Malatya’da kısaca “ziyaret” (yatır, türbe) diye tabir edilen, evliya veya evliya olduğu düşünülen kişilerin türbeleri genellikle eski yerleşim bölgemiz olan Aşşağı Şeher’de (Eski Malatya) yoğunlaşmıştı.
Ziyaretlere, konu komşu birlikte gidilir, (genellikle üstü açık kamyonla) gidiş ve dönüş güle oynaya neşe içinde olurdu ve yol boyunca tüm ziyaretlere uğrayıp dualar okunurdu.
Malatya’lılar adak kurbanlarını genellikle buradaki türbelerin birinde keser, Kurban etinden etli pilavlar yapılır gülüşügünen yenir eğlenilirdi.
Bu yolculuğun ilk başlangıç durağı Sancaktar türbesi olurdu. Mezarlıktaki (Cingenlik mezarlığı) ölülere ve Sancaktar Baba’ya dualar okunduktan sonra yola çıkılırdı.
Aşşağı şeher yolunda ilk durak Sarılık Türbesi idi. Sarılık türbesi kerpiçten yapılmıştı. O dönem çok yaygın olan sarılık hastalığından kurtulmak ve bu hastalığa yakalanmamak için, evde haşlanmış yumurtaların sarısı türbe toprağına sürülerek yenir ve bu hastalığa yakalanmayacağı düşünülürdü..!
Ardından Kara Baba ve Ali Baba türbesi gelirdi. Önce taştan yapılmış Kara Baba türbesine çıkılır ve sabırsız, aceleci ve heyecanlı olanların sakinleşmeleri için dualar edilirdi.
Sonra oradan inilip Ali Baba Türbesi ziyaret edilirdi. Ali Baba türbesinde Battal Gazi’nin oğlunun yattığı rivayet edilmektedir. Burada da sinirli ve asabi olanların rahatlamaları için dualar edilir ve kabristanda metfun olanlara Fatiha’lar gönderilirdi.
Dikkat ederseniz her ziyaretin iştigal konusu farklıydı..!
Artık, Aşşağı şehere gelinmiş ve buradaki ilk durak olan Ahmed-i Duran’a gitmek için bir telaş başlamıştı. Çünkü adak kurbanı burada kesilecekti.
Ahmet Duran türbesine erkek çocuğu olup da yaşamayanlar giderdi.
Ahmed-i Duran Battalgazi tarafından müslüman ettirilen bir Bizans komutanıydı ve adı Ahmer’di.
Rivayete göre Battalgazi ile Ahmer savaş esnasında güreşe tutuşmuşlar ve yenişememişlerdi. Akşam olmuş dinlenmeye çekilmişler ertesi gün tekrar güreşmişler, yine yenişememişler, güreş durmuş ve bu günlerce sürmüştü. Bir gece Ahmer’in çadırına yaklaşan Battalgazi, Ahmer’in kendisini övdüğünü işitmiş ve çadıra girip o da Ahmer’in ne kadar büyük bir kahraman olduğunu söylemiş ve onu İslam dinine davet etmiş ve yarın ki mücadeleden sonra müslüman olacağım cevabını almıştır. Ertesi günkü yarıştan sonra iki kahraman birbirine sarılmış kardeş olmuş, ve Ahmer’de kelimeyi şehadet getirerek müslüman olmuştur.
Müslüman olan Ahmer’in ismi Ahmet ve lakabı da sözünde durduğu için “Duran” olmuştur. Ahmed-i Duran’ın savaşlarda “Adım Ahmet sözünde duran, kafiri kıran” diye nara attığı rivayet edilmiştir...
Ahmed-i Duran ziyaret mekanı, tek kubbeli mescid iken, 1960 yıllarında tamir gördüğü esnada kubbesi yıkılarak düz dam haline getirilmiştir. Kitabesinde h.1208-miladi 1794 tarihli kitabede hayrat sahibinin ismi; Diyarbakır valisi ve Maden-i Numayun Emiri Yusuf Ziya paşanın oğlu Muhammed Sabit Bek olarak geçmektedir.
Ahmet Duran’dan sonra, Üçler, Yediler, Kırklar mezarları ardından Usta şegirt ve Sıddı Zeynep türbesi ziyaret edilirdi.
Daha sonra sırayla, Emir Ahmet, Emir Ömer ve 800 yıllık tarihe sahip “Melik Sunullah” veya halk dilindeki adıyla Koca Vaiz türbeleri ziyaret edilirdi.
Koca Vaiz Türbesi, uykuda korkan, korkulu rüyalar gören, albastı denilen kişilerin korkularını gidermek için götürüldükleri türbeydi. Ayrıca uyku uyumakta zorluk çekenlerin, türbede bulunan suyu oradaki özel tas ile içerlerse uyuma zorluğunun yok olacağına inanılmaktaydı.
Hamile kadınların Koca Vaiz’in türbesine dokunduğu zaman çocuklarının vücudunda lekeler oluştuğu söylendiği için hamile kadınlar türbeye girmezdi.
Bu arada hamile kadınların bir an evvel gitmek istedikleri Hub Hatun mezarı ziyaret edilir ve doğacak çocuğun kız mı erkek mi olacağı sorulurdu.
Mezara nasıl soru sorulur diyorsunuz değil mi? Anlatayım:
Kadınlar Hub Hatunun mezarının başına gelip, “Hub Hatun, doğacak çocuğum kız mı erkek mi?” diyerek mezarın taşına üç defa vururlar sonra mezara kulaklarını yaslayarak mezardan gelecek sesi değerlendirirlerdi..!
Daha sonra Meydanbaşı mahallesinde, Halfetih minaresinin hemen yanındaki Hötüm Dede türbesi ziyaret edilirdi. Bu türbede Nezir Gazi isminde Battalgazi soyundan gelen birinin yattığı rivayet edilmektedir.
Hötüm Dededen sonra sırasıyla, Hz Şeyh Şafi ziyaretgahı, Seyit Kemahlı Sultan, ardından Ulu Cami ziyaret edilir, Alacakapıda Dilek taşına taşlar yapıştırılırdı.
“Yerli deliye Korucuk ne yapsın” sözünün muhatabı halk dilindeki adıyla Korucuk türbesi, yani Hasan Basri türbesi, Kırkkardeşler şehitliğinin yanında bulunur. Battalgazi belediyesince 1986 yılında, türbenin taşındığı yıllarda yapılmıştır. MS. 7. Yüzyılda Basra’dan geldiği, Malatya çevresinde yaşadığı rivayet olunur. Ermiş bir kişi olarak bilinmektedir. Bulunduğu Fırat Barajı kıyısında, baraj gölü suyu altında kalan Korucuk Köyünden nakledilerek getirilmiştir. Bu türbeye ait çeşitli efsaneler ve söylemler vardır. Söylemin bir tanesi Hasan Basri hazretlerinin yıllar önce, bu günkü taşınmasını kastederek; “ Su ile geldim, su ile gideceğim..” sözü ilginçtir. Zeka özürlü, psikiyatri sorunlu hastaların getirildiği bu ziyaret bölgede oldukça rağbet görmektedir.
Bunlardan ayrı, Kernek’de bulunan “Kernek Baba”, Derende’de Somuncu Baba, Çuhacılar’ın bahçesinde çocuğu olmayanların ziyaret ettiği “40 Dut”, yüz felci geçirenlerin ziyaret ettiği “Harik Ocağı” şehrimizde bulunan hatırladığım ziyaretlerdi.
Bir de hastalıkları tedavi ettiğine inanılan pınarlar vardı. Mayasıl olanlara “Hoşirik Pınarı”, yaygın olan sıtma hastalığı için “Sıtmapınarı”, “Gürlevik” tavsiye edilirdi.
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına...
Fotoğraf Korucuk’a aitdir