Kültürlü bir nesildik vesselam. Okumayı çok severdik..! Teksas, Tommiks, Zagor, Tex, Kinova, Tom Braks, Kızıl maske, Mr. No, Killing, serilerini, Ses, Hayat mecmualarını okumayanınız var mıydı?
Yıkılan eski belediye binasının karşısında bulunan, Sinema tabelalarının arkasındaki “halk kütüphanesi”..! nde, Albayın ciğer kebap kokuları eşliğinde, Neşeli Memmedin çaldığı müzikleri dinleyerek beş kuruşa az mı okuduk kitapları.
Eğitimin çilesini çeken bir nesildik. Üniversite sınavına girer ve sonucunda sadece puanımızın yazdığı bir sonuç belgesi alırdık. Gece 23.00 de radyodan puanları dinler ve erken davranmak için otobüse atlar yola çıkardık. Puanımızın tutacağı en iyi Üniversiteyi bulmak için günlerce gece otobüs koltuklarında uyuduğumuzu, gündüz ise kayıt için üniversite üniversite gezdiğimizi unuttunuz mu?
Bizim de unutulmaz aşklarımız oldu. Çoğu zaman platonik aşık olur, şarkılarla sever şarkılarla ayrılırdık. Gül kokulu, renkli mektup kağıtlarına, şimdiki neslin bilmediği giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan adına mektup denen, “evvela mahsus selam ederim” ile başlayan ve sonunda öpücüklerle bitirilen aşk mektupları, asker mektupları da yazdık.
Sevdiğimizin evinin önünde az mı volta attık.
Sevmesini de sevilmesini de en iyi bilenlerden değil miydik?
Biz aynı zamanda ana-baba sözü dinleyen de bir nesildik. Kahır ekseriyetimiz görücü usulüyle, anamızın bulduğu kızlarla evlendik. Kim ne derse desin, hala süren mutlu evlilikler kurmadık mı?
Hayal gücümüzün gelişmesine çok büyük katkı sağlayan, Varşova’yı bile çeken cızırtılı radyolarımızda, Devlet Tiyatromuzun o muhteşem diksiyonlu sanatçılarından, efektlerini Korkmaz Çakar’ın yaptığı, adeta kendimizi oyunun içinde hissettiğimiz arkası yarınların arkasını iple çekmeyeniniz..!, radyo tiyatrolarını merakla beklemeyeniniz, yurttan sesler korosunun gönül telimizi titreten türkülerimizi dinlemeyeniniz, var mıydı?
Televizyon yokluğunda tek eğlencemiz olan sinemayı da çok seven bir nesildik. Beyaz badanalı, duvarları, mavi boyalı tahta sandalyeleri ile çekirdeklerimizi, gazozlarımızı alıp ailece gittiğimizde genellikle localarda oturup siyah beyaz Türk filmlerinde Türkan Şoray’ı Ajda Pekkan’ı estetiksiz izlediğimiz, şimdilerde olmayan yazlık sinemalarımıza gitmeyeniniz var mıydı?
Fotoğraf çektirirken saatlerimiz görünsün diye kollarımızı çemirlemez miydik?
Elbiseler, gömlekler ters yüz edilmez miydi?,
Gömleklere çift yaka yaptırılıp, eskiyince yaka değiştirilmez miydi?
Çorapların topuklarına, pantolonların dizlerine yama,
Ayakkabıların altına pençe yapılmaz mıydı?
Şimdiki gençlerin “amma da abarttın be moruk” dediğini duyar gibi oluyorum.
Erzurum’lu Teyo Emmi’nin dediği gibi bizde yalan da yok, hilaf da yok...
İnanmazsanız dedenize sorun...
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına...