Biz böyle geçmiş yılların güzelliklerini anlatınca bazı hemşehrilerimiz, yahu ne kadar gericisin, biraz da istikbalden bahset, “eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” diyerek beni gınadılar(eleştirdiler).
Eveet, evet, evet..! İtiraf ediyorum, geçmiş yıllara özlem duyuyorum.
Mümkün mü? Geçmiş yıllara özlem duymamak. Atalarımız her zamanki gibi yine doğru söylemişler, “gelen gün gideni aratır” derken.
Umutlarımız vardı bizim, umutla hep güzel günleri bekledik. Birilerinin şu günlerde, teknolojisiz yaşayamam dediği gibi, her şey gelişti, her şey kolaylaştı, her şey makineleşti ve ruhsuzlaştı.
Bankalar bile çağa ayak uydurdu, insanlar ismiyle değil sıra numarasıyla anılır oldu..!!! Eskiden gülümseyerek,
“Ahmet bey hoş geldiniz, buyurun ne ikram edelim ne içersiniz” diyen, sonra işleminizi yapan banka personeli yerini,“305 numara sıra sizde? Yoksa 306 gelsin” diye yanıp sönen, süslü, güzel ama ruhsuz makinelere bıraktı. Yapacağınız şey, elinizdeki fişle yanıp sönen kırmızı rakamları eşleştirmek. Bir nevi tombala oynar gibi. Bu kıpkırmızı rakamlardan gözünüzü ayırırsanız yandınız tekrar bir sıra numarası almanız gerekir...
Dolayısıyla her şeye, insana bile ekonomik olarak bakıldığı şu günlerde insanlığı öldürdük maalesef.
İnsanlığı öldürdük beyler, üstelik ruhuna Fatiha okuyup helvasını da kavurduk.!..
Yoksulduk belki, cahaldık belki, ama haysiyetimiz onurumuz her şeyden önde gelirdi. Kıt kanaat geçinsek de ekmeğimizi komşumuzla paylaşabiliyorduk, komşumuz açken biz tok yatmıyorduk. Evde pişen yemeğin kokusu komşuya gitmesin, hastalar var, hamileler var diye azami dikkat ederdik, koku gitmişse mutlaka bir parça da komşuya götürürdük.
İnsana insan olduğu için değer verilen o günleri nasıl aramam..!
Esnafımız ben siftah ettim komşum siftah etmedi ondan alış veriş yapın diyecek kadar “beg” gönüllüydü. Borcu olan, zor durumda olan esnafın sorunları ona hissettirmeden halledilirdi.
Şimdilerde komşusunun müşterisini çalmaya çalışan esnafları görünce, ben o günleri, o insanları nasıl aramam..!
İnsanlar mahkemeleri boşuna meşgul etmezler, hatırlı insanlar araya girer sorunları şıp diye çözerdi. Taraflar verilen karara itiraz edemezdi, bir üst mahkemeye itiraz hakkı da yoktu zaten..!
Bakkal amcalarımız vardı tüm yükümüzü çeken. Kredi kartı henüz ülkemize girmemişti. Aldıklarımızı deftere yazdırır ay sonunda öderiz derdik. Senet sepet, kefil diye bir şey bilinmezdi. Söz vardı asalet vardı. Söz senet değil miydi zaten? Senede ne hacet vardı ki. Kimimiz borcunu öder kimimiz ödeyemezdik, borç öbür aya, bir sonraki aya devrederdi. Buna rağmen, yine de veresiyeyi kesmez, üstelik faizde işletmezdi..!
Elden bile para alırdık, onu da deftere yazdırırdık. Faizsiz banka gibiydi mübarek..!
Şimdi modern marketlerde bir lirası eksik kaldığı için kuyruktan çıkarılan, rencide edilen insanları görünce ben o günleri o yüce gönüllü insanları nasıl aramam..
O dönemde insanlar elbiselerini ve gömleklerini diktirirlerdi. Gömleklerin en fazla yıpranan yerleri yaka ve kol bölgesi olduğu için, diktirilirken yedek kol ve yedek yaka yaptırılırdı. Yaka ve kol yıpranınca eskisi çıkarılır yerine yenisi dikilir ve gömlek ilk günkü gibi yepyeni olurdu. Çorapların topukları yamanır, yırtılan ayakkabıların altına pençe yapılırdı. Şimdiki çağalara bunlar su sesi gibi gelir, böyle de hayat mı olurmuş diye burun kıvırırlar.
Şimdi herkesin onlarca gömleği, elbisesi, ayakkabısı var.
Her şeyleri tamam ama çok şeyleri de eksik.
Huzurları yok, mutlu değiller ve doyumsuzlar...
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına...