlar...
Konya sokaktan yurda doğru gelirken sağdan, soldan gördükleri lüks otomobillere takmışlar...
"Vay bu pezevenkler bunlara nasıl biniyor" demişler.
Sermaye düşmanı İBLİS pek dokunmamış ama o zamanki ülkücü gardaşımız KELLE ayağını kaportaya dayayıp asılarak epey arabanın dikiz yanmasını kırmış.
Görenler
"Ulan o.... Çocukları ne yapıyorsunuz" diye bunların peşine koşuyorlar.
KELLE lisede 10 km koşu şampiyonuydu, kaçmış. İBLİS yakayı ele vermiş. KELLE epey uzaklaştıktan sonra İBLİS'i beklemeye koyulmuş, gelmeyince geri dönmüş.
Sokaktaki insanlara "Gardaş benim arkadaşımı gördünüz mü?" diye sormaya kalkmış.
"Vayyy O kaçan, o... Çocuğu sen miydin" diye tutup karakola götürmüşler.
Esas suçlu bulununca İBLİS serbest bırakılmış.
Karakola gittik, karakoldakiler gideceğimizi tahmin ettikleri için sorun çıkmasın diye KELLE'yi Emniyet Sarayına göndermişler.
Araba yok, topulu taşıma araçları o saatte çalışmıyor, taksiye verecek para yok. Yürüdük Emniyet sarayına kadar gittik. KELLE ülkücü görüşten polislerle kanka olmuş, battaniye falan vermişler, rahatı yerinde, Sabah savcı karşısına çıktıktan sonra bırakılacağını öğrendik.
Olan bize oldu, bilhassa bana oldu, Yürüyerek dönene kadar sabah oldu. KELLE de sabah denildiği gibi serbest kaldı
Laf aramızda Allaha şükür üçümüz de halen yaşıyoruz, Bunu kara üzüm şaraplarına borçluyuz galiba.