Malatya- Pütürge Süryani Kadim Mor Barsaum
Manastırına Gezi
Adıyaman Gerger- Vank köyünden İstanbul'da öğretmen olarak görev yapan Süryani Araştırmacı Tarihçi yazar Muzaffer İris'le geçen yıl İstanbul'da tanışmıştım. Muzaffer beyle bir gün İstanbul'da buluşup sohbet ederken yazın Pütürge Uzuntaş Köyü ( Peraş) Barsaum Manastırına gideceğini söylemişti.
Adıyaman ve Çevre İlleri Süryani Metropolit Ğriğoriyos Melki Ürek ile Adıyaman Süryani Petrus ve Mor Pavlus kilisesinde geçen yıl yaptığımız bir sohbette 2010 yılında Metropolit Yuhanna İbrahim'in teşviki ile bir heyet halinde Mor Barsaum manastırına zorlu bir patikadan çıktıklarını anlatmıştı. O günden beri o manastıra gitme fikri aklıma yer etmişti.
Metropolit Melki Ürek beyin bu manastır hakkında bilgi vermesi ile haberim olduğunu söyledim. Yazın Malatya'da kaldığımı, manastıra birlikte gidebileceğimi söylemiştim.
Mardin Süryani Kadim Ortodoks Deyrulzafaran Manastırı Deyro Dkurkmo
Süryani din adamı D.Gabriel Gawo yaptığımız watsap yazışmalarında
"Hocam Süryani Kadim manastırlarımıza araştırmacılar yazılarında Türkiye'de hep kale diyorlar . Bize ait ne varsa Romalılara yada Rumlar’a ve yahut Ermenilere mal ediyorlar bunu anlamış değilim….."diye stmde bulunmuştu... örnek Barsaum Manastırı demeyip " Dilber kalesi" dedikleri gibi.
Gerçekten de Kültür ve Turizm Bakanlığı Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun tescil karar yazısında' Dilber Kalesi' yazıyordu.
Muzaffer yaz tatili için Adıyaman'a gelmişti. Bir kaç gün önce tlf'la görüştük. 15 Ağustos 2021 pazar günü manastıra gitmeye karar vermiştik. Ben yanıma iki arkadaşımı alarak sabah erkenden Malatya'dan yola çıktım. Muzaffer beyde Manastırın olduğu Peraş köyüne Gerger Vank köyünden bir araba tutmuş yola çıkmıştı...
Hayırlı gitmeler dileğiyle yolculuğa başladık. Biz arkadaşlarla İstasyon Garı önünde sözleştiğimiz yerde erken saatte buluştuk. Pütürge yollarında yol arkadaşım, Kültür Bakanlığından emekli eğitimci Akçadağlı Adil Aktaş, diğeri Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından emekli eğitimci Kuluncak'lı Celal Yıldırım. Yapacağınız gezilerde neşeli, samimi arkadaşlarla üç beş kişilik bir kafile oldunuz mu, gezintinin tadına büsbütün doyum olmaz.
Yol levhasında Rakım 1930 yazıyordu. Kışın geçit vermeyen türkülere, hikayelere konu olan kubbe dağı yolu genişletilmiş çok güzel olmuş. Artık eski püskü yolların yıllarca süren derdi tükendi. Eski Pütürge yollarında küçük tepeleri bile aşmağa güç yetmezmiş de çevresinden dolanıp gidilirmiş. Ve dağ başlarında insanların donduğu, kurtlara yem olduğu çağlar. Yerli halkın araba görmediği, motor sesi duymadığı çağlar.
Malatya'dan Pütürge' ye İki günde gidilen yeri şimdi 1,5 saatte gitmek. Uygarlık ve Cumhuriyetin gücü.Daha100 yıl öncesinde katırla, eşekle, atla ve yayan gidilen yerler. O günün insanının çileli yolculuklarında düşündükçe benim de yüreğim sızlıyor. Asfaltın uygarlık anlamına geldiğini en iyi Pütürge yollarında öğrendik. cilalı kara şerit, güneş vurunca ayna gibi parıldıyor. Allah devletimize zeval vermesin. Emeği geçenlere helal olsun.
Arabamız yavaş yavaş virajları alırken dağları, tepeleri, bayırları hep ağaçsız, hep çıplak gördük. Ama Pütürge Şiro çayına doğru inerken yolların iki tarafı meşe ve orman ağaçları ile kaplanmıştı. Pütürge yolu deyince aklımıza dağlara kıvrıla kıvrıla çıkan, dağlara döne döne dolanan inilen yollar gelir. Dağlara virajsız çıkılmıyor ki...
Dağdan inişe geçince sağda arıcılar çadırlarını kurmuşlar, solda Karayolları 81.yol bakımevini geçtikten sonra biraz ilerisinde kıl çadırlı çobanlar yerleşkesi vardı. Davarlar için mavi brandalardan portatif çadırlar yapılmış. Yol levhasında Malatya 40 yazıyordu.
Kubbe dağının en yüksek yerlerinde güneşin ilk ışıkları parıldarken, tepelerde sarı örtüler beliriyor. Vadiler yavaş yavaş aydınlanıyordu...2150 metre, yükseklikteki Nemrut Dağı’nın zirvesi Pütürge'nin her tepesinden görülüyor, kutup yıldızı gibi.
Yollar gıcır gıcır asfalt. Kubbe Dağı'nın sabah havasını ciğerlerimize doldura doldura gittik. İlk molamızı Kubbe dağını inerken yolun sağında Karamurad'ın benzinliğinde verdik. Arabamıza yakıt alırken ,bakkaldan Karpuz, pet şişelerde su alırken içimde bir ferahlık duyuyorum. Şehrin gürültüsünden ,insan kalabalığından ,yaşantımızın o bin türlü kaygısından uzak her şeyi unutmuş olmak ne iyi. Yolculuk ne güzel...Şiro çayı yatağı uzaktan görünüyordu.
Kahverengi yol levhalarında tarihi turistik yerlerini adı ve km. yazılı. Beyaz levhalarda köy yolları, köy adları kaç km oldukları yazılı. Yol üzerinde Kahverengi levha olarak yalnız Nemrut vardı. Barşauma manastırının / Dilber kalesinin kahverengi yol levhası yoktu. nedense. Demek ki Kahverengi levhası daha yazılmamış.
Pütürge belediye Başkanı yol boyunca onlarca panoya kendi fotoğrafını ve çalışmalarının afişini yaptırmış. Ama bir tane Pütürge'nin tarihi turistik yerlerini gösteren bir pano göremedik.
Tepehan merkez köy yol üzerinde Sağlık ocağı, Jandarma karakolu, alış veriş merkezi mevcut. Aliçeri, Ferikan yol ayrımında Nemrut 25 yazıyordu. Uzuntaş, Kayadere yoluna döndük yol asfalt. Arabanın klimasını kapattım. Doğal klimadan faydalanmak için camı hafifçe açtım . Dışarı soğuktu.
Yol üzerinde Jandarma karakolunda uzun bayrak direği. Yerden mavi göklere doğru dikine yükselen bu direğin başındaki ay yıldızlı bayrağımın dalgalanışı yurdumuzun her tarafında dalgalanan bayraklarını Pütürge dağlarının selamlarını gönderir gibi.
Yol üzerinde ana yoldan ayrılan köy adları ile uzaklık rakamları yazıyordu. Dikkatimizi çekenleri okuyabildiğimiz kadar isimlerini Celal hoca not aldı. Hamiştan, Gürşan, Broje, Hojen vb. İnişe yakın yerde sağda Çayköy dağınık serpme evlerle kurulmuş köy gördük.
Pütürge'de halkın okuma oranı yüzde 90'ların üstünde. Anadili Kürtçe , Türkçe ...Pütürgeli bir öğretmen yazar öğretmen arkadaşla watsapla yaptığımız görüşmede...
"Kürtçe dediğin Farsçanın ta kendisi. Orta Asya'dan çıkıp yüzyıllarca Afganistan ve Acemistan coğrafyasında kona göçe, at sürülerini, koyun sürülerini yaydıra yaydıra, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanmış Anadolu topraklarına ulaşan kimi Türkler kendi dillerini unutup, geldikleri yerlerin egemen dilini konuşmayı, hatta bu dilde şiirler yazmayı öğrendiler. (Mevlana onlardan biri.)
Afganistan'da yaşayan Türkler de, bizim Pütürgeli Kürtler de aynı dili, aynı şiveyle konuşuyor nedense!
Bu durum biz Kürtleri biraz düşünmeye çağırıyor bana sorarsan.
Pütürgeli bir babanın evladı olarak Kürtçedeki hangi sözcüğü araştırdıysam, kökeninin Farsça olduğu ortaya çıktı. Bu kuşkumu, okuduğum bazı kitaplardaki başka bilgilerin desteklediğini gördüm.
Ahmet Taner Kışlalı da öldürülmeden önce bu konuda yazılar yayımlıyordu Cumhuriyet'te. Ne kötü ki, o yazıları yayımladıktan bir süre sonra öldürüldü!" açıklamasını yapmıştı...
Pütürgenin 62 köyün dört'ü Kürtçe konuşan Alevi . Bu köyler Bölükkaya, Gündeğer, Karşıyaka,Örmeli köyleridir.Diğer köyler köyler Sünni Hanif'i Kürt. Pütürge merkez Sünni Türk olduğunu söylediler. Tarihte vatanımızda Türk, Kürt, Zaza Ermeni, Süryani, Rum, birlikte uzun yıllar yaşamışlar.
Pütürge de terör olayları hiç olmamış. Pütürgeliler vatanına , Devletine ,milletine ,bayrağına bağlı insanlar. 1.Dünya Savaşında, Kurtuluş Savaşında, Kıbrıs harbinde şehit vermiş, Gazi olmuşlar. Atalarının hatıraları, hikayeleri ile bugünlere gelmişler.
***
Yol üzerlerinde yamaçlarda meşe ağaçları ile çevrelenmiş küçük köyler var. Hortikan, Baldıran, Bozkıran köy levhasını okuduk. Pazarcık köyü sağlık ocağı yol üzerinde idi. Yol levhası Tepehan 18 km Nemrut 48 km. yazıyordu. Biraz ilerde yol ikiye ayrılıyor sol tarafta Pütürge, Doğan yol levhası var. Tepehan, Arğuça ayrımında orman meşeden, çama döndü. Hiltop tesisleri Malatya Büyük Şehir Belediyesine ait levha vardı.
Dağ sayfiye İrtifa yüksek, Hava hem temiz hem serin; Bol bol akan sular, bağlar, meyve bahçeleri huzur, sükun ve inziva... Batıdaki büyük şehrin yazlıklarından hiçte aşağı değil. Dünyayı unutup , dünyanın kayıtsızlığını duymak; dünya bir yana biz bir yana olmak. İşte Anadolu'da böyle yerlerin sırrı...
Uzuntaş Mahallesi (köyü)/ Peraş
Bir gün öncesinden Muzaffer İris Uzuntaş muhtarı ile tlf'la görüşmüş. Muhtara manastıra kaç kişi gideceği bilgisini vererek, köyden bize mihmandarlık yapacak bir adam ayarlamasını söylemiş.
Muhtarda bizim manastıra gitmek için geleceğimizi Jandarma komutanlığına , korucular 3 kişi Malatya'dan 2 kişi Adıyaman Gerger Vank köyünden gelerek, köyden bir kılavuz öncülüğünde Mor Barsauma manastırına çıkıp fotoğraf çekeceğimiz söylemiş. Muhtar aracılığıyla manastıra çıkmak için izin olayı almış olduk.
Dar virajı yollardan Peraş'a vardık. Köyün Camisinin önünde durduk. Köy yolları çok dar. Yol ayrımına kadar asfalt sonrası köyün içine kadar stabilize yol. Köy 100- 150 hane köyün çoğu tepede yamaçta sırtını Dilber kalesine vermiş. Evlerin bir kısmı yol kenarında bir kısmında vadide bahçelerin içinde.
Malatya'dan gelen grupla , Gerger'den gelen arkadaşlarla köyün camisinin önünde buluştuk. Muzaffer bey tlf'la muhtarı arayarak köye geldiğimizi bildirdi. Onlardan köy muhtarını sorduk . Muhtarın evinin yer tarifini aldık. Muhtar köyün girişinde yolun alt kısmında imiş evi. Köyün çıkışında yolda bizi bekleyen Muhtar Bayramla tanıştık, ayak üstü sohbet ettik.
Köyden birkaç gençle Celal bey, Adil bey sohbet ediyorlardı. Köy hakkında bilgi almak istedik muhalif oldukları için Büyükşehir olsun ilçe belediyesi olsun yeterli hizmet alamadıklarını, köy yollarının asfalt olmadığını söylediler. Köy arazisi yetersiz olduğunu çoğunluk gurbete gittiklerini, yazın bir kısım köylü kısa süreliğine olsa köye geldiğini. Bağlarında bahçelerinde çalışıp kış hazırlıklarını yaptıklarını öğrendik. Köyde okul var, cami var. Ama köyde yeterli öğrenci olmadığından taşımalı eğitimle öğrenciler Tepehan'daki okula gidiyormuş.
Uzuntaş / PeraşDağların adını sorduğumuzda Güneyindeki Dilbarsan kalesi batı ucunda manastırın olduğu kale doğu batı doğrultusunda yaşanmış mağaralar yeraltı şehrinin olduğu depremlerin tahrip ettiğini söylediler. Batıda uzakta görünen Girepo ,Çelikhan'la sınır. Kuzeyde Hirağer (büyük cam) dağı Pütürge yönünde.
Bizle sohbet eden köy hakkında bilgi aldığımız çeşitli yaş grubundaki 5- 6 genç traktöre binerek mısır salaşı dermeye gittiler. İşte köyde çocuklar kız- oğlan daha üç dört yaşlarında iken ailenin iş hayatına karışır. Kuzu gütmekten başlayarak ekim dikim işlerine kadar her alanda vazife görür . Bu sırada bir çok bilgiler ve kabiliyetler kazanırlarmış . Çalışkandır, dayanıklıdır, cesurdur, fedakar ve alçak gönüllü ve alçak kalplidir. Yanlış hareketlerinin cezasını önce tabiattan görür. Bunun için vazifesini bilir ve sever.
İlçe, arazi olarak engebeli ve sarptır. Düz arazi yok denecek kadar azdır. İlçe toprakları Fırat Nehri’ne dökülen Şiro Çayı’nın geniş vadisinin tabanı ile bu vadi etrafında bulunan dağlık kesimlerden oluşur. Yerleşim yerleri dağlık ve tepelik alanlarda yoğunlaşmıştır. Bunun için tarıma elverişli arazileri dağ ve tepelerin yamaçlarında bulunmaktadır. İlçeye bağlı köylerin tamamında tarım ve hayvancılık yapılmaktadır. Bölge halkı gelenek ve göreneklerine bağlıdır.
Genellikle Cumhuriyetten sonra her köye bir okul projesi ile cami ve okul birlikte devleti temsil eden kurumlardı. Köyün toplumsal ve ekonomik merkeziydi. Seyyar satıcılar ve çerçiler, okulun caminin önüne tezgah açar, okulda toplanıp istişare ederlerdi.
Memleketin coğrafi tezatları ve siyasi ekonomik kararlar, nüfus artışı, eğitim, sağlık gibi nedenler köyden, kente göçü tetikledi. Yolların yapılması ulaşımın daha iyi olması bile bu göçü durduramadı. Köylerde okullar birer birer kapatıldı. Çareyi taşımalı eğitimle çözmeye çalışıldı. Artık okulların bayrak direklerinin gönderinde bayrak dalgalanmıyor, artık çocuk çığlıkları duyulmuyor.
Köy okulları harabe halindedir. Bu durumdaki okullar mutlaka köy müzesi, köy evi olarak yeniden dizayn edilebilir. Köylerde 5- 6 cemaati belki daha az olan camiler açık. İmamlar görevli. Hiç olmasa ilkokullar yeniden açılmalıdır. Köylerde camiler göğe yükselen minareleri ile yalnız kaldı.
Dağlarda, iklimin güvenlik kaygısından daha büyük rolü olduğundan, köy evleri ahşap olarak ya da duvar örülerek inşa edilmiş. Karın birikmesini önlemek için damlara eğim verilmiş saç örtü yapılmış. Uzaktan güneş vurunca parlıyor . Güneş alsın diye evlerin cephesi güneye bakıyordu. Evler birbirine çok yakın yapılmışlardı. Evlerin arasında sokaklar vardı. Köy mezarlıkları arazi dağlık olduğundan genellikle köy girişlerinde yol kenarlarında sırtlara tepelere yapılmış.
Ülkemizde yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesi " Tarihi hafızayı silmekte ve karışıklıklara sebebiyet vermektedir. Yüzlerce yıldır yerleşim yeri olarak kullanılan tapuda, nüfusta, sağlıkta, vergide yazılan, isimler nedense değiştirilmekte yörenin anadiline kültürüne coğrafyasına uygun olmayan yeni isimler verilmekte. Bu durum bazı sıkıntılara sebebiyet vermekte. Hatta yazılış şeklide yanlış yazılmaktadır.
Birliğimizi, bütünlüğümüzü, hareket noktası soy sop din tefrikasında aramaktansa hangi coğrafyanın ve iklimin insanları olduğumuzu öğrenmeliyiz. Bizim insanımız kimsin diye değil, daha önce nerelisin diye sorar. Vatan, yaşadığımız coğrafya her şeyden önce gelirmiş meğer. Herkesin inancı kendine. Saygı duymak lazım. Bize lazım olan da bu gerçeği sahiplenebilmektedir!
Ulaşım ve teknolojinin gelişmesi ile köylerde yaşayanlar ya da gurbete gidenler. Ekonomik durumu iyi olanlar köy yolunun kenarlarına ,bahçelerine villalar 3-4 katlı binalar yapmaya başlamışlar. Mevsim itibarıyla köylerine bağlarına bahçelerine dönen köylülerin evlerinin önünde çok güzel arabalar vardı. Tabii çoğu İstanbul plakalı. Her gün bir otobüs Pütürge' den İstanbul'a sefer yaparmış.
Sırt çantalarımızdan çıkardığımız pet şişelerden buzlu suyumuzu içtik. Biraz ferahladık. Muzaffer bey çantasından kaymaklı bisküvi ikram etti. Birer ikişer aldık. Bu esnada benimle gelen arkadaşlarla tanışıp sohbet edildi. Yine tazeleyen kuvvetimizle yola devam ettik.
Muzaffer öğretmenin bir ara tansiyonu çıktı. İstiğfar ,kusmaya başladı. Boncuk boncuk terledi. Adil bey esas mesleğinin Sağlık ve İlk yardım öğretmeni olduğunu , okullarda yıllarca ilk yardım dersi verdiğini söylemişti. Ben gelmesi için seslendim hemen gelerek ilk yardımda bulundu. Muzaffer beyin çantasında tedbir olarak buzlu pet su ve ilaçlar varmış. Yüzünü yıkadı, Buzlu Pet şişeyi ensesine tampon yaptı.
Barsaum ManastırıManastıra çıkarken öğlen saati güneş tepemizde yanımızda yükselen yalçın kayalar güneş altında kızmışlar bize ateş altında püskürüyorlar. Yer yer kırık taşlar üstünde yürüdükçe hareket edip aşağıya doğru yuvarlanıyorlar. Meşe ağacı altında ilk molamızı verdik. Her taraf keven bitkisi. Sararmış kurumuş. Terlemeye başlamışız. Nefes nefese kaldık.
Muzaffer İris manastıra doğru yürürken birden aklına Hristiyanların Üzüm Bayramı , Meryem ananın göğe yükseldiği gün manastırda dağıtmak için aldığı üzümü evde unuttuğunu söyledi. Bu konuşmayı bitirdikten biraz sonra bir mucize oldu sanki, karşımıza yamaçta yabani üzüm asmaları görünce hepimiz nasıl sevindik. Hemen teveklerin arasını baktık. Muzaffer öğretmen daha tam olmamış( koruk) bir kundak üzüm buldu. Sırt çantasına koydu.
Doğal yoldan tahrip olan yollardan manastırın olduğu yere vardık. Harabeyi gezdik. Manastır dağın zirvesinde Arabanın gittiği yerden en az bir saat yürünüyor. Tahribatı ağır. Manastırın, sadece birkaç duvarı kalmış ve gerisi yıkık durumda. Defineciler sıkı çalışmış.
Kayadere( Şalyan)Manastırdan aşağıya kuşbakışı bakınca geniş bir panorama her taraf ayağımızın altında. Şalyan vadisi, vahşi dağ manzaraları. Dağların güneye bakan yamaçlarında irili ufaklı köyler serpilmiş. Manastırın harabelerinin, kalenin tuğla, seramik ve küp parçaları objelerinin fotoğrafını çektik.
Mor Baraum Manastırından objelerManastır yalçın kayalar üzerinde kale surları devam etmekte , manastır kartal yuvası gibi kayaları üzerine yapılmış. Aşağısı uçurum. Pütürge gerçekten müthiş dağlık, ulaşımı zor, muhteşem manzaraları dolu bir memleket. Yangın, deprem , doğal aşınma , daha fazlası defineciler tarafından köstebek yuvası gibi her taşın altı kazınmış . Daha büyük zararı bu tarihe düşman tez elden zengin olmak isteyen defineciler tarafından zarar verilmiştir.
Manastırın tepesinde olduğumuz yerde rehberimizle dolaşıyor, bilgi alıyorduk. Güneşte gökte daha çok yükselmiş, daha çok patlamış, bizi daha çok ısıtmaya başlamıştı. Böyle günlük - güneşlik bir günde bu kalenin manastırın harbeleri arasında hepsi birer tarih, birer efsane olmuş olayları bir Süryani tarihçisi Muzaffer İrisin ağzından dinlemek ... Mistik bir hal doluyor içimize.
Barsaum Manastırı
"Süryanilerin anadili dünyanın en eski dillerinden biri olan Aramice'dir. Kutsal kitapların bir çok bölümü bu dille yazılmıştır. Peygamber Daniyel'in peygamberliği. Kutsal incil'in Matta bölümü... gibi Hıristiyanlık tarihinde ilk Ayin'in Kudüs'te Süryanice yapılması, Rab İsa Mesih, öğrencileri ve Meryem Ana'nın bu dili kullanması, onun diğer tüm dillerden üstün olduğunu görmek açısından yeterli olsa gerek.
Süryaniler Mezopotamya'da bu ilklerin milleti olmanın haklı gururunu taşıyor. Dünyanın kitlesel olarak Hıristiyanlığı benimseyen ilk toplumudur. Dünyanın ilk Üniversitesi olan Harran Üniversitesi'ni Süryani bilginler kurmuştur. Dönemin Yunan filozof ve bilginleri ile Arap bilginleri arasındaki köprüyü kuran Süryani bilim adamlarıdır. Yakın tarihe geldiğimizde ise, Güneydoğuya ilk matbaayı getirenler yine Süryanilerdir." Zeki Demir
Soldan İtibaren Celal Yıldırım. Muzaffer İris, Adil Aktaş, Cemal Çeper ( Mihmandar), Fikri Demirtaş Öz çekim yapan
Mor Barsaum Manastırı, yaklaşık 300 yıl Süryaniler Patriklik makamı olarak kullanılmıştır. Daha sonra Ermeniler kilise olarak kullanmıştır. Manastır alanı defineciler yüzünden delik deşik edilmiştir. Bölge, 2010 yılında 1. derecede arkeolojik sit alanı ilan edilmiş ancak halen sahipsiz, korumasız olarak bulunmaktadır. Büyük Süryani Mihael'in mezar yeri de halen burada sahipsiz durumdadır.
Süryani Patrik Mor Mihael Rabo Süryani Kilisesi'nin en önemli isimlerinden birisidir. "Süryani Mihael" meşhur kroniğinde dünya tarihini yazmıştır. Bu eser halen bilimsel çalışmalarda döneminin en önemli referans kaynaklarından biri sayılıyor. Patrik Mor Mihael, yaptığı büyük hizmet ve çalışmalardan sonra 73 yaşında vefat ederek 7 Kasım 1199'da inşa ettirdiği Mor Barsaum Manastırı'ndaki kilisede defnedildi. Mor Barsaum Manastırı'nın yeri uzun bir süre boyunca unutuldu. Tuhaf bir şekilde bu yeri araştıran, bulup ziyaret eden olmadı. 1953 yılında André Maricq (1925-1960) isimli Belçika'lı araştırmacı, Komagenne topraklarına (Adıyaman/Malatya) yaptığı seyahati sırasında tespit ettiği bulguları Polonyalı Bizans tarihi uzmanı Ernest Honigmann (1892-1954) ile paylaştı. Honigmann, Maricq'in bulgularına göre unutulmuş ve yeri bilinmeyen Mor Barşauma Manastırı ile ilgili bir kitap yayınladı. Fakat bu kitap dar bir bilim çevresi dışında Manastıra yönelik ilgiyi gene de canlandıramadı.
Bu gün Katolik ve Ortodoks Hristiyanlıktaki en büyük bayramlardan biri olan Meryem’in Göğe Alınışı Bayramı, kilise geleneklerine göre, 15 Ağustos günü veya ona en yakın Pazar günü kutlanır. Bu bayram, İsa Mesih İmanlılarının ölümden sonra Tanrı’yla birlikte göğe alınacakları ve sonsuz yaşama kavuşacakları inancının da göstergesi ve örneği olarak kabul edilir.
Kilise geleneğine göre Meryem Ana, öldükten sonra İsa Mesih annesinin bedeninin çürümesini istememiş ve yeryüzüne inerek onu göğe yükseltmiştir. Bu nedenle Meryem Ana’nın ölüm yıldönümü, bir anma töreni olarak değil, oğluna kavuşması ve göğe yükselmesi nedeniyle bayram olarak kutlanmaktadır."
Muzaffer İris 15 Ağustos üzüm gününe ait dini açıklamalar yaptı. Meryem ana adına ayinler yapılarak üzüm dağıtıldığını söyledi. Muzaffer beyde bu kutsal günde manastırın yamacında bulduğu üzümü çantasından çıkardı . Bir kundak üzümü aramızda pay etti.
Manastırın zirvesinde üzümü yedik. Hepimizin unutamayacağı bir anısı oldu.
Anadoluda nice Medeniyetler, devletler kurulmuş yıkılmış. Yunus Emre ne güzel demiş
" - Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan, mülkte yalan,
Var biraz da sen oyalan.
Milletlerde böyle oyalanmış bu topraklarda. Bu coğrafyanın ilk sahibi acaba kim?
Anadolu acılı bir coğrafya...
Manastırın inişinde bir mola verdik. Oysa çıkışta beş mola vermek zorunda kalmıştık. O çevik dağ keçileri manastırdan inerken araba yolunun kenarındaki asırlık çınar ağacının altından meşeliklere doğru kaçtı. Fotoğraf çekmeye bir fırsatımız bile olmadı. Rehberimiz "köylüler dağ keçilerini koruyorlar zarar veren kimse yok. Bu dağlarda gruplar halinde yüzlerce dağ keçisi var " dedi.
Yola inince ayrılma vakti gelmişti. Helallaşıp ayrıldık. Muzaffer İris kendine getiren arabaya bindi. Gerger'e Vank'a döndü. Bizde rehberimizi Kayadere köyüne bırakıp yolumuza devem ettik.
Yol arkadaşımız Celal bey Nemrut'u görmediği için buraya kadar gelmişken birde onun için gittik.UNESCO Dünya Kültür Miras Listesinde yer alan, "güneşin doğuşu ve batışının dünyada en güzel izlendiği yer" olarak nitelendirilen Nemrut Dağı'nı giden ziyaretçileri Kommagene Krallığı'na ait 50 metre yüksekliğinde, 150 metre çapında Tümülüs ve dev heykeller karşılıyor.
Her ne kadar güneşin doğuşu veya batışına denk gelemediysek bile öğlen güneşinde de Nemrut bir harika.
NemrutGezgin Öğretmen Fikri Demirtaş
Malatya'ya dönüş daha rahattı. İnişte Kayadere köyünde biraz dinlenip Kubbe dağına kadar durmadık. Yorulmuş acıkmıştık. Muhtarı mekanında nefis bir kavurma, doğal domates, biber salatası yedik. Acılı ayranla birlikte iyi gitti. çaylarımızı içtikten sonra güneş dağlardan aşmaya başlarken yolumuza devam ettik. Yaygın köyüne yaklaşınca Akşam güneşi vurmuştu Malatya ovasına ...
Tarihimizin ihtişamlı Uzuntaş ( Peraş ) Şalliyan daki Tarihi kale , Mor Barsaum Manastırı ve Büyük Mor Mihael'in mezarı sahip çıkılmayı bekliyor.
Kubbe dağından Malatya'ya doğru inerken gün batımında yüreğime bir sızı düştü.
Gün batarken ömrümüzden bir gün daha gitti usul usul, sessizce kayıp gitti.
MALATYA / PÜTÜRGE UZUNTAŞ (PERAŞ ),
BARSAUM MANASTIRI TARİHİ
Mar (Mor) Barsaum Manastırı, içinden geçilmesi imkansız dağların ortasında ücra bir yerde bulunmaktadır. Buna rağmen bu manastır Orta Çağ'da Kommagene 'de Hristiyanlık için özel bir önem teşkil ediyordu.
11. ve 13. yüzyıllar arasında manastır, belirli aralıklarla Süryani Ortodoks kilisesi Patrikliği’nin merkeziydi. Süryani Hıristiyan cemaatinin önemli şahsiyetlerinden, Hıristiyan bir yazar olan patrik Süryani Michael, 1199 yılında ölümüne kadar burada yaşamış ve çalışmıştım.
Bulunduğu konumun uzaklığından dolayı manastırın bulunduğu alanı az sayıda gezgin ziyaret etmiştir. Bugüne kadar alanda herhangi bir arkeolojik araştırma yürütülmemiştir.
Barsaum Manastırı’nın kilisesi.
Ulaşım: Manastır, Malatya İl'ine bağlı Uzuntaş (önceden Peraş olarak bilinen) köyünün yakınında yer almaktadır. Koçhisar'dan (Eski tahta /Arsameia) başlayan, bir yol (yerel halk tarafından “Eski Malatya Yolu" olarak bilinen) tahta (ayı vadisini takip eder ve yaklaşık 30 kilometre sonra Uzuntaş Köyü’ne ulaşır. Bir zamanlar yoğun olarak tahkim edilen manastırın kalıntıları köyün güneydoğusunda, 1600 metre yükseklikte büyük bir dağ sırtının en uzak çıkıntısı üzerinde yükselmektedir.
Tanrıların Tahtları: Kommagene Torosları
Mar (Mor) Barsaum Manastırı, içinden geçilmesi imkãnsiz dağların ortasında ücra bir yerde bulunmaktadır Buna rağmen, bu manastır Ortaçağ’da Kommagene’de Hristiyanhk izin õzel bir önem teşkil ediyordu.
Manastıra ait kilise yoldan görülebilmektedir. Dağ sırtına giden dik yokuş Uzuntaş'a giden yolun virajında başlamaktadır. Manastıra ulaşım yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş ve fiziksel olarak formda olmayı gerektirmektedir.
Tarihçe: Ne erken yerleşimler ne de Uzuntaş'ı çevreleyen dağlık alanın altyapısı ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bölge, henüz tam anlamıyla keşfedilmemiştir. Ancak, Arsameia’dan Melìtene (Malatya)'ya giden olası güzergâhlar buraya yakın geçmekteydi. Ayrıca buradan Gerger'e bir bağlantı olmalıydı. Mevcut kaynaklarda Manastırdan ilk defa 18. yüzyılda bahsedilmektedir. Manastırın uzak ve savunulabilir bir konumda olması, sürekli savaşlar ve iç mücadeleler ile geçen bir dönemde manastırın güvenliğini sağlayacaktı. Manastır, 12. yüzyılda Süryani Michael' ın Süryani - Ortodoks kilisesinin başrahipliğini, sonra da patrikliğini yaptığı sırada refah dönemini yaşadı. Süryani Michael, 1199 yılında ölene kadar bu manastırda yaşamıştır. Yazılarında ,özellikle günlük kayıtlarında manastırın tarihi ve planı ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Geniş çapta onarım ve genişleme çalışmalarının yapılmasını bizzat kendisi emretmiştir. Hem Selçuklular ve Haçlılar arasındaki savaşlar hem de Hıristiyan ve Müslüman aşiretler arasındaki rekabet ile nitelenen 12. yüzyıl boyunca manastır Süryani Başpiskoposluğunun merkezi olarak stratejik önemini korumuştur. Ancak, manastır ) 3. yüzyılda önemini kaybetmeye başlamıştır. ) 285 yılında ise meydana gelen bir deprem de manastırın önemli bir kısmı yıkılmıştır. Daha sonradan da, Kürt çeteler tarafından yağmalanmıştır. Yine de 18. yüzyıla kadar sürekli bir nüfusun burada yerleşik olduğu belgelenmiştir. Zincirli ören yerinin de arkeolojik kazı çalışmalarını yapan Felix von Luschan, ilk batılı gezgin olarak, alanı 1884 yılında alanı ziyaret ettiğinde bile Manastır uzun zaman önce terk edilmiş durumdadır. Günümüze kadar çok az sayıda araştırmacı alanla ilgilenmiştir.
Anıtlar: Bir zamanların ünlü manastır kompleksin den sadece sınırlı sayıda kalıntılar günümüze ulaşmıştır. Bunlar arasında en iyi korunanı (ana) kilise binasıdır. Süryani Michael'ın günlük kayıtlarında rapor ettiği gibi kendi yönetimi sırasında1180- 1193 yılları arasında, kilise tamamen yeniden inşa edilmiştir. 1199 yılında öldüğünde kendi kilisesine gömülmüştür. Michael, eski Kahta yakınlarında bulunan bir pagan tapınağının kesme yapı taşlarının bu yeni binada kullanılmak üzere manastıra taşındığını iddia etmiştir.
Taşları aldığı yerin antik Arsameia yerleşimi olduğuna inanılmaktadır. Ancak, antik kesme yapı taşları ne kilisede nede başka yapılarda halen mevcuttur. Bununla birlikte mevcut kilisenin Süryani Michael'ln anlattığı ile ne ölçüde aynı olduğu belirsizliğini korumaktadır. Sık meydana gelen tahribatlar nedeniyle özgün plan oldukça değişmiştir. Bu soruları cevaplamak için alanda kapsamlı bir mimarî araştırma şarttır.
Kilise, bayırın yukarısında dik bir yamaç üzerine inşa edilmiş, güçlü temellerle desteklenmiştir. Yalın bir zemin planına sahiptir. Büyük olasılıkla bir zamanlar üç bölümden oluşan bir sahanlık absidiyoller ile çevrelenmiş olan apsid ile son buluyordu. Duvarlar kaba kesilmiş taş ve harç özlü yüzeylerden oluşmaktaydı. Süryani Michael'ın bahsettiği kemerler, çatı ve kubbe tuğladan yapılmış olmalıydı. Sahanlığın yıkıntıları arasında çok sayıda tuğla görülmektedir. Kilisenin sahanlık bölümünde hazine avcıları tarafından katılmış çok sayıda çukur bulunmaktadır. İç mekan bezemelerine ait herhangi bir iz günümüze ulaşmamıştır. Giriş, batıda ön tarafa eklenmiş narteks benzeri bir koridorun bulunduğu bir merdiven ile sağlanıyordu. Buradaki büyük temel sonunda yıkılan bir tonozlu yeraltı odasından oluşmaktaydı.
Kilisenin yukarısındaki çıkıntının üzerinde çok daha fazla sayıda yapının temelleri görülmektedir. Ancak, mevcut durumda, bu yapıların özel kullanımlarına ait herhangi bir şey bilinmemektedir.
Manastırın savunma duvarları neredeyse tamamıyla yok olmuştur. Sadece dağın doğusundaki çıkıntıya hakim kayalık zirve üze- rinde duvar ve kulelerin kalıntıların önemli bir kısmı halen toprak yüzeyinde görülmektedir. Bunlar da kilise ile aynı teknikte inşa edilmiştir. Manastırın ana girişinin burada olduğu saptanmıştır.
Dağın sırtında bir ikinci manastırın ve bununla birlikte bir yerleşimin olduğu bilinmektedir, fakat henüz hiç bir ize rastlanılmamıştır.
(Malatya Kültür Envanteri-2014)
( Alıntı Kommagene, Michael Blömer-Engelbert Winter. Homer kitabevi yayınları.)
DİLBER KALESİ TESCİL YAZISI
Kadim Mor Barsaum Manastırının olduğu yer Dilber Kalesi Kültür ve Turizm Bakanlığı Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 13. 01. 2010 Gün ve1551 sayı kararı ile
Tescili yapılmış
Malatya İli, Pütürge İlçesi, Tepehan Beldesi, Uzuntaş Köyü (Mahallesi) içerisinde yer almaktadır. Tepehan Beldesine 12km uzaklıkta, Malatya Pütürge Yolunun 55. Kilometresinde Tepehen – Nemrut yolunun 30. Km. de yer alan Şalyan Mezrasında bulunmaktadır.
Dilber Kalesi olarak bilinen alan mezra yerleşiminin kuzey – doğu yamacında, Şalyan Deresi’nin doğusunda yer almaktadır.
Yaklaşık 300 metre yükseklikte olan kale doğu batı doğrultusunda uzanmakta olup oldukça geniş bir alanı kaplamaktadır. Kale Şalyan Vadisi ‘ne hâkim konumda olup savunma amaçlı kullanılan bir kaledir.
Sit Potansiyeli: Arkeolojik alanın tamamı 1. Derece
Gözlemler: Kalenin tepe, kuzey ve güney yamaçlarında ve zirvesinde kilise olacak mimarı kalıntılara, kayaya oyulmuş basamaklar ve su sarnıçları vardır. Manastır bölgesinde kale surlarında çok sayıda geniş izinsiz kazı çukurlarına rastladık. Kale, manastır bugün korumasız olup her türlü tahribata açıktır.
Ekler: