Batu Işık'a teşekkürler bu kartpostal için.
Ah, neler anımsatmıyor, neler çağrıştırmıyor ki...
Bu kartpostalın çerçevelediği kent içinde bütün bir çocukluğumuz ve ilk gençlik yıllarımız saklı.
Naif bir kentti bizim içinde doğup büyüdüğümüz yer. Alıngandı, kırılgangı, yoksuldu ama gururuna düşkündü! Siyah beyaz Türk filmleri gibi duygusaldı, romantikti, hayalciydi... Ama geleceğe ilişkin nice umutlar taşıyordu yüreğinde!
O naif şehir, aslında bizdik... Bizim kuşağımızdı. Kucağında büyüdüğümüz anamızdı. Ekmeğiyle beslendiğimiz babamız...
İçtiğimiz suydu o Malatya. Ayağımızı bastığımız toprak... Dalından çağala koparıp yediğimiz mişmiş ağaçları... Gençilik düşlerimizle süslenmiş sokak çeşmeleri... Bakışını bile esirgeyen sınıf arkadaşımız, kızlar...
Sinemalardan başka eğlencesi olmayan kentimiz. Belediye'nin karşısındaki kaldırımda sergilenen sinema afişlerine bakmanın bile eğlenceli bir zaman geçirme olduğu kentimiz...
Dörtyol ile Kışla Caddesi arasında bir bölük arkadaşla kaldırım çiğneyerek zaman geçirdiğimiz şehir!
Hükümet Binası'nın arkasındaki çay bahçesinde ya da Hürriyet Aile Çay bahçesinde okul arkadaşlarımızla oturup sade gazoz içmenin keyfini tattığımız demlerin Malatya'sı...
Ana babalarımızın bin umutla biz çocuklarını yetiştirme savaşı verdiği çağlarımızın Malatya'sı... Yemeyip yediren, giymeyip giydiren aile büyüklerimizin ödenemez özverileri...
Hemen her çocuğa kumbara sahibi olmayı, tasarruf etmeyi, birikim yapmayı öğretme kaygısı içindeki analarımız, babalarımız...
Çocuklarına kışlık yün çorabını, yün hırkayı kınalı elleriyle ören anaların mutluluğu... Geceleyin üzerinize yorganı kendi elleriyle örtmeden uykuya çekilmeyen anaların iç huruzu...
Avludaki dut ağacını salladıktan sonra işine yollanan babaların ödenemez emekleri...
Avludaki, ev bağındaki odun ocaklarında koca kazanlarla buğday kaynatıp damlarda kurutan anaların sınırsız mutluluğu... Yine damlarda tarhana, dut bestili, kesmece, kayısı kabuğu kurutulan zamanlarımız.
Binbir telaş ile değirmene kalkılan, ardından huzur içinde hamama gidilen yıllarımız...
Ah, bu küçücük resim içinde sığdırılmış bütün bir hayatımız!
Şimdilerde tükenmiş, yok olmuş, kristal bir vazo gibi taş zemine düşüp paramparça olmuş Malatya yaşantımız...