Bu tabiri kullandığım için çok kişinin burası da neresi acep! diyeceği Malatya’nın kadim bölgelerinden biriydi “Cingenlik”…
Cingenlik neresiydi ve neden Cingenlik denmişti bu bölgeye?
Çevre yolunun ikiye böldüğü, Akpınar’ın Doğu kısmından başlayan ve yeni yetmelerin bilmediği “Tofigin Damı” na yani şimdiki Battalgazi kavşağına kadar, kuzeyde Cingenlik (Sancaktar) mezarlığını içine alan geniş bölgenin adıydı Cingenlik…
O yıllarda Aşağı şeher (Eski Malatya) ve Orduzu yolu açılmadığı için buralardan şehre gelenler Cingenlikten geçmek zorunda kalırlardı. Özellikle yağışlı günlerde yoğurt getirenler, lahana getirenler mutlaka mezarlığın başında mola verirler ve çamurdan kilolarca ağırlığa erişen ayakkabılarını burada yıkayıp ve çamurdan etkilenen şalvarlarıyla şehre girmemek için tersini giydikleri şalvarlarının tersini çevirip tekrar giydikten sonra yola devam ederlerdi.
Cingenlik üç tane ziyaret barındırırdı. Bir tanesi Çuhacı ailesinin (Yücel Çuhacı’nın babasının evi) evlerinin bulunduğu avludaki büyük dut ağacıydı. Çarşamba günü bu dut ağacının deliğinden geçen kadınlar çocuklarının olacağına inanırlardı…
İkinci ziyaret Boğmaca ocağı idi. Hastalığının geçeceği inancıyla buraya şişe atarlardı…
Üçüncüsü Gürlevikteki sıtma ocağıydı…
Göçebe olarak yaşayan Roman vatandaşlarımızın bir kısmı Gürlevik denilen bölgeye çadır kurarlardı. Daha sonraları küçük bir gurup şimdiki mezarlığın bulunduğu bölgenin Güney kısmına derme çatma evler yaparak yerleştiler ve bir süre sonra bu vatandaşlarımızdan dolayı bu bölge “Cingenlik” ismiyle anılır oldu…
Turgut Özal gibi bir Cumhurbaşkanı, Nuri Nebioğlu, Mehmet Kırçuval, Hamit Fendoğlu, Seyhan Semercioğlu ve Münir Erkal gibi beş belediye başkanı, bir çok bürokrat bir o kadar da bitirim insanın yetiştiği Malatya’nın kalbinin attığı bir bölgeydi…
“Malatya’nın kalbinin attığı yer” tabirini bilinçli kullandım. Çünkü gerçekten otomobil sahibi olanların mutlaka uğradığı, Malatya’nın sanayi bölgesiydi burası… “Hami’nin Garajı” adıyla maruf, Hami Pekel’e ait bu garaj şehrin önemli tamircilerinin toplandığı bir sanayi sitesiydi adeta…
Davul, tef, elek, darbuka, pamuk şeker, elmalı şeker, yassı kadayıf, kese kağıdı yapılan tek yer diyebilirdiniz buraya… Herkes evinde minik bir atölye kurmuş bir şeyler üretmekteydi. Üretemeyen gençler de üretilen mamülleri satarak harçlıklarını çıkarmaktaydı.
Keçi derisinden davul, darbuka ve tef yapan Roman vatandaşımız Abo Dayı ve bir tas bulgura çocukların dombeleğine!… deri çeken Cingen Zekiye…
Cingen Zekiye biraz tanıtılmayı hak ediyor sanırım... Başında saçının ancak dörtte birini örten tülbenti, hiç çıkarmadığı çiçek desenli renkli şalvarı ve gülen yüzüyle hatırladığımız bir kadındı. Kiloluydu ama kilosunun çok büyük kısmı kalçalarında toplanmasına rağmen alamet-i farikası altın dişleriydi. Ağzının içi sanki kuyumcu dükkanı gibiydi… Her nedense mahallenin gençleri bu altın dişlere çok özenir, o da hiç üşenmeden gençlerin dişlerine sarı bir kağıttan sahte diş yapar gençler de ağzımızda altın diş var diye akşama kadar ağızları açık sahte bir gülümsemeyle dolanırlardı…
O dönemki eski ahşap evlerin en büyük belalıları sıçanlardı. Şimdiki gibi kimyasal fare zehirleri ve yapıştırıcı ilaçlar henüz üretilmediği için mecburen elde yapılan sıçan yakalama aletleri kullanılırdı ve bunlara halk dilinde “Fak” denirdi.
Bu fak’ları bir kuyumcu ustası titizliğiyle yapardı Zülfo Dayı…
Daha sonra Fak yapımını devralan Boranlı Mehmet Dayı…
Pamuk şeker, Elmalı şeker, horoz şekeri yapan, Şare döken Cingen Ahmet ve Çerkez’in Ferhat’ın karısı Haççe abla…
Yassı kadayıf ustası ve sünger misali şarap içen Topal Şavgu…
Ve babası Topal Şavgu’nun yaptığı yassı kadayıfları davudi sesiyle bağırarak satan Babılo Sabri…
Vahit Tosunoğlu, Nedim, Celal, Bilal Tosunoğlu, Zaza Cemil, Şarapçı Yusuf, Uzun Ziya, Çona Duran, Manığh Yaşar, Seydo Dayı, Cücemenler, Uzun Arif, Hısım Nuri, Komşu Nurhan, Haki, Hamamcı Mehmet, Kara Yılmaz, Cingenlikli Kadir, Mezarlara sal taşı satan Panko Memet, Radyatörcü Turan Usta, Düğünlerin olmasa olmaz sanatçısı Topal Bedo, Defci Sıddı, Dombelekci Ahmet, Tapucu Veysel, Fidanlık Müdürü tambur sanatçısı Bayram bey ve diğerleri…
Bu hareketli mahallenin çocukları da boş durmaz genellikle İstanbul Sinemasının önünde bu ürünlerin yanına haşhaşı da ilave ederek satışını yaparlardı. O yıllarda haşhaş ekimi serbestti ve piyasada satılıyordu!
Cingenlik’in yeşillikler içindeki mesire alanı Derelik mevkisini de biraz hatırlayalım mı ne dersiniz?
Balta girmemiş yağmur ormanlarını andıran kolay kolay herkesin giremediği, özellikle Atlet Celal gibi ağır abilerin piknik yapıp, rakı içtikleri üstüne de buz gibi soğuk suya girip tekrar ayıktıkları bir yerdi.
Cingenlik ve Derelik anlatılırken Topal Şavgu’ya bir parantez açmazsak eksik kalır;
Topal Şavgu’nun içki alemi öyle saatlere sığacak gibi değildi günlerce sürerdi ve sonunda bir hamalın küfesi içinde biterdi!…
Topal Şavgu, kasalarla şarap alarak Derelik’e gidip içmeye başlardı…Mübalağa etmiyorum inanın kasalarca şarabı bitirir ve oturduğu yere sızar kalırdı. Üç gün geçtikten sonunda Derelikte bulurlardı Şavgu’yu… Fakat uyandırmak ne mümkündü! İş Hanımı Hacer ablaya düşer. Hatice abla bir at arabası alır Dereliğe gelir ve seslenirdi;
Ula Şavgu Venk’e gideceyik, gonu gomşu gamyonda seni bekliyi, ayiptir herkesi bekletme”… dedikten sonra at arabasına atar eve getirirdi…
Ayrıca Cingenlik’in Malatya’ya nam salmış ağır abileri vardı;
Galas Raif, Avel Hikmet, Kel Abuzer, Cingen Ahmet, Cingen Hacı, Cingen Celal, Culuğh Hamdi, Naylon Duran, Zehir Mesut, Adıgüzel, Kazım, Dıro, Balon Şazi, Kör Ahmet bunların başlıcalarıydı.
Ayrıca dördüncü kata kadar sessizce tırmanabilen devrin en büyük hırsızı Kedi Ahmet’i de anmadan geçersek haksızlık etmiş oluruz…
Cingenliğin en renkli kişisi tartışmasız Genç Osman” lakaplı Osman Okyay’dı. Varlıklı ve iyi bir aileden gelen fakat bir süre sonra tüm servetini kaybeden Genç Osman, Kara yollarında dozer operatörü olarak çalışıyordu ve son zamanlarında içkiyi fazla kaçırır olmuştu… İçkiyi fazla kaçırdığı günlerde şiir okuyarak veya nükteli sözler söyleyerek evine gelirdi. Mahallenin çocukları da Genç Osman’ın arkasına takılır mahalle turu atarlardı.
Genç Osman’ın büyük oğlu “Aba Müslüm” lakaplı Müslüm Okyay’da Cingenlik’in renkli simalarındandı…
İsmail ve Mahmut Kutan kardeşler de buranın önemli sakinlerindendi. İsmail Kutan 1950 li yıllarda uzun süre Gazi İlkokulu Müdürlüğü yapmış, eski bakanlardan Recai Kutan, Röntgen Mütehassısı Mehmet Kutan ve DSİ Şube şefi Necati Kutan’ın babasıydı…
Mahmut Kutan ise Malatya’nın ilk diş hekimlerinden biri olan Ali Kutan, Yeni Eczane’nin sahibi Niyazi Kutan ve Büyük Eczane’nin sahibi Sezai Kutan’ın babasıydı….
Burada Diş hekimi Ali Kutan’a ayrı bir parantez açmak istiyorum. Ali Kutan İstanbulda diş hekimliği eğitimi alırken o yıllarda pek bilinmeyen ortodonti eğitimi de almış hatta yahudi olan hocasının üniversitede kal seninle çok güzel işler yapabiliriz demesine rağmen Malatya’ya dönmüş ve hemşehrilerine hizmet etmiştir. 1958 yılının teknolojik imkansızlıklarına rağmen, devrin valisi Nazım Arda’nın kızının dişlerini ameliyatla düzeltmiş ve o yılların ulusal gazetelerinde manşet olmuştur.
Kutan’ların evinin karşısında Turgut Özal’ın dayısı Asım Usta’nın evi vardı… Asım Usta iyi bir tenekeci ustasıydı. Tatil günlerinde Turgut Özal’da dayısının yanında çıraklığa giderdi.
Eski Belediye Başkanlarından Mehmet Kırçuval egolarından arınmış müstesna bir insandı. İşine yani Belediyeye kendi kullandığı tek kapılı Anadol marka aracıyla gider, giderken de mahalleliyi de aracına alır Belediyeye kadar götürürdü…
Yine eski Belediye Başkanlarından Kör Nuri lakaplı Nuri Nebioğlu ise Akpınar semtinde bir ekmek fırını işletirdi. Daha sonra Milli Egemenlik Caddesi üzerinde mobilya mağazası açtı. İş yerlerini Ünal, Güral ve Bedir isimli oğulları işletir, kendisi müşteri ile pek muhatap olmazdı. Daha sonra şehrimizde Hacı Hüseyin Hamamı olarak bilinen hamamı alarak çalıştırmaya başladı. Nuri Nebioğlu nev-i şahsına münhasır bir belediye başkanıydı. Belediyede para olmadığı bir gün, Kapalı çarşıyı yapan Müteahit’in alacağını alıp işleri aksatmaması için kendi özel hesabından çektiği önemli bir meblağı müteahhite verecek kadar Malatya sevdalısı biriydi. Ayrıca Cingenlik de ne kadar fakir fukara ve yoksulluktan yoldan çıkmaya müsait gençleri Belediyede işe almış ve bir çok kişinin topluma faydalı bireyler olmasını sağlamıştır.
Son olarak;
Malatya’da dilden dile dolaşan “Dinamo Cingenlik” efsanesini de hatırlatıp sözlerime noktayı koyayım. 1980 yılında Spor sevdalısı Hikmet Alkan tarafından hazırlanan “Dinamo Cingenlik” takımının tüzüğü başındaki “Dinamo” sözcüğünün Rusya’yı (Komünizmi) çağrıştırdığı gerekçesiyle Dernekler Masası tarafından kabul edilmez. Hikmet Alkan Dinamo sözcüğünün “Gücü” anlamına geldiğini anlatsa da kimseyi ikna edemez.
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…