ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

Sizlerle eski zaman dilimlerine uzanalım istiyorum.,eminim okuduğunuzda çocukluğunuzu bulacaksınız. Tabi bu sözüm kırkbeş yaş üzerindekiler için geçerli, genç kuşakların bir kısmı bilmeyebilir ama anneleri, babaları, ağabeyleri mutlaka hatırlayacaklardır. Onların da gözlerinde tütüyordur buram buram o günler... Her ne kadar teknolojinin getirdiği rahatlıkları yaşıyor olsalar da, yine  o eski günlere özlem duyduklarını sanıyorum. Çünkü ben çok özlüyorum çocukluğumu... arkadaşlarımı... o zaman ki Malatya’yı ...ganereyi (sebze pazarı)... yoğurt pazarını... şire pazarını... arasayı (buğday pazarı)... Çatlağı, Çınarı, Horatayı....Kerim dayı'yı, dondurmacı  Abdo’yu saymakla bitmez ki ...

 50 yıl önce ki Malatyalılar kışa nasıl hazırlanırlar, kışı nasıl karşılarlardı.?.. yaşadığımca ve bildiğimce bunlara temas edeceğim ve bu satırdan itibaren  anlatımlarımda MALATYA şivesini ve deyimlerini kullanmak ihtiyacını duyacağım bölümler olacaktır,  genç arkadaşlarım lütfen yadırgamasınlar!.. 

Bütün aileler kış hazırlığına  yaz ortalarında başlarlardı .Karşılanma hazırlığı ve telaşı

en fazla kış mevsim içindi, diğer mevsimlerin gelişinin külfeti hiçbir vakit kışın ki kadar olmazdı.

Bu hazırlıklardan , unutmadılarımı sayacak  olursam;

Zemheriden evvel bitmesi gereken işler (Devlik görmek): Pendir basılacak, turşu, tevek, samut basılacak, nişe vurulacak, basdığ, kesmece, bekmez yapılacak, erişde, şare dökülecek, degirmana galhılacak, sucuğh, gavurma gıkırdağ yapılacak, kışlık yağ eridilip küpe gonacak, kef yapılacak, kızılcık  ve erik pelverdesi yapılacak, domates eşgisi, erik eşgisi hazirlenecek, anuğ, pirpirim gurudulacak,  külah (patlıcan, isot kurusu) yapılacak...Halı, kilim, cecim, battaniye yıkanacak, döşşek ve yorganların yünleri yıkanacak, kurutulup, çarpılacak-kabartılacak, köpünecek.Tahta silinecek, üstü dam olan evlerin damı sıvanacak, loğlanacak, sivikler, çortunlar uvarılacak...evde çağa varsa öllük

alınacak. Gap –gacağ ( kepçe, kevgir, kemis, tas, sahan, lenger, leğen, teşt, terpoş,   tava,tencere, guşgana, gazan,  gazzik, sini, gulplu tas, gulahlı tava, inek tası, sitil, külek, sefer tası, çatal, kaşık ne varsa bakır olarak hepsi galaylanacak, bıçaklar, satırlar bileyilenecek.

Gelelim reçel ve şerbetlere; başta gül olmak üzere, ayva, kavun, vişne, kızılcığın  reçelleri ve hatta şerbetleri yapılacak...

Daha bitmedi;  kışlık odun alınıp, yarılacak, hemen hemen her evde inek beslendiği için  saman, fig, at için arpa ve yonca, tavuklara gilgil, yem alınacak,  kışlık sabun alınıp kurutulacak, kışın tüketilecek kadar gazyağı, şeker, çay, kahve, tuz, un, yumurta toptan alınacak ve bozulmaması için uygun kaplara yerleştirilecek keza kışlık soğanı, patatesi, sarımsağı söylememe gerek yok tahmin edersiniz.

Sigara içenlerin tütünleri kıvamında kurutulup, orta boy bir küpün dibine bir dalak bal bırakılır, üzerine tütün hafif bastırılarak konur, onun üzerine de bir kokulu kış armudu kapatılıp dinlenmeye bırakılırdı...hey gidi günler hey!.. ne güzel, ne temiz ve saf günlerdi..Arısdağa asılan kış elmalarını, ayvaları, armutları, üzümleri unuttuğumu  sanmayın , nasıl unuturum ki ?

Daha sayayım mı ?  İnşallah ben saydıkça gençler, annelerinin  ne çok işlerin üstesinden geldiklerini takdir eder ve kıymetlerini bilirler.

Bugün odun yarmaktan bahsetmek istiyorum kısaca.

Herkesin odun aldığı belli insanlar vardı. Memnun olacaklar ki daha önce aldıkları kişiyi tercih ederlerdi, Cüce Tahir gibi...Genelde meşe odunu tercih edilirdi,. her ailenin de bir odun yarıcısı (kesici) vardı. Mesela bizim kışlık odunlarımızı Ağa Dayı (Palu’lu) yarardı.

 Odunlar evlerin bahçesinde veya avlusunda kırılırdı. Bahçe veya avlusu olmayan hanelerin odunları kapılarının önlerinde halledilirdi. Ama genelde evler bahçeli veya avlulu idiler. Odun yarıcıların çoğu, Palu’dan gelip Malatya'ya yerleşmiş, güçlü, kuvvetli, edepli, dost ve samimi insanlardı, eşleri de evlere gündelikçi olarak gider nafakalarını temin ederlerdi.

 Alınterleri her odun parçasından bir kristal damla gibi yansırdı gözlerinize. Genelde iki kişi olurlar, akşama kadar 2 ton odunu yararlardı. Odun yarmak, belki gençler  bilmez, ağaç gövdelerini sobaya girecek büyüklükte kesmek, parçalamak demektir. Oturur, zevkle bu zor çalışmayı izlerdim. Zor diyorum çünkü ağacın budak yerlerini kesmek çok zahmetli olurdu. Özel demirler vardı, büyük çivi gibi...onlarla parçalamaya çalışırlardı ve başarıyla yapılan iki, üç saatlik bir çalışmadan sonra terlerini boyunlarındaki çevreleriyle silip, bağdaş kurup bir sigara molası verirlerdi. O zevkle içilen sigarayı takiben kalan kütüklerin paylaşımını yaparlar ve yeniden işe koyulurlardı. Ben bu arada sağa sola sıçrayan odun parçalarını (Gamga- Gındığh) takip eder, peşinden koşar, ziyan olmasın diye hemen alır, getirir diğerlerinin yanına koyardım. Odun kırılırken, baltanın odunla karşılaştığında çıkan sesle, odun kıran Ağa Dayı’nın kendine güç enjekte ettiğini düşündüğüm IHHH.. ! IHHH.. !  sesi bir düet gibi, notaya gelmez bir melodiyi yansıtırdı, ben de ayaklarımı  yere vurarak bu tempoya yetişmeye çalışırdım.  İkindiye doğru odunun dörtte üçü biterdi ve yemek molası verilirdi. Allah ne verdiyse, annemin hazırladığı yemekleri siniyle önlerine getirirdim. Sulu bir yemeğin yanında bulgur pilavı, yanında ya ayran ya erik pelverdesi....Yemekten sonra yine bir Klüp sigarası tüttürürlerdi keyifle. Sonra yeniden odun yarma faslı devam eder ve hava kararmadan kalan odunlar da yakılacak boyutta kesilir ve bitirilirdi. En büyük zevkim odunları saklanacağı yerde düzletmekti.

 Nedense, oduncuların içeri taşıdıkları odunları tek tek, boylarına göre bir duvar örercesine dizmekten büyük zevk alırdım. Ayrıca gamgalar da belli bir yere toplanır, en ufak odun parçası bile ziyan edilmez değerlendirilirdi. Bu gamga ve gındığhlar sobayı tutuştururken çok işe yararlardı, bu yüzden odun kadar önemliydiler.

Odun yaranlar balta hakkı olan kütüklere baltalarını saplayıp, alınteri olan kazançlarını da alarak helalleştikten sonra bir daha ki seferde görüşmek üzere yollanırlardı.

Sevgiyle ve sağlıkla kalın.

Ganereyi soruyu benim gardaşım.

Ölem ölem!...

Var şimdi yerinde bi süper market.

Geçenlerde girdim içine bi yol ,

Gıllanın başında bi eksiketek.

Pirpirimi sordum var mıdır diye.

Bir kilo da pirçekli isdeyecekdim.

Yüzüme bahtılar ne diyim diye,

Samudu sormadan döndüm geriye.

Necati DİKMEN

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.