ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

Gezgin Öğretmenin Güncesi 

Malatya

 

Köy Enstitülerinden 

Öğretmen Okullarına,

Öğretmen Okullarından 

Öğretmen Liselerine ve Öğretmen Liselerinden 

Anadolu  Öğretmen Liselerinin kapanmasına doğru uzayan süreçte Kütüphane ve ve Kitap okuma alışkanlığının geçirdiği evrim.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, İlköğretim genel md. İsmail Hakkı Tonguç

Köy Enstitülerinde kurulan kütüphanelerin neden, nasıl kurulduğunu ve daha sonra neden ve nasıl yok edildiğini anlayabilmek için Osmanlı’daki kültürel değişim sürecini değerlendirmek gerekir. 

Fotoğraf: Pilot Atilla Özdemir

Akçadağ Köy Enstitüsü  Yerleşkesi Helikopterden görünüşü

Üç kıtada geniş topraklar edinen Osmanlı İmparatorluğu 18 yüzyıl” Lale Devri”nin sarhoşluğundan ayılınca, Avrupa’da ne olup bittiğini öğrenmek için aydınlarını 19 yüzyılın en büyük değişimlerin yaşandığı Fransa’ya göndermeye başladı. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal Avrupa’ya giden önemli düşünür ve yazarlardır.  Bu düşünürlerin Avrupa’da yani Fransa’da öğrendikleri en önemli kavramlar şunlardı: Hak, adalet, özgürlük, eşitlik ve halkın kendi kendini yönettiği yeni bir yönetim anlayışı olan cumhuriyet. Bu düşünürler sayesinde edebiyatta yepyeni bir dönem başladı. Nihayet büyük bir gecikmeyle matbaanın da Osmanlı’ya gelmesiyle şiirin yanında nesir alanında yepyeni türler edebiyatımıza girdi. Roman, hikaye, tiyatro, gazete, makale, eleştiri… Bütün bu yenilikler dönemin yönetimine başta cazip gelse de, daha sonra padişah olan Abdulhamit’e ağır geldi. Düşünürleri, edebiyatçıları çürümüş yönetimine en büyük düşman olarak gördü. 30 yıl İmparatorlukta basın yayına sansür uyguladı, düşünmeyi askıya aldı. Ama Namık Kemal tüm baskılara rağmen direndi: “insanın zihninde düşünme gücü yok edilemez anlamında şu beyiti haykırdı.

 “Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet

Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten” 

Köy Enstitüsünde okuma etkinliği

Karahanlılar döneminden itibaren 1299 yılında kurulan Osmanlı İmparatorluğunda edebiyat iki kolda ilerledi. Saray edebiyatı olan Divan Edebiyatı ve halk içinde gelişen Halk edebiyatı. Divan şairleri Anadolu’daki halktan bihaber; sarayın saltanatı içinde yaşayan (Fuzuli hariç) ve İstanbul dışına çıkmamış şairlerdi. Milli edebiyat döneminde Anadolu halkının kaderi değişti. Osmanlı İmparatorluğu Fransız İhtilali’yle dünyaya yayılan “milliyetçilik” akımının etkisiyle üç kıtadaki topraklarını bir bir kaybetti.  İşte vatansever Milli Edebiyatçılar da Anadolu kültürünü ve Anadolu’da halkın içinde yaşayan halk ozanlarını araştırmaya başladılar. 1299- 1911 yılları arasında süre gelen Divan şiiri anlayışını reddederek Milli ve yerli kültüre yöneldiler. En önemlisi de edebiyatın dilini Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırarak, halkın anlayacağı dilde eserler yazmaya başladılar. 

Derler ki:” Sel gider kum kalır.” 

Anadolu halkının elinde üç kıtaya yayılan İmparatorluk’tan geriye Anadolu kalmıştı ve sahip çıkılmazsa o da Emperyelizme peşkeş çekilmek üzereydi. “Sarı saçlı, mavi gözlü” bir vatansever Anadolu’nun kurtuluşu için Samsun’dan yola çıktı.  Dönemin aydınlarını ve Anadolu halkını yanına alan Atatürk Anadolu’da yepyeni bir devlet kurdu: Türkiye Cumhuriyeti…

İşte zifiri bir karanlık noktadan sonra gün aydınlanmıştı ve aydınlar gün ışığında gördükleri geri kalmış Anadolu gerçeği karşısında şoka uğradılar. Faruk Nafiz Çamlıbel “Han Duvarları” şiirinde ilk kez Anadolu’yu atlı arabayla gezerken hanların duvarında rastladığı şair arkadaşına şöyle seslendi:

 Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları! 

Türkiye Cumhuriyeti’nin göz bebeği Anadolu özellikle eğitimde geri kalmışlığın ilkelliğini yaşıyordu. Bu durum dönemin şiirlerinin, romanlarının temel konularından biri oldu. Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu”, Yakup Kadri Karaosanoğlu’nun “Yaban” romanları bunların başında gelir. 

Köy Enstitülerinde okuma

1940’lı yıllara geldiğimizde Anadolu’yu eğitim yönünden kalkındırmaya kafa yoran önemli isimlerden biri de dönemin Milli Eğitim Bakan’ı Hasan Ali Yücel’di. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından Anadolu'da okul ve öğretmen eksikliği konusu gündeme geldi. Dönemin cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü önderliğinde Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'un çabaları sayesinde köylerde yaşayan ve ilkokul mezunu vasfı taşıyan çocukların Köy Enstitüleri'nde eğitim görüp tekrar yaşadıkları köylere dönerek öğretmenlik yapmaları amaçlandı.

Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda okuma yazma oranı yüzde 5'i bile geçmiyor ve nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşıyordu. Bu sebeple 1940 yılı itibariyle ulaşım durumu da göz önüne alınarak demiryollarına ve karayollarına yakın, su kaynakları olan tarıma elverişli topraklarda Köy Enstitüleri kuruldu. Bu enstitüler her yönüyle çevrelerindeki köylere örnek model olma özelliği taşıyordu. İçinde insanları belli bir refahta yaşatacak her türlü donanım vardı: Elektrik santrali, sinema ve tiyatro salonu, marangoz atölyesi, fırını, hamamı ; öğrencileri sanatsal yönden geliştirecek resim, müzik atölyeleri; el becerilerini geliştirecek atölyeler; spor faaliyetleri için kapalı spor salonu, yüzme havuzu, jimnastik aletleri ve en önemlisi Tanzimat dönemiyle başlayan kültürel aydınlanmanın simgesi kütüphaneler kuruldu.

Akçadağ Köy Enstitüsünden 

Müdür Şerif Tekben  ( Siyah elbiseli oturan)ve öğrenciler

Ali Doğan Arşivi

21 Köy Enstitüsü Anadolu’nun dört bir yanında açıldı.

            1940’ta açılan 21 Köy Enstitüsünden biri de güzel Malatyamızın Akçadağ ilçesinde kurulan Akçadağ Köy Enstitüsüdür. Kurucu Müdürü Şerif Tekben’dir. 

Diğer köy enstitülerinde olduğu gibi Akçadağ Köy Enstitüsü’nde de öğrencilerin okuma alışkanlığı kazanmaları, kültürlü birer öğretmen olmaları, gittikleri köylerde halkı aydınlatan birer meşale olmaları için kütüphaneler ayrıca çok önemsendi. 

Akçadağ Köy Enstitüsünden 

1949 mezunu Ali Doğan Arşivi.

Köy Enstitülü öğrenciler 17 Nisan 1940 yılından itibaren gece demeden gündüz demeden Anadolu’nun bin yıllık yazgısını değiştirmek için arı gibi çalıştılar. Bu çalışmaların yanında enstitülerde en fazla önem verilen şey serbest okuma saatleriydi. Köy Enstitülerinde görev yapan tüm öğretmenlerin en büyük hedeflerinden biri öğrencilere okuma ve okuduklarını kendi zihin süzgecinden geçirerek yazma becerisi kazandırmaktı. Bu yürekli öğretmenlerin çabaları boşa çıkmıyordu. Enstitülerin kitaplıkları arı kovanı gibi işliyordu. Ulusal Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel döneminde kurulan tercüme bürolarında çevrilen dünya klasikleri öğrenciler tarafından büyük bir keyifle okunuyordu.  Köy Enstitülerinde kurulan kütüphanelerde binlerce kitap toplanmıştı.

Akçadağ Köy Enstitüsünden 

1949 mezunu Ali Doğan Arşivi.

Köy Enstitülerinde matbaalar kurulmuş; öğretmenlerin rehberliğinde okul gazeteler, dergiler çıkarılmaya başlanmıştı. Öğrenciler makaleler, şiirler, hikayeler, romanlar yazıyorlardı. Okulun matbu resmi evraklarını basıyorlardı.

Akçadağ  Enstitülü öğrencilerin yaptığı tuğlalar

Fotoğraf: Fikri Demirtaş

Heykeller, resimler yapıyor. Okul dergilerinin desenlerini çiziyorlardı. Yıpranan kitapları tamir ediyor, onları yeniden ciltliyorlardı. Enstitü Müdürlerinden İ. Sefa Güner, o ölmez anılarında köy çocuklarını betimlerken, “çok az kelime bilirler. Sorulara ’hı’ ya da ‘cık’ diye cevap verirler. Onları yeni tanıyanlar umutsuzluğa düşerler” diyor. (İ. S. Güner, Köy Enstitüsü Hatıraları, 1963, s. 34). İşte bu büyük kütüphaneler Köy enstitüsü öğrencilerine “hı”, “cık” demenin ötesinde binlerce yeni kelime öğretti ve zihinleri geliştikçe gelişti. 

Okulumun son hali...

Şimdi soralım? Her yönüyle bütünlük içinde işleyen, geleceğin eğitim mimarlarını yetiştiren bu okullar ve kütüphaneleri kimleri rahatsız etti? Halkın kendi kendini yönetmesine dayalı Cumhuriyet yönetim biçimini benimsemeyen kral kafalıları mı? Bir kralın tek başına bir ülkeye hükmedemeyeceği gerçeğinden hareket edersek; kralları destekleyen kraldan daha kralcıları mı? Yoksa insana gönüllü kul olmaya hevesli demokrasiyi anlayamamış insanlar mı?

1951’de ülkenin geri kalmışlık kaderini değiştirecek; ülkeyi refah seviyesi yüksek ülkeler seviyesine çıkaracak beyinleri yetiştirecek öğretmenlerin yetiştiği Köy Enstitüleri kapatıldı. 1954’ten sonra Köy Enstitülerinin adı İlköğretmen Okulu olarak değiştirildi. Hiçbir yatırım yapılmayarak kendi kendine yok olmanın kaderine terk edildi. Birden kapatılmaya cesaret edilemedi; çünkü çocuklarına yepyeni bir kader çizen bu okullar halk tarafından çok benimsenmişti. Kral kafalılar; kraldan daha kralcılar ve gönüllü kul olmaya hevesliler, kurbağayı birden kaynar suda öldürmeye cesaret edemediler; ılık suya atıp suyu yavaş yavaş ısıtarak öldürdüler. 

Fotoğraf: Fikri Demirtaş 

İnsan zihni var olanın üstüne yeni bir varlık ekleyerek daha iyiye adım atmaya uygunken, bizim toplumumuzda neden bu tersine işliyor anlamak mümkün değil. Enstitülülerin zengin kütüphanelerinde zihinleri beslenen “Köy Enstitülü Yazarlar Kuşağı” diye, yazın tarihine geçecek bir kesimi oluşmuştu. Gelişmiş ülkelerde geçmişten geleceğe köprü oluşturan kütüphanelere büyük önem verilirken ve bunlara büyük yatırımlar yapılırken acaba bizim ülkemizde neden kitaplara suç unsuru muamelesi yapıldı? 

Okulun mezarlığını Ziyaret eden Cumhur Başkanı İsmet İnönü Tonguç ve öğretmenler

Köy Enstitülerinde kurulan zengin kütüphaneler, kütüphane memurları ve öğrencilerin okuma alışkanlıkları Köy enstitüleri dönemindeki kadar bilinçli olmasa da Öğretmen Okulları ve Öğretmen Liselerinde de devam etti. 

Akçadağ  Köy Enstitüsünden  kitaplar. F.Demirtaş 

 Anadolu Öğretmen Liseleri döneminde ise bu kütüphanelerdeki kitaplar tamamen kendi kaderlerine terk edildi. Bunlardan biri de göz bebeğimiz olması gereken Akçadağ Köy Enstitüsü Kütüphanesiydi. Peki ne oldu kütüphane? Sahip çıkılmayan bu kitaplar önce okulun nemli bodrum katına indirildi , hepsi rastgele yerlere atıldı; sonra da  çuvallar dolduruldu. Tarihsel değeri göz önünde bulundurulmadan bir kısmı sekaya gönderildi. Maalesef acı gerçek bu… 

Malatya Lisesi ( Turan Emeksiz Lis.)

Akçadağ Köy Enstitüsü yerleşkesindeki Anadolu öğretmen Lisesi kapatılıp Malatya Akçadağ Fen Lisesine dönüştürüldü. Yeni okul Akçadağ merkeze taşındı. Okulun binaları her ne kadar tescil edilse de tıpkı bir zamanlar çok zengin olan kütüphanesi gibi kendi kaderine terk edilmiş haldeler. Bu binalar sözde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından koruma altına alınmış. Bugünkü durumuyla binalar adeta yıkılmaya terk edilmiş. Her halde şimşekleri üzerlerine çekmemek için oldu bittiye getirip halkın çok sevdiği ve benimsediği kültür yuvalarını birden yok edemiyorlar. Kurbağanın yavaş yavaş ısınan suda ölmesini bekliyorlar.

Akçadağ Fatih Fen Lisesi

Öğretmeni olduğum öğrencim   Fatih Fen Lisesi Md.yrd Mehmet Özdemir, Akçadağ  Köy Enstitüsünden artta kalan yaklaşık on çuval kitabı kurtarabilmiş. Arşivde koruma altına almış. 

Akçadağ  Fatih Fen Lisesi

Araştırmama göre Akçadağ Köy Enstitüsü - Öğretmen Okulu, öğretmen lisesi resmi evrakları arşivi; az da olsa bir kısım araç gereç , doküman, fotoğraflar Fatih Fen lisesinde muhafaza edilmekte okul koridorlaronda sergilenmektedir. Köy Enstitüsüne ait bir kısım malzemeler Malatya Lisesinde (Turan Emeksiz Lisesi) okul müzesinde sergilenmektedir.

1

Malatya Lisesi ( Turan Emeksiz Lis.)okul müzesi

md. Yusuf Ziya İlhan ve Fikri Demirtaş

Benim ve benim gibi binlerce öğrencinin ikinci evi olan Köy Enstitüsü çizgisinden gelen ve halkın bağrına bastığı bu okullardan geriye kalan tüm kültür ve yerleşeke içindeki binalar müzeye dönüştürülmeli ve köy enstitülerinde uygulanan eğitim modelleri örnek alınarak eğitim öğretim sistemi kendi kültür gerçeğimiz içinde yeniden değerlendirilmeli ve öğrencilerimiz modern eğitim anlayışıyla yetiştirilmelidir. 

Resim 2

Malatya Lisesi ( Turan Emeksiz Lis.)okul müzesi

Genç Cumhuriyetimizin Dünya’ya  örnek bu eğitim kurumlarını ve uygulamalarını gelecek nesillere taşımak ve unuturmamak bizlerin asli görevi olmalıdır. 

Resim 3

Malatya Lisesi ( Turan Emeksiz Lis.)okul müzesi

 

4

5

Resim 6

Resim  7

Resim 8

Resim  9

Fotoğraf: Hüseyin Koç

Öğretmen  okulunu ziyeret 

Fotoğraf: Hüseyin Koç

Akçadağ Köy Enstitüsü  yerleşkesinde

Yönetmen Oğlum Oğuzhan Demirtaş’ın 49 mezunu Ali Doğan ile röportajı.

Okulun Demir , marangoz atölyesi . Fotoğraftaki Tabut gibi karanlık zihniyet okuluda tabuta koyup gömdüler.

Okulun mimari çeşmesi Binlerce öğrencinin anısı  var 

Akçadağ Köy Enstitüsünden 

İmece Akçadağ Köy Enstitüsün Arşiv çalışması Adil Ertaş, Cafer Doğan, Fikri Demirtaş 

Fatih Fen lisesinde 

Akçadağ  Köy Enstitüsünün mezarlığı. Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürü Osman Gönültaş. Kudep Başkanı Gökçek hanım.  Emekli Edebiyat öğretmeni Nurten Ertaş Çolak( annesinin de mezarı burada) Gezgin öğretmen  Fikri Demirtaş 

 

Öğretmen  Nurten Çolakın  annesinin mezarı ( 35 yıl önce gömülmüş)

Öğretmen  Nurten , annesinin mezarı başında

1970'li  yılların başı Akçadağ  Öğretmen Okulu.  Açık çizgili ayakta F.Demirtaş ve arkadaşları 

 

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.