Sırtlarında taşıdıkları bileyi tezgahı ile, “Çarkçı geldi hanım, bileyci geldi” diye bağırarak mahalle aralarında, “çarkçı, bileyci” diye bağırarak esnafın yoğun olduğu yerlerde, kasap dükkanlarının önlerinde mesken tutan seyyar bileycilerimiz de kaybolmaya yüz tutan geleneksel değerlerimizden biriydi.
Sırtlarında taşıdıkları tezgah dedik ama bu tezgah nasıl bir tezgahtır, bilmeyen ve görmeyenlere önce onu biraz anlatayım.
Bileyi tezgahları sırtta taşınan çok basit ve ilkel makinelerdir. Tezgahın yüksekliği 120cm ve eni de 70cm kadardır. Dört ayağı oluşturan ahşap çıtalar tezgahın aynı zamanda iskeleti konumundadır. Bileyi tezgahının yere basan ayakları sandalye bacakları gibidir. Yatay çıtalarla bu ayaklar sağlamlaştırılmıştır. Tezgah yere doğru geniş olup yukarı doğru daralır. Üst tarafı da altta olduğu gibi çıtalarla çepeçevre tutturulmuştur. Tezgahın üst tarafında aşındırıcı zımpara taşı vardır. Bunun çapı yaklaşık 20cm. kadar olup ortasından bir mil geçer. Her iki ucundan tezgâha bağlı olan bu milin görevi taşın dönmesini sağlamaktır. Zımpara taşının bağlı olduğu milin her iki tarafında sürtünmeyi önleyen rulmanlar vardır. Taş bu rulmanların üzerinde çok rahat döner. Milin bir tarafında ise küçük bir kasnak vardır. Çarktan gelen kayış bu kasnağın içinden geçmektedir. Büyük çarka ayak pedalıyla hareket verildiğinde çarkın kayışı da küçük kasnağı döndürür. Kasnak birlikte olduğu mili ve üzerindeki taşı döndürür. Taş dönmeye başladığında ise aşındırma işlemi başlamış demektir. Taşın dönmesini sağlayan büyük çark tezgahın ortasındadır. Büyük çarkın iç bağlantı kolları dahil çapı 70*80 cm kadardır. Çarkın dış kasnağı da merkeze ahşap kollarla bağlıdır. Çarkın çevresindeki kasnak kayışın geçmesini aynı zamanda da döndüğünde kayışın çıkmaması için oluklu yapılmıştır. Bu kasnaktan geçen kayış, tezgahın üst tarafındaki zımpara taşına bağlı olan küçük kasnaktan geçmektedir. Büyük çark da ortasından demir bir mil ile tezgâha tutturulmuştur. Bu milin bir tarafı “L” biçimindedir ve buraya bir kayış parçasıyla ayak pedalı bağlıdır. Ayak pedalı ise tezgahın alt ayaklarına yandan bağlı olup aşağı yukarı hareket serbestisine sahip bir tahtadır.
Pedala ayakla bastırıldığında ucundaki kayış çarkın bağlı olduğu mili aşağıya doğru çeker. Zımpara taşı da dönmüş olur. Taşın dönüş hızından yararlanılarak tekrar eski konumuna gelen pedala bileyici ustası tekrar basar. Bu süratle dönüş hareketinin devamlılığı sağlanmış olur. Sadece bir ayağını kullanarak çarkın ve taşın dönmesini sağlarken iki eliyle de bileyici ustası körelmiş olan aletleri zımpara taşına tutarak taşlama işini yapar. Taşlama sırasında çelik veya demirin zımpara taşına sürtünmesinden çıkan kıvılcımlar göze çok hoş ışık şeraresi oluşturur. Zımparalanan aletler daha sonra bileği taşında ya da diğer adıyla yağ taşında keskinleştirilir. Bileği taşı tezgahın üzerinde ahşaptan bir yuva içindedir. Düşmeyecek şekilde tezgaha tutturulmuştur. Tezgâhın ayağına bağlı bir de zeytinyağı şişesi vardır. Şişenin mantarında da bir tel saplıdır. Telin ucunda ise bir parça bez vardır. Şişedeki yağın içinde bulunan bu bez ile yağ taşı yağlanır. “Yağ taşı” denmesinin sebebi bu olsa gerek.
Bileylenecek alet yağ taşının üzerinde ileri geri hareket ettirilerek keskinleştirilir.
Bu işin ustaları ellerinin üzerindeki kılları dilleri ile ıslatıp, aletin keskinliğini test ederlerdi. Eğer kıllar bir jilet keskinliğiyle alınıyorsa aletin keskinliği onaylanmış demekti.
Yorgancılar, hallaçlar, bileyciler gibi At, katır ve eşek gibi yük taşımak amacıyla kullanılan hayvanların tırnak bakımlarını yapan ve hayvanların ayaklarına nal takan, aynı zamanda hayvanların eskiyen nallarını yenileri ile değiştiren nalbantlar, yine bu hayvanlarının sırtına vurulan, ana yapının üzerine ağaç iskelet geçirilerek yapılan genellikle yük taşımak için, bazen de biniş amaçlı kullanılan “semerleri” üreten ustaları, el sabunu yapan ustalarımızı, sulu fotoğraf çeken şipşakçıları, esans satıcılarını sanıyorum bir daha görmemiz mümkün olmayacak…
Selam olsun mesleğinin son temsilcileri olan ustalarımıza...