ALTIN
 3.714,14
DOLAR
 38,0208
STERLİN
50,0889
EURO
 42,0049

Bireyin olaylar karşısındaki tutum, tavır ve tepkileri; bilgi birikiminin ve duygularının ürünüdür. Bilgilerin ve duyguların uyumu; kararlarda, iletişimde, bireyin kendisini ve başkalarını anlamasında anahtar rol oynar, zihinsel rahatlık sağlar.

Bireyin yeni ve farklı olanı öğrenmesi için ihtiyaç duyması, her yönüyle öğrenmeye hazır olması gerekir. Öğrenme amaçlı faaliyetler, bilişsel yaşantılar aracılığıyla yürütülür. Bu faaliyetlerde duygular motivasyon kaynağıdır. Yeni bilgilerin işlenmesine, bellekte kalıcı kayıtlar oluşmasına yardımcı olur, karar almayı kolaylaştırır, seçenekler arasından tercih yapmayı sağlar, dikkat süresini kontrol eder, analiz ve sentez yapacak düşüncelere sevk eder, problem çözme yeteneğini etkiler.

Duygular, karşıdakini anlamaya, empati geliştirmeye, güvenle yürüyecek bağlantılara yardımcı olur. Duyguların ifadesi, kişileri birbirlerine daha iyi tanıtır, yanlış anlamaları ortadan kaldırır. Ortak yaşantılara anlam kazandırır, güvenli ilişkilerin ipuçlarını verir ve sürekliliğini sağlar. İletişimi kolaylaştırır, sosyal ilişkileri güçlendirir. İnsanın her an yanındadır, iç dünyasını yansıtır, hayatta kalmaya yardım eder.

İnsan, hayatın her aşamasında kendini ifade etme ihtiyacı duyar. İlk bebeklik döneminde, temel ihtiyaçlarla ilgili tepkiler, 3-4 yaşlarından itibaren beden, zihin ve duygu gelişiminin ürünü ifadelerle devam eder. Bireyin duygu ve düşüncelerini başkalarına iletme çabası; kendisini doğru anlatma ve başkalarınca doğru anlaşılma düşüncesidir. Sürecin diğer önemli boyutu bireyin kendisini tanımasına ve zihinsel sağlığını korumasına katkısıdır.

Birey bu etkinliklerle yeteneklerinin farkına varır, kendisini keşfeder. Öğrenme sürecine aktif katılır. Olay, olgu, durum ve şeyler arasındaki ilişkileri neden ve sonuçlarıyla düşünür. Öğrenilenleri uzun süreli belleğe işler, kalıcı öğrenmeler gerçekleştirir. Bireyin bu süreçle uyumu, yeteneklerinin yanı sıra, içinde bulunduğu sosyal, kültürel, ekonomik çevre ve almış olduğu eğitimin kalitesiyle doğrudan ilgilidir.

Birey bir bütündür. Bilgi, beceri ve duygularıyla hayatın her aşamasında sürecin içindedir. Sürece etkili katılması, çevreye uyumu, beden ve zihin sağlığının yerinde olmasıyla, sağlıklı iletişim kurmasıyla mümkündür. Kabulleneceği ve değiştirmesi gereken yaşantılarla ilgili kararlarda rasyonel davranır. Varlığını sürdürebilmesiyle ilgili bilgiler edinir ve gelecek planlarını hazırlar.

Bireyin eğitimi, anne, baba olacak insanların eğitimiyle başlar. İradesi olmadan hayat hakkı kazanan bireyin anne ve babası, çocuğun büyüme ve gelişmesi, beden ve zihin sağlığı yönünden eksiksiz yetişmesiyle ilgili sorumlulukları üstlenmişlerdir. Görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmek zorundadırlar. Ancak bu sorumlulukların yerine getirilmesinin bir kısım maliyetleri vardır. Bunların bir kısmı ekonomik, bir kısmı geleneksel ilişkilerin ve çevre baskısının ortaya çıkardığı durumlar, belirleyici bir kısmı ise, merkezi devlet tarafından yapılandırılan ve işleyen eğitim sistemidir.

Bireyin bedensel, zihinsel, duygusal gelişiminde; ailenin eğitim düzeyi, ekonomik durumu, çocuk eğitiminden beklentileri ve tabi olduğu sosyal çevrenin yanı sıra, devletin vatandaş yetiştirme anlayışına göre yapılandırılan eğitim sisteminin etkileri vardır. Özellikle Devletin devamlılığını sağlayacak biçim ve formda insan yetiştirmek üzere yapılandırılan eğitim sistemi, bireyin gelecek planlarında belirleyici etkiye sahiptir. Devletin, “vatandaş” kavramı adı altında, vazgeçilmezleri olan normlarını, tavizsiz değerler olarak dayatması, yapılacakları sınırlandırmakta, itaat eden insan yetiştirme anlayışını egemen kılmaktadır.

Ailenin, çevrenin, devletin vazgeçilmezleriyle kuşatılan birey, kendisini sınırlar içinde bulur. Hayatın hemen her aşamasında, kontrollü yaşamak durumundadır. Özgürce ve dilediği gibi kendisini ifade edebileceği ortamların olmayışı, çok yönlü gelişim önündeki en büyük engellerdir. Otoriter eğilimin belirlediği geleneksel çocuk yetiştirme anlayışının katı kuralları, okul hayatıyla birlikte formel olarak çizilmiş sınırlar şeklinde hayat bulur. Otorite kaynaklı her eğilim, bireyin tavizleri üzerine bina edilir.

Erkek egemen kültürün belirlediği hayat otoriterdir. Bu anlayışla yürütülen aile hayatının ve devlet yönetiminin otoriter karar mercileri vardır. Otorite kaynaklı kararlar bireyi sınırlar ve çok yönlü gelişimini engeller. Hayallerine ket vurur.

Duyguları baskılayan, ifade edilmesini, yaşanmasını kısıtlayan eril kültür, bireyin hayata bakışını ve hayallerini olumsuz etkiler. Motivasyonunu düşürür. Birey, otoritenin realitesi ile kendi özgür iradesinin rasyonelliği arasına sıkışır. Bir kısım çevrelerde, duygusallığın kız çocuklarına özgü olduğu algısının kabulü ise, birey ve toplumsal hayatın planlanmasında kalıcı hasarlar oluşturur. Erkek çocuklar, "erkek adamlar" olacak şekilde büyütülmelidir. Duygusallık ve duyguları merkeze alması durumunda, "erkek gibi adam" (neyse bu!!!) olunamayacağı algısı küçük yaşlardan itibaren hayatın merkezi olur.

Eğitim sisteminin de bu anlayışın devamını üstlenmiş gibi işlemesiyle, toplumsal kabul sınırlarının vazgeçilmez değeri olur. Tekçi anlayışla yapılanmış merkezi devletler bu türden ayrımcı uygulamalarda ısrarcıdır. Otoriter anlayışın temelini bu tür ayrımcılıkla destekler. Bu bilinçli bir tercihtir. Böylece kontrolü kolay insanlar yetiştirmeyi hedefler ve bir bakıma da amacına ulaşır.

Bu anlayış, bireyin hayatı bütün olarak algılamasını, tüm uyaranları dikkate alarak gelişmesini sınırlar, çerçeveler içine alır. Eğitim sisteminin bu anlayışa uygun işlemesi, kadın ve erkeklerin birlikte ve aynı düzeyde sorumluluklar alarak hayata katılmalarını engeller, erkekler ve kadınlar karşı karşıya ve karşı cins olarak bulunurlar. Birbirlerini ulaşılmaz olarak algılar ve de duygularını yalnız ve yalnız cinsel hazlar yönlendirir. Oldukça sakat olan bu anlayış, tek taraflı hayatı zorunlu kılar ve her zaman kadının aleyhine olur ve kadının hanesine yazılır bütün olumsuzluklar. Böylece erkek egemen zihniyetin tezahürü otokratik ve merkeziyetçi devlet sisteminin devamı sağlanır. Kadının kaç çocuk doğuracağına ve nasıl doğuracağına karar veren anlayış egemen olur.

İnsan haklarına saygıyı ve eşit yurttaşlık temelli hayatı esas alan yönetimi hâkim kılmanın yolu, tekçi anlayışın terkedilmesiyle, kadınlar ve erkeklerin, yan yana ve eşit insanlar olarak hayatın içinde bulunmalarıyla mümkündür. Daha insani hayatlar ve evrensel hukuka uygun yönetim için sistem bu anlayışla düzenlenmelidir. Kadın ve erkeklerin eş düzeyde sorumluluk aldıkları ortamlarda, dayanışma olur, hukuk kuralları egemen olur, hayat bir bütün olarak algılanır.

İnsanların sevme, sevilme gibi duyguları aynıdır. Ancak duyguların oluşumu ve ifadesi kişiye özgüdür ve aynı duyguları farklı yaşar, farklı ifade ederler. Bu nedenle, doğruluğu ya da yanlışlığı, normal ya da normal olmayışıyla ilgili birileri ya da belli otoritelerin onayına ihtiyacı yoktur. Bireyin duyguları, başkalarının değer yargılarıyla ölçütlere tabi tutulmamalıdır. Duygular üzerinden etiketlendirilme, çeşitli sıfatlarla anılma özel hayata müdahaledir. Bireyin kendini gerçekleştirmesi için, duyguların hissedilmesi yetmez, ifade edilmesi de gerekir.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.