Çınarlı Camii ( Surp Sarkis Ermeni Kilisesi)
1893 Malatya depreminden 127 yıl sonra merkez üssü Elâzığ’ın Sivrice ilçesi olan 24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremde Elazığ, Malatya ve çevresinde yüzlerce bina yerle bir olurken pek çok can kaybı yaşandı. Malatya merkezde bulunan Osmanlı dönemi 1912 tarihli Yeni Cami'nin merkez kubbesinin bir kısmında göçük oluştu. Battalgazi ilçesinde Selçuklu Ulu cami gibi onlarca dini ve resmi, sivil yapılar hasar gördü. 1835 tarihinde inşa edilen Surp Asdvadzadzin, daha sonra Çınarlı cami adını alan ibadethanenin tavanlarında ve dış giriş duvarında çatlaklar görülmektedir.
Tarihçesi:
Eskiden burada, kilisenin yerinde bulunan ahşap bir yapı olan Surp Sarkis Kilisesi 1835’te yenilenirken taş yapı olarak kiliseye dönüştürülmüş, taş ustası Aharon tarafından inşa edilmiştir. Şehrin çarşısı ve Ermeni semtinin uç tarafına kondurulmuş. Kerovpe Sukiasyan Kilisenin sekiz taş sütun üzerine kubbesiz ve düz damlı inşa edilmiş olduğunu söylüyor. Kilisenin çan kulesi de yokmuş. Kilisenin güney tarafında kiliseye ait 40-50 dükkân vardı. Avlunun içinde murahhas ve papazların ikametine ayrılmış tek katlı birkaç oda vardı (voperyan, s.87). Arşag Alboyacıyan Malatya Ermenileri Kitabı)
İl merkezinde Eski Kasap Pazarında, şimdiki Yeni Hamam Sokak ile Sabuncu Sokağının kesişme noktasında yer alan Çınarlı Cami’ine dönüştürülmüş olup, halen cami olarak ibadete açık bulunmaktadır. (Asıl Çınarlı Cami ise, Tüccar Pazarı ile Yeni Cami arasında, şimdiki Vakıflar İş hanının bulunduğu yerde idi. 1631 tarihinde kerpiç ve taştan yapılmış, kubbesiz, son cemaat yeri kapalı, avlusunda havuzu olan güzel ve ferah bir cami olarak ün yapmıştı. Caminin banisi, Malatyalı Derviş İsmail Mehmet Ağa’nın Babüsaade Ağası iken yaptırması nedeniyle caminin resmi kayıtlardaki ismi “Babüsaade Cami” olarak geçer.)
Camii içinden görüntü
Cumhuriyet döneminde bir süre kilise olarak Malatyalı Ermenilere hizmet veren kilise, bir zamanlar dericiler, demirciler, pamukçular 1950’li yıllarda Kızılay tarafından depo olarak kullanılmıştır. Kilise hizasında, bir sıra kilise vakfiyesi olan dükkanların kasaplara kiralandığı ve kiralarının da belediye tarafından topladığı, o dönemde Malatya’da yaşayanlar tarafından bilinmektedir.
Çınarlı caminin koruma derneğinin aldığı kararla yıkılan cami yasal işlemlerden dolayı gerekli onayı alamayınca Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından iş hanı yapılmıştır. Çınarlı cami yıkılınca, belediye halkın husumet ve gazabını bertaraf edebilmek amacıyla Eski Kasap Pazarındaki 26 x 14 m boyutundaki bu binanın üstü kaburgalı haç tonozlarla örtülü Surp Asdvadzadzin Kilisesini camiye dönüştürülmüş, 1968 yılında, onarılan bu camiye de Çınarlı Cami ismi verilmiştir.
Sonradan yapılan caminin Mihrabı
Kilise cami haline getirilince kuzey duvarından bir giriş açılmış ve güney duvarı üzerinde de mihrap yapılmıştır. 24 sütun üzerine oturtulmuş küçük kubbelerin üzeri kiremit çatılıdır, İki kapısından biri batıya, biri ise kuzeye açılır. İçeriden çıkılan ve sonradan yapılan mahfeli yüz kişiliktir. 1500 kişinin ibadet edebileceği caminin batı yönünde on beş adet abdest musluğu vardır. Minber ahşap ve mihrabın yanındadır. Vaiz kürsüsü ise güney duvarına tespitlidir. On beş pencereli, tabanı tahta döşeli¬dir. Minaresi yoktur.” (Malatya Camileri Kitabı / Ahmet Şentürk- Mehmet Gülseren-Ali Helvacı)
Benim yaptığım araştırmalarda edindiğim bilgiler;
Kiliseden Camiye dönüştürülen camide ilk vaazı zamanın il müftüsü Mehmet Ulucan yapmıştır. Kilisenin kuzeybatı köşesinde avluya girişte 180 cm. derinliğinde su kuyusu vardır. Dikdörtgen şeklindeki kuyunun kapağı caminin girişinde görülmektedir. Kilisenin orijinal tuvaletinin dış duvarları ve taştan yapılmış şehir kanalına bağlı gider hala kullanılmaktadır. İlave olarak yeni yapılan tuvaletlerinde suyu da bu kuyudan sağlanmaktadır.
Kilisenin içine girince akustik ve havalandırmayı sağlamak için gotik tavanların her birinde dört er büz (künk) konmuştur. İçeride avizelerde ve yakılan kandillerin, mumların isi buradan dışarı çıkmaktaymış. Zemin tahtaları çürüdüğünden yerlerle birlikte duvarlar ve sütunlarda bir metre yükseklikte boydan boya ağaç kaplama yapılmış.
Mihrabın sol tarafını imam odası haline getirmek için boş duvarlar arasını briketle örmüşler. İmam odası olarak kullanılan yerin karşısında küçük kapıdan içeri girince 90x 90 ebadında vaftiz teknesi varmış. Yıllar önce buraya kalorifer sistemi kurulduğu zaman kaldırılmış. Kubbeyi delerek kalorifer kazanını paçasını da buradan çatıya vermişler. Yakın zamanda cami boyanırken sütunlar arasında ki demir bağlantılar kesilip kaldırılmış.
Camini içine mihrap yapılırken o kısımda yüksek bir taş varmış o taş günlerce kırılarak zemin seviyesine indirilmiş. Yine duvarlarda pencerelerin altında ve yan duvarlarda bulunan takalar mum yakma yerleri karton pi yerlerle kapatılmış, Kilisenin mihrabının sağ tarafında tavanda melek resimleri freskler alçı ile sıvanmış. Batı girişindeki kilisenin ahşap tek kanatlı ana kapısı yerine demir bakır işlemi kapı takılmış. Kilisenin güneyinde dört, kuzeyinde dört toplam sekiz adet taş oluk vardır. Taş oluklardan ikisi aslan başlıdır.
Kilisenin taş kubbelerinin üstü kille sıvanmış onun üzerine de semer biçiminde kesme taşlarla örülmüştür. Restorasyonda bu kubbelerin üstüne kiremit çatı yapılmıştır, Kilise camii olarak kullanıldıktan sonra zaman zaman izinsiz yapılan tadilatlar kilisenin kısmen mimari özelliğini bozmuştur.
Caminin minberi
Çınarlı Cami halen Diyanet İşleri Başkanlığınca kullanılmakta ve cami olarak hizmet verdiği için bakımı ve gerektiğinde onarımının ilgililerce yapılmış olması gereklidir. Bununla beraber, yapının iç kısmı bakımlı olmasına rağmen dış kısmının ve sonradan giriş kapısı tarafına abdest almak maksadıyla ilave edilen eklentinin bir ibadet yapısına yakışır özende olmadığı gözlenmektedir. Yapının giriş olmayan tarafında iğreti esnaf ve satıcı kulübelerinin derme çatma görüntüsü bir ibadet binasına uygun görünmemektedir. Cami'nin tarihi, geçmişi mimari yapısı tanıtıcı bilgiler bir levhaya yazılıp asılmamıştır.
Yeni Malatya ’ya da yaşama bir bakış
“1841 yılında Malatya’ya Osmanlı birlikleri yerleşince şehrin sakinleri, şehrin yaklaşık 8 km. güneybatısında Yeni Malatyayı kurmuşlardır. “Çağdaş dönemde Malatya kenti, çok geniş bir ovanın kuzeyiyle, kuzeybatı ve kuzey doğusuna çerçeveleyen sıradağların eteklerine kurulmuştu. Fırat nehri 10 kilometre ötesinden akıyordu. Dağlardan inen sayısız akarsunun ve Tohma ırmağının sayesinde zengin su kaynaklarına sahip kent, çevresini saran dağların ve ovanın çoraklığıyla çelişen ormanları ve bahçeleriyle yemyeşil bir görüntü sergiliyordu.” yazıyordu kitaplarda.
Gün gibi aşikar yaşlılardan duyduklarımız 1930- 1940 lı yıllarda yeni Malatya'nın Aspuzu bağ köylerinin kanalların, derelerinin etrafı yeşil çimenler çeşit çeşit çiçekler, derelerde saçlarını yıkayan salkım söğütler. Kurbağa kuş sesleri geliyormuş. Dereler boyu gök yüzüne dosdoğru minare gibi uzayan kavaklar, tarihle yaşıt çınar ağaçları, bahçelerinde dut, ceviz, kayısı, armut, kızılcık, şeftali, üzüm meyve ağaçları ile kaplıymış. Sebze bahçeleri ile de bölgenin en beğenilen ürünleridir.
Yakın zamana kadar Ermeni, Süryani ustaların çekiç sesleri, Yemenici Karabetin ayakkabıları, Küpçü Meryem’in küpleri, Terzi Loiponun takım elbiseleri, Marangoz Serkiz’in mobilyaları, Dolmuşçu Kirkor, taşçı ustalar, değirmenciler, Ermeni çalgıcılar, Avadis Arslanyan”aşık şükrü”adıyla radyoya çıkan halk türküleri, Müslüman dükkân komşuları, çocukların, gençlerin arkadaşlıklar, kirvelikler unutulur mu? hiç Türkiye'nin muhtelif yerlerinden Ermenilerle hep birlikteydik.Düğünlerde ,sinemalarda ,Hristiyanların Kutsal Haftasında, Paskalyada, Ramazanda, Kurban Bayramında Müslümanlar, Hristiyan komşuları ile birlikte yaparlarmış 1. Dünya savaşından sonra Malatya’da kalan Ermeniler 1980 ’li yıllara kadar Türk, Kürt kadınlar sohbet eder çocuklar birlikte oyun oynarlarmış. Göçler, göç edenlere başlangıçta hep acı ve gözyaşı döktürmüştür. Ermenilerde gittikleri yerlerde memleket hasreti ile yaşamışlardır.
!960’lı yılların sonuna kadar Kilisenin etrafında Malatya'nın tarihi Şark sineması, Eski arasa buğday pazarı, bakırcılar, demirciler buradaymış. Kuzeyinde küpçüler sokağı tarafında Nuri Nebioğlu- Hacı Hüseyin hamamı iken yıkılan yer camiye ek ilave olarak genişletilmiş. Avlunun zemin katına tuvaletler yapılmıştır. Şimdi elektrik trafosu, Belediye ekmek büfesi, Balcı dükkânı yan yana sıralanmış. Doğu kısmına da Diyarbakırlılar iş hanı yapılmış. Caminin güney kısmına boydan boya ayakkabı tamircileri açılmış. Yani kilise dört tarafından yasal olmayan bir şekilde işgal edilmiş. Kilise restorasyonu sonradan yapılan ilavelerle aslından uzaklaşmış. Caminin içi temiz düzenli dış kısmı abdest alma yerleri, ayakkabılık, ek ilave yapılan yerler bir ibadethaneye yakışmayacak bir şekilde durmaktadır.
Malatya’da yıllar içinde tarihte anlatılan o yeşil cennet Asbuzu bağları Tecde, Barguzu, Kileyik, Banazı, Çilesiz mimari rant uğruna gri çok katlı beton binalar dönüştü. Ne bağ kaldı, nede bahçe..Ne caminin önünde ve ne de etrafında gölgesinde oturulacak bir ağaç bile yok. Tabelasında yalnızca yeşillik olarak “Çınarlı Cami” yazıyor…
Ülkemizde özellikle 1950'ler den sonra yaşadığımız hızlı kentleşme sürecinde, kentlerimizin büyük bir bölümü plansız şekilde gelişirken, tarihi kent dokularında da büyük ölçüde yıkım ve yeniden yapım süreci yaşanmıştır.
Bunun sonucu, kentlerimizde yeşil olanlar azalmış, nitelikli, kimlikli, belli bir dönemin mimari karakterini yansıtan değerli sivil mimari örneklerinden büyük çoğunluğu yıkılıp yok edilmiş, bunların yerine niteliksiz, hiçbir mimari tarza, estetik anlayışına, hatta Türk halkının yaşam biçimine de uymayan beton yığınları plansız, programsız olarak dikilmiştir.
Birbirine komşu Teze cami ve Surp Asdvadzadzin kilisesinin (Çınarlı Cami) taşlarına kulak verin; çığlıklarını duyurmaya çalışıyor! Yaklaşın; size sesini duyuracak…
Kültürel miraslar tüm insanların ve insanlığın malıdır. O hâlde hangi millet, renk, ırk, din, dil ve sınır tanımayan bu “ortak değerleri korumak, yaşatmak ve daha sonraki nesillere miras olarak “insani” olarak herkesin kutsal görevimiz olmalıdır.