Aspuzu Bağları. Mitolojik Bir Aşk Hikayesi: Karadut Ağacı
Tüm dostlara kutlu ve mutlu bayramlar...
Bu yazımda Aspuzu bağlarının imara açılışı , bizim bahçede beş ağaç olan Horum ( Urum) Karadutun mitolojik aşk hikayesini, B. Rahmi Eyüpoğlu'nun "Karadut" şiirini paylaşacağım.
Kurban Bayramının birinci günü Malatya Aspuzu bağ köylerinden Bostanbaşı'ndaki( Barguzu) bahçemize gittim. Bütün ağaçlar, güller kardeşçe yaşıyordu. Sarı gül, kırmızı güle sen niye kırmızısın demiyordu. Hiç bir meyve ağacı birbirine bana benzeyeceksin demiyordu. Her canlı anadilinde konuşuyordu. Ağaçlarla bayramlaştım. Meyve ağaçlarının, güllerin renklerin içimi ferahlatan gülümseyişi ...Ruha dolan sıcaklığı...Ve küllenmiş aşk sevdalar ve eşitimin ardından yazdığım " Ağ Gülüm" şiiri TRT Antalya radyo sanatçısı Enver Çatalın bestelediği ve Trt' tarafından kayıt altına alınan " Ağ Gülüm " türküsünü cep tlf' da dinledim.
Bugün ki Malatya şehrinin bulunduğu bölge yaklaşık 100 yıl öncesine kadar Aspuzu Bağları denilen verimli ve sulak arazilerden oluşmaktaydı. Battalgazi’de yaşayan Malatya halkı, yaz ayları geldiğinde tarım yapmak için Aspuzu’da bulunan bağ evlerine göç ederlerdi. Kış ayları geldiğinde ise asıl yaşadıkları yer olan Battalgazi’ye( Eskimalatya) geri dönerlerdi. Bir nevi mevsimlik göç yaşanırdı.
Bugün ise tamamen yok olan Aspuzu Bağlarının verimini, güzelliğini, meyvelerinin lezzetini Evliya Çelebi Seyahatname ’sinde şu şekilde anlatmıştır;
“Aspozan bağlarının su ve havasının hoşluğu, hesapsız meyvesinin bolluğu sebebi ile diğerlerinden üstün tutulan başlıca meyveleri şunlardır. Kırmızı, sarı, müşmüş, beyaz, bey, sulu ve etli adları ile yedi çeşit sulu kayısısı olur ki, bağdan şehre seleler ile güçlükle getirilir. Biraz incinse suyu kalmaz. Her bir kayısı kırk-elli dirhem gelir. Zerdalisinin hesabını Allah bilir. Çokluğundan pestil yapılıp diyar diyar yüklerle taşınır. Seksen türlü sulu armudu sicillerde kayıtlıdır. Göksulu armudu meşhur olup, her biri bir kıyye gelir. Bundan turşu yaparlar. Suyu sanki ishal suyudur. Bolca içine sarhoşluk verir. Kuvvet için çok faydalıdır, güçsüzlere yedirirler. Bey armudu dahi sulu ve lezzetlidir. Hattâ İstanbul’un ayân ve ileri gelenleri, Malatya’dan ılgar ile armut filizleri getirip İstanbul fidanlarına aşılarlar. Malatya armudu pek lezzetli olur.
Malatya’nın yedi türlü elması olur. İzmit şehrinin Misket ve Frenk elmasından daha lezzetli ve suludur. Cenâbı Hak bu Malatya elmalarına bir çeşit renk vermiştir ki alı al, kırmızısı kırmızı ve diğer renkleri de hep Cenâb-ı Hak yapısıdır. Hiçbir renge benzer tarafları yoktur. Hatta bir evde beş on adet elma olsa, tatlı kokusundan insanın dimağı kokulanır. Malatya’nın ileri gelenleri ve kibar kadınları, bu elmalara ağacında iken balmumu ile şiirler yazarlar. Niceleri kağıda uygun beyitleri makas ile oyup üzerine yapıştırırlar. O elmalar ağacında iken havasından tazelik bulup ayın etkisinden renk ve parlaklık kazanarak olgunlaşınca, sözü edilen kağıt ve balmumlarının altından beyaz ve sarı yazı ile öyle güzel beyitler çıkar ki her biri sanki birer sihir eseridir. Bu elmaları kopardıktan sonra vilâyet vilâyet ayân ve büyüklere ve bizzat padişaha hediye götürürler. Bu da buraya ait bir özelliktir.
Maalesef Aspuzu Bağlarının elmalarını, armutlarını, ayvalarını, bulmak artık çok zor fakat yine de hala Malatya topraklarından yetişen meyvelerin lezzeti, Malatya’nın suyu dillere destandır.
Bugün Aspuzu bağ köylerinden Bostanbaşı ( Barguzu) küçük bahçedeyim. Evliya Çelebinin yazdığı gibi Aspuzu bağlarında yetişen ağaçların hepsi sanki burada; kayısı, elma, armut, kızılcık, beyaz dut, kara dut, şeftali, erik, hurma, iğde, muşmula, badem, çeviz ıhlamur' üzümler vb.
Güller, sarmaşıklar, sebzeler küçük beyaz ağaç kulübe , yanında hamak ve ağaça asılı salıncak... Ocakta kurumuş kayısı ağacının odununun yanan çıtırtısı .
Değinlerin ( sincap ) ağaçtan ağaca atlamaları. Sabahları ve akşamlar saka, bülbül, karga kuşların senfonileri . Arklarda akan su 'gözelerde kaynayan , pınarlarda gürül gürül akan sular.Cennetten bir köşe...
1930 yıllarda Malatya Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan Arif Nihat Asya Malatya’da bulunduğu dönemde, kentin değişik semtlerini, köy ve kasabalarını tanımış, buraların doğal güzelliklerinden etkilenmiş ve duygularını da dizelere aktarmıştır.
"ÇARMUZU
İkramdı taşan, Orduzu’dan Barguzu’dan.
Kaç kerre gönül nasip aldı Çarmuzu’dan
Her dal ve her el sunardı bir başka yemiş,
Her sofra ziyafeti çebişten, kuzudan…"
TECDE
Yunrun, kıyılardan size gelmiş kadını
-Mademki yazınTecde’de bulmuş tadını-
Dallarda, yemişlerden uzakta yarın
Bir kız doğurursa, Tecde koysun adını.
Pembem, yeşilim, tadım, kokum müjde benim.
Altın yemişiyle dallarım secde benim
Diller der ki, “Malatya’nın gözbebeği”
Yaz kalbine ey yolcu: Adım “Tecde” benim!
Yakın zamanda İmara ranta açılan Aspuzu bağlarında Banazı, Barguzu,Çarmuzu, Orduzu Tecde, Kileyik, Çırmıktı14 katlı beton kafesler yükselmektedir. Malatya'nın oksijen meyve deposu yok artık. Yeşil bitki örtüsü gri beton örtüsü olmuştur. Ranta açanlar yerlerde Millet bahçeleri , parklar sosyal tesisleri ile millet avundurulmakta.
Bilmem o küçük bahçede yetişen meyve ağaçları Millet bahçesinde var mıdır ? Ya salyangoz, köstebekler, yılanlar, kuşlar kurbağalar, değinler doğal tarım alanları yok edildi. Artık Aspuzu bağlarına leylekler yuva yapmıyor.
Mitolojik Bir Hikaye: Karadut Ağacı
Karadut ağacının büyülü bir aşk hikayesine dayandığını söyler Yunan mitolojisi. Ve ekler "Karadut ölümsüz bir aşktır. Babil’den çıkmış ölümsüz bir aşk.Yıllar önce Babil de Thispe ve Pyramus adında birbirlerini çocukluktan beri gizliden seven iki genç vardır. Thispe Babil’in en güzel kızı, Pyramus ise en yakışıklı erkeğidir. Bu iki gencin evleri yan yanadır. Çocukluktan beri yan yana evlerde büyüyen iki aşığın aşkları gün geçtikçe daha da büyür ve körüklenir. Bu iki aşık, aşklarını evlilikle taçlandırmak isterler. Bunun için ailelerine durumu söyleyip artık evlenmek istediklerini, birbirlerini çok sevdiklerini söylerler. Fakat ne yaptılarsa ailelerine birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini kabul ettiremezler. Aileleri aralarındaki bu aşka hep karşı çıkmış hatta birbirleriyle konuşmalarını bile yasaklamışlardır. Ama hiçbir engel bu aşkın önüne engel olarak çıkamamış. Bu engellere mutlaka bir çözüm bulmaları gerekir. O sırada evlerinin ortak olan duvarında bir delik keşfederler. Bu keşfedilen deliği genç aşıklardan başkası bilmiyordur. Artık konuşmak için bu deliği kullanmaya karar verirler. Birbirlerine olan sevgilerini, aşklarını bu delikle birbirlerine söylerler. Tek sevinçleri en azından artık birbirlerinin sesini duyabiliyor ve birbirlerini sevdiklerini söylüyor oluşlarıdır. Aylarca bu konuşmalar böyle sürmüştür.
Fakat bir gece Pyramus, bu hasrete dayanamadığı için bir plan yapar. Ve bu planı Thispe'ye anlatır. Plan şu şekildedir; Ninos’un mezarının yanındaki dut ağacının altında buluşmak. O gece geldiğinde Thispe sessizce evden uzaklaşıp mezarın olduğu yere gider. Ve ardından Pyramus ‘u beklemeye başlar. Fakat Pyramus gelmeden ağzı kanlar içinde bir dişi aslan belirir. Thispe aslanı görünce çok korkar ve hemen ordan kaçıp boş bir kayanın içine saklanır. Kayanın içinde aslanın gitmesini bekler. O sırada fark etmediği bir şey gerçekleşir. Fark edemediği şey, kaçtığı sırada pelerinin yere düşürmesidir. Bunu gören aslan, kanlı ağzıyla pelerini ağzına alır ve parçalayıp yere attıktan sonra oradan ayrılır. Aslanın ordan ayrılmasından sonra Pyramus gelir. Yerde kanlar içinde Thispe’nin pelerinini görünce onun öldüğünü düşünür. Onu tehlikeden koruyamadığı için kahrolur. Bunun verdiği üzüntüyle pelerini eline alıp “ Seni ben öldürdüm.” der ve kılıcını çıkarıp dut ağacının olduğu yere gider. “Sen de benim kanımı içeceksin şimdi.” dedikten sonra kılıcını göğüsüne saplar. Ağaçtaki bembeyaz dutlar Pyramus ‘un kanıyla kızıla boyanır. Thispe de o sırada aslanın gittiğini düşünür ve Pyramus’u daha fazla bekletmemek için buluşacakları yere doğru gider. O aşina olduğu beyaz dut ağacının yerinde kara dut ağacı vardır. Bu karadut ağacının altında yatan birini görür ve o kişi sevdiği adam Pyramus’tur. Onu kanlar içerisinde görür görmez bu acıya dayanamaz ve o da kılıcı göğsüne saplayarak kendini öldürür. Tanrılar bu iki aşığa acıdılar ve Pyramus’un kanını meyvesine, Thispe'nin gözyaşlarını yaprağına verdiler. Hepimizin duyduğu karadutla ilgili çok ünlü bir söz vardır; Karadut ağacı meyvesinin lekesi yalnızca yaprağı ile silindiğinde çıkar.
Thisbe’nin göz yaşları Pyramus’un kanını temizler..
Karadutun Faydaları Nelerdir? Ne İşe Yarar?
"Yaygın bir şekilde yüz maskesi ve kozmetik ürünlerin içerisinde kullanılır. İçinde bulunan antioksidanlar serbest radikallerin hareket alanını önlediği için bu tip alanlarda kullanımı tercih edilmektedir. Antibiyotik özelliğinin olması sağlık açısından önemlidir. Cilt sağlığına birçok katkısı olan meyve cildin yaşlanmasını yavaşlatmaktadır. Serbest radikaller cilde zarar verdiği için bu zararın onarılmasını antioksidanlar sağlamaktadır. Kardutun içerisinde bulunan antioksidanların isimleri polifenoller, anthocyanocides olarak ifade edilir. Bu antioksidanlar serbest radikaller ile mücadele etme konusunda etkilidirler. A ve C vitaminin cilt üzerindeki etkileri olumludur. C ve A vitaminin özelliklerinden biri antioksidan şeklinde hareket etmeleridir. Düzenli olarak karadut tüketmek ve bazı aralıklar ile maskesini uygulamak ciltteki hücrelerin yenilenmesini sağlamaktadır. Ayrıca güneş ışınlarını verdiği zararlardan cildi korumaktadır. Yüzde seksen beş oranında lif içerir. Bu özelliğinden kaynaklı olarak cildin sağlıklı görünmesini sağlamaktadır. Cildi esnek bir hale getirerek kırışıklıkların meydana gelmesini engeller. Bahsi geçen özelliklerden dolayı sık sık cilt maskeleri yapılmaktadır."
Çocukların ağzındaki yaralar ve aftlar için kullanılan karadut şurubu, gribal enfeksiyonların arttığı kış günlerinde bademciklerdeki şişliklerin indirilmesinde de kullanılıyor.
KARADUTUM
Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun altında derin bir hikaye yatan şiiri olan Karadut şairin sevdiği kadına olan aşkını anlatır.
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
.......
Fotoğraf Galerisi: