Sezai Yılmaz, bizim neslin öğretmenliğini yapan Ali Yılmaz’ın 1962 yılında Arguvan’ın Karahöyük köyünde doğan oğludur...
…
Sizi sıkmadan hocamızın hayat hikayesine kısaca bir göz atalım mı?
Malatya Gazi İlkokulunu ve Atatürk Orta Okulunu bitirdikten sonra Atatürk Lisesi'ne devam etti ve daha sonra Gazi Lisesi'ne geçerek, lise öğrenimini burada tamamladı. Liseden sonra sırf Malatya’ya yakın ve geliş gidişi kolay diye Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini tercih etti. Temel tıp öğrenimini 1985 yılında dönem birincisi olarak tamamladı. Genel Cerrahi ihtisasını Ankara Numune Hastanesi'nde, ikinci uzmanlığı olan Gastroenteroloji Cerrahisi uzmanlık eğitimini ise Ankara'daki Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi'nde tamamladı. ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi Karaciğer Transplantasyon Kliniği'nde Karaciğer nakli eğitimi aldı.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevliyken 1998'de Yardımcı Doçent, 2000'de Doçent ve 2006'da da Profesör oldu. Yılmaz, Nazan Yılmaz ile evli olup ve 1 çocuk babasıdır...
…
Bir taşra üniversitesinden, dünyaca ünlü bir merkez kuran, Prof.Dr. Münci Kalayoğlu’nun tabiriyle “Karaciğer naklinde Malatya deneyimi” ni bir başarı hikayesine dönüştüren, İnönü Üniversitesini ve Malatya’yı bu konuda bir marka haline getirip, şehrimize hatırı sayılır bir döviz girdisi sağlayarak büyük katkı sunan Prof. Sezai Yılmaz, bu başarısını çok çalışmaya ve öğrenme azmine bağlıyor. İnsanın her yaşta bir şeyler öğrendiğine dikkat çeken Yılmaz, ABD’de Uzak Doğu kökenli hocasından çok şeyler öğrendiğini çalışkanlığından dolayı arkadaşlarının makine gibi bir şeysin dediklerini belirtiyor...
ABD deki hocasının bürosundaki pankartı hiç unutmuyor. “Bu iş kolay olsaydı herkes yapardı”. Karaciğer naklinin çok zor bir işlem olduğunu belirtip kendinin de zor işlere talip olan biri olduğunu anlatıyor...
Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyen merkezlerde ve yine bir elin parmaklarını geçmeyen cerrahların yaptığı bu nakillerle canlı vericili nakillerde Malatya’yı Türkiye ve Avrupa birinciliğine taşıyan Sezai Yılmaz hedeflerinin şu anda önümüzde olan Seul’ü geçmek olduğunu belirtiyor...
Dilerseniz bundan sonrasını kendi ağzından dinleyelim:
Karaciğer nakli konusunda dünyada yapılıp da Malatya’da yapılmayan hiçbir şeyin olmadığını söyleyen Yılmaz, Dünya’nın konuştuğu merkez olma yolunda çalıştıklarını söylüyor...
Tıp Fakültesi dekanı olduğunda Prof.Münci Kalayoğlu’nun kendisine kızdığını, “sen cerrahsın, dekanlık, idarecilik başkalarının işi. Sen bu ameliyatları yapmazsan kim yapacak” dediğini belirten Yılmaz, hocaya hak verdiğini ancak önünün açılmasına da bu dekanlığın neden olduğunu açık yüreklilikle anlatıyor...
Çocuk hastaların kendisini daha çok etkilediğini belirten Prof.Dr. Yılmaz, “Hastaların iyi olduğu sonucunu görmek her şeyi unutturuyor. Özellikle çocuk hastalara her türlü özeni gösteriyorum. Beni çocuk hastalar daha çok etkiliyor. Ben kesinlikle çocuk hastalardan daha fazla etkileniyorum. Onların hayata dönmeleri beni daha çok mutlu ediyor. Diyeceksiniz ki, hastanın çocuğu mu olur, büyüğü mü olur? Ama çocuk hastalar daha çok etkiliyor beni. Karaciğer nakli olan çocukların hayata dönmesi gerçekten bana keyif veriyor”...
“Ailemde Türk Halk Müziği ile uğraşan insanlar var. Erhan Yılmaz, benim amcam olur. Babam da uzun yıllar Atatürk Ortaokulu’nda müzik derslerine girdi. Amcam ve babam daha çok Türk Halk Müziği ile meşguldü. Ama ben Klasik Türk Müziğini çok seviyorum. Benim en büyük dinlenme aracım Klasik Türk Müziğidir. Sanat müziği değil, daha gerilerden, son zamanlarda Meral Uğurlu’yu dinliyorum, Münip Utandı’yı dinliyorum, Buhurizade Mustafa Itri’yi dinliyorum, Mustafa Çavuş Efendiyi dinliyorum, Dramalı Hasan’ı dinliyorum. Çok keyif alıyorum. Hiç dinlemediğim şeyleri dinlemekten çok daha keyif alıyorum. Ama bulamıyorum, her halde çok geniş bir arşivim oldu, bine yakın bir CD var diye düşünüyorum. Son günlerde Çiğdem Gürdal diye güncel bir şarkıcı var, onun da eserleri çok güzel. Ameliyat esnasında da zaten genellikle bunları dinliyorum. Zekai Tunca’yı çok beğeniyorum. Sanatçıların da çalışkan olması lazım, ama üretim az. CD satan bir mağazaya girsem, hiçbir şey değişmemiş. İkinci hobim sinema. Kesinlikle sinemaya gidemiyorum, çünkü bir filmi bazen 3 günde, 5 günde, 10 günde bitiriyorum. Her gün 10 dakika, 15 dakika seyrediyorum. Türk filmleri biraz daha keyifli oluyor. Mağazaya gidişlerim Ankara ya da İstanbul’a herhangi bir toplantıya gittiğimde uçağı bekleyene kadar zamanım oluyor, o zamanda gidiyorum, müzik yada film DVD’sine bakıyorum.”
“Yaşamımın çok büyük bir kısmı, her halde diyebilirim ki, 16, 17 saati hastanede geçiyor, zaman zaman 24 saati hastanede geçiyor. Uyumaya fırsat bulmaya çalışıyorum. Yani uyuyarak biraz daha dinçleşiyorum. Özel hayatım her halde 2. ve 3. sırada...Zaten böyle olmasaydı, karaciğer nakillerindeki sonuç ortaya çıkmazdı. Başka türlü olmaz. Ben işte iyi istirahat edeyim, başka şeylere çok zaman ayırayım, mesai saatlerinde de bu işi yapayım dediğiniz zaman, ortaya böyle bir sonuç, hele de karaciğer nakli gibi muazzam zaman alan, yorgunluk yaratan, inanılmaz zorluklar barındıran bir iş ortaya çıkmaz diye düşünüyorum”...
İstanbul’daki bazı merkezlerden çok büyük paralarla transfer teklifleri hiç eksilmeyen Sezai Yılmaz bunları hep elinin tersiyle itti...
Bu konuyla ilgili bir anekdotu anlatarak noktayı koyalım. Karaciğer Enstitüsü’nün açılışı için Malatya’ya gelen büyük bir hastane zincirinin sahibi (Adı bizde saklı) Sezai Yılmaz’a İstanbul’da kendi hastanesinde çalışması için bol sıfırlı rakamlar teklif edince, Sezai Yılmaz sonra konuşalım cevabı verir. Bu cevabı duyan hastane sahibi umutlanır ve müsait anı beklemeye başlar. Bir süre sonra ortalık sakinleşince Sezai Yılmaz, hastane sahibinin koluna girer, asansöre binerler. Sezai Yılmaz asansörü 13. katta durdurur. Etrafı rahatça gören bir yere gelince Sezai Yılmaz, hastane sahibine, görüyor musunuz diye sorar. Sezai Yılmaz’ın söylediğinden bir şey anlamayan hastane sahibi safça neyi diye sorar...
Bakın der, Sezai Yılmaz ben bunaldığım zaman buraya gelir ve buradan mezarlıkta yatan babamı görür ve onunla dertleşir ve rahatlarım. İstanbul’da bu mezarlığı görmem için kaç kat çıkmam gerekecek? Ayrıca yorgun olduğum anlarda, on dakikada şehre iner aynı dili konuştuğum bir hemşehrimle sohbet eder ve rahatlarım. Ben İstanbul’da kiminle dertleşeceğim...
Bu memlekete borçlu olduğunu bu borcunu ödemek zorunda hissettiğini her fırsatta belirten bu Malatya sevdalısı hemşehrimize, bana verdiği Klasik Türk Musikisi CD’sinin arabamda olduğunu ve zevkle dinlediğimi belirterek, bundan sonraki hayatında başarılar diliyorum...
Yine bir değerimizi andık sizlere de hatırlattık...
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…