Asıl adı Katerina olmadığı gibi, Rus ulusundan da değildi Hanımefendi.
Alman asıllıydı. Üstelik Rusya'ya geldiğinde açlıktan nefesi kokuyordu. Bu ülkeye ayak bastığında ne onu tanıyan birileri, ne cebinde parası vardı. Elindeki valizde üç kat elbisesi vardı, hepsi o kadar.
Gelgelelim, Rusya tahtının vârisi Grandük Petro ile evlenmeyi başardı.
Grandük dedikse, kıymeti harbiyesi olmayan biriydi Rus soyluları arasında. Tarihçilerin dediğine göre, salyaları akan bir budaladan başkası değildi Petro. Yatağa bile çizmeleriyle girip yatardı... Derler. Çarlık makamına yükselince, sarayın hizmetçilerini başına toplar, onlarla içki içerdi. Elindeki kırbaçla askerleri döverdi. Kimileyin de boylu boyunca yere uzanır, balmumundan yapılma askerleriyle oyun oynardı.
Katerina'nın birçok çocuğu oldu; vebali boynuna, kocası bu çocukların kendisinden olmadığını söyleyerek onlarla ilgilenmezdi.
Petro, karısını başkalarının önünde azarlar, söver sayar, küçük düşürür; kendisini boşayıp, bir manastıra kapatacağını söylerdi.
Aralarında sevgi, saygıdan eser bulunmadığı konusunda tarihçiler yemini billah ediyor.
Derler ki Katerina, kocası Çar Petro'ya karşı bir ihtilal düzenlemiş, onu tekmeleyerek tahttan düşürmüş, içtiği votkaya arsenik koydurtmuştu...
Arseniğin öldüremediği kocasının yattığı yerde yüzüne bir havlu dolayarak boğulmasına neden oldu!
Kocası ölünce Rusya tahtına kendi oturdu ve otuz dört yıl boyunca koca İmparatorluğu keyfince yönetti Katerina.
Bir daha evlenmedi ama, düzinelerle âşığı vardı kadının. (Biz, söyleyenlerin yalancısıyız.) Âşıkları, onun bir balo salonunu andıran geniş kalbinde dans ediyorlardı.
Daha da fazlasını söyletmeyin bana.
