Zengin motifleri, cıvıl cıvıl renkleri, göze ve gönüllere hitap eden tasarımlarıyla el dokuması halı ve kilimlerimiz dünyaya nam salmış kendi öz ve ata sanatımızdır. Dünya, halıyı ve kilimi bizden öğrendi desek haksız sayılmayız.
Biz Müslüman Türkler yaşamımızı ve ihtiyacımızı sanatla cem etmiş bir milletiz. Altımıza aldığımız, üzerine bastığımız kilime bile ruhumuzu dokumuşuz. İnancımızı ilmik ilmik geçirmişiz. Bir daha çözülmemecesine düğüm atmışız halımıza… Kıyamete kadar sürecek uzunlukta ve gönüllere hitap edecek güzellikte…
El halısı ve kilim dokumacılığı medeniyetimizin altın halkalarından biridir. Dünyada nice ülkeler bizim dokuduğumuz halılar üzerinde yaşıyor, mekânların duvarları bizim kilimlerimizle süsleniyor.
Bizim için el dokuması halı sadece kullandığımız basit bir eşya değildir. Onun ötesinde bir anlam barındırmakta olup her halının ve kilimin bir hikâyesi, bir ruhu, bir anısı vardır. Eski zaman krallarının saraylarında boy göstermiş, camilerimizde elleri göğe doğru açılan abitlerin dualarına şahitlik etmiş, kimi zaman da sade bir evin bütün acılarına ve sevinçlerine ortak olmuştur.
Düğüm düğüm, ilmek ilmek, sabırla dokunan her bir halının ve kilimin üzerinde genç kızlarımızın ve kadınlarımızın göz nuru ve el emeği vardır. Üzerinde oturduğumuz, yürüdüğümüz, namaz kıldığımız, dua ettiğimiz, yattığımız, ısındığımız ve korunduğumuz her halı ve kilimin apayrı hikâyesi vardır. Kiminde buluşamayan sevgililerin ıstırabı, kiminde onulmaz dertlerin izleri, kiminde çekilen acıların yansımaları, kiminde ise yârine kavuşanın sevinç çığlıkları işlenmiştir.
Bazı halı ve kilimin üzerine ise şükrün, ibadetin, teslimiyetin bir gölgesi düşmüştür. Başka halı ve kilimlerin üstünde ise envaı türlü bitkilerin, meyvelerin, ağaçların, güllerin ve çiçeklerin açtığını görürüz.
Çünkü Türk halı geleneğinde tabiata ve dolayısıyla onu yaratan Büyük Yaratı’cıya duyulan hayranlık motiflere yansıtılmış, bir şükran ve teşekkür ifadesi olarak desenlerin arasına gizlenmiştir.
Türkler yaşadığı mekânlara inancını yansıtmaktan geri durmamış, gelenek ve töresini eşyalarına işlemiş, yüzyıllar boyunca çadırında ve sarayında halı ve kilimi hayatının ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür.
Ta Altaylarda başlayıp Anadolu topraklarından Avrupa’ya kadar uzanan bir halı ve kilim hikâyemiz var bizim… Türk kadınları ve kızları değişen coğrafya ve zamanlara aldırmadan her devirde sanatın zirvesine çıkmış, ruhunu, özünü, töresini hep halıya ve kilime yansıtmıştır.
Atalarımızın sanatı olan halı ve kilim döşemeciliği sanayileşmeye, makineleşmeye rağmen varlığını inatla günümüze kadar sürdürmüştür. Duygu dünyasını en güzel inceliklerle seccadeye, halıya ve kilime işlemeye devam etmiştir. Çağa meydan okurcasına, makineye aldırmaksınız, yine dokuma tezgâhının başında sanatını icra etmektedir.
İşte Banazı’da, tıpkı Altay dağlarının eteklerinden, zamanın küllerinden canlanıp gelen bir Zümrüdü Anka gibi tarihin ruhunu yaşatan bir dokuma tezgâhı atölyesi var. Yeter Takmaz ve Dilek Uğur hocalarımızın önderliğinde ölümsüz sanatımızın yepyeni örnekleri yaratılıyor.
Hocalarımız yerinin darlığına, verilen imkânların azlığına, sağlanan desteğin yetersizliğine aldırmadan, inatla, şevkle, canla başla halı dünyamıza yepyeni projeler ve eserler kazandırmaya devam ediyor. Sessiz sedasız, kimselerin taktir etmemesine aldırmadan…
Çoğu klasik eserler zaten zamanında anlaşılmamış ve değer verilmemiş, ne fark eder… Zamanı aşan eserler o gün taktir edilmese ne yazar. Maharetli eller göz alıcı motif üretirken, renklere yeniden renk katarken varsın kimse taltif ve taktir etmesin… Ne çıkar.
Hocalarımız milletimizin yüzyıllar boyu sürdürdüğü halı sanatına gönül vermiş, tarihi arkasına alarak halı dokuma atölyesi içinde harikalar yaratıyor. İstiyor ki, bu kadim dokuma sanatımız nesiller boyu yaşatılsın, bu kültürümüz hayatımızın içinde ebediyen yer bulsun. Canını vererek can katıyor halı ve kilim sanatına… Narin elleri ile sanki sabır dokuyor kilimlere… Renklere ve motiflere ruhunu katıyor, tespih çeker gibi her ilmiği inançla atıyor, her düğümü zevkle dokuyor.
Kim bilir belki de, Banazı topraklarına atılan halı ve kilim sanatının yeni tohumları ileride filiz verecek ve gür bir çınar ağacı gibi bütün bir medeniyet havzamızı kapsayacak… Tıpkı yüzyıllar önce Altay dağlarının eteklerinde doğup Anadolu coğrafyasına oradan da Avrupa başta olmak üzere bütün dünyaya yayılan halı ve kilim sanatımızın yolculuğu gibi…