Bir şirketin kiralık çakarlı siyah arabasının koyu füme renkli folyolu camından arabanın içerisinde olup olmadığını bile göremeyen güvenlik görevlisi, kuruma her giriş ve çıkışında esas duruşta selamlıyordu daire başkanı Vasıf Bey’i.
İnşaatlarda, küt burunlu rugan ayakkabısının üzerine dökülen paçası pileli siyah pantolonunun paçasına dirhem toz bulaştırmadan ağır adımlar ve gözlemleyen bakışlarla yürürken, geçtiği yerde çalışan kalıpçısı keserini, demircisi kerpetenini, duvarcısıyla sıvacısı da malasını bırakarak saygıyla selamlıyorlardı daire başkanı Vasıf Bey’i.
Koltuklarının altında taşıdıkları proje paftaları ve ajandasıyla ezik ezik yürüyen genç şantiye şefi ile devletin kendisine sağladığı olanaklarla kostak kostak yürüyen kibirli kontrol mühendisi başkanın tereddütle durduğu noktalarda teyakkuza geçip ellerindeki proje paftasını açmaya yelteniyorlardı.
İnşaatları gezerken başkandan ne çelik burunlu ayakkabı soran vardı, ne de inşaat sahasında baret takması gerektiğini hatırlatan bir isegeci ( İş Sağlığı ve Güvenliği personeli).
Kurumun yemekhanesinde, üzerinde “Protokol” yazılı üçgen maktalı bir ahşabın bırakıldığı beyaz örtülü masasına protokol dışındaki hiçbir personel oturmaya yeltenemezdi.Yemeğe gelen VasıfBey’i takip eden şef garson, sandalyesini çekip onu yerine oturtmadan servise başlamazdı.
Yıllar geçti, devletin kapısı şırraaak diye kapandı altmış beş yaşını dolduran Vasıf Başkan’a… Mesai arkadaşları bundan sonraki yaşamında başarılar dilemek amacıyla, üst makama terfi ederek tayin olan üst düzey bir memur için yapılanın tam tersi, göstermelik bir veda yemeği düzenlediler Vasıf Bey’in sonlanan memuriyet onuruna.
Kurum genel müdürü bakan beyle ani bir toplantısı çıktığı için çok istemesine (!) rağmen katılamamıştı başkanın veda yemeğine. Yerine genel müdür yardımcısı katıldı. Genel müdür yardımcısı, bundan sonraki yaşamında başarılar diledi yanında üzgün bir vaziyette oturan Vasıf Bey’e. Yemek sonrasında masada oturanların duyabileceği bir ses tonuyla bir şeyler söyledi, ardından da, “Deneyimlerinizden yararlanmak üzere arada bir arkadaşlarımız sizi rahatsız edebilirler” dedikten sonra aralarında topladıkları paralarla alınan hediye paketini takdim etti. Kırk yıllık devlet memurluğu görevi sona eren Vasıf Bey’in onuruna düzenlenen bu duygulu ve bir o kadar da sade merasim sırasında burnunun suyunu, gözünün yaşını yemek servisinin yanındaki renkli peçetelere silen kadın memurların samimiyetlerinin aksine, başkanın başlarından def olup gitmesine bıyık altından sırıtan mimiklerle sinsi sinsi el ovuşturan erkek memurların sahtelikleri gözlerden kaçmıyordu.
Emeklilik gibi büyük ve genelde korkutucu bir geçiş dönemini soğukanlılıkla atlatabilen kişi sayısının az olduğunu bilmesine rağmen zaman içerisinde emekliliğe alışmaya çalışan, yıllarca ütülü kıyafetler, cilalı ayakkabılar, kolalı gömlekler, rengarenk kravatlarla işe giden, kırk yıllık devlet memurluğu sonrasında emeklilik döneminde ise spor kıyafetlerle sokağa çıkan Vasıf Başkan için emeklilik zor gelmeye başlamıştı.
On beş seneden beri altında devletin makam arabası olduğu için doğru dürüst binemediği, on beş yaşında olmasına rağmen daha yirmi bin kilometreyi dahi dolduramamış Volkswagen Passat marka metalik gri özel arabasına sırf kapalı garajda yata yata aküsü boşalmasın diye arada bir binmiş olsa da ısınamamıştı emeklilik yaşamına. Çocukları ve torunları yurt dışında olmasalar onlarla zaman geçirip oyalanabilirdi.
Evde kala kala yüz göz olmuşlardı karısıyla. Kadının gerekli gereksiz söylenmeleri, başkalarıyla kıyaslaması, kırk yıllık meslek hayatında karısına göre sözde dürüstlüğüyle bir baltaya sap olamamış olması bunaltmaya başlamıştı başkanı.
“Emeklilik dilin en iğrenç sözcüğüdür” diyen Simon de BEAUVOIR , Yaşlılık II isimli kitabının bir yerinde de “Karı-koca arasındaki duygulu ilişkiler yaş ilerledikçe bozulmakta ve en sonunda bardağı taşırmaktadır. Sağlık durumlarının bozulması, emeklilik ve çocuklarının yanlarından uzaklaşmaları ile başlarına çöken yalnızlık, ikisini de hemen hemen yüz yüze yaşamak zorunda bırakır. İkisi de hayat arkadaşından her zamankinden daha çok ilgi ve sevgi ister; oysa taraflar bu isteği her zamankinden daha çok karşılayamayacak durumdadır. Bu sürekli tatminsizlik, inatla yanlarında birini aramalarına sebep olur, ardından da kıskançlık, can yakmalar sökün eder.” diyordu.
Birgün sabah kahvaltısı sonrasında karısının, “Senin şube müdürün Koray, kaç günlük memur da kentin en güzel sitelerinden birinden lüks daire alabildi? Babandan kalan malları da satsan Koray’ın karısının altındaki arabayı almaya gücün yeter mi acaba?” deyince:
“Bilir bilmez konuşma! Koray’ın arkasında kimlerin olduğunu biliyor musun? Benim mal varlığım yoksa namuslu bir insan olarak yaşıyor olmam suç mu bu ülkede!” dedi, kapıyı çarparak çıktı ve kendini sokakta buldu Vasıf Bey...
Karısından gelen haksız eleştirilere ara ara kulak asmamaya çalışsa da, insandı sonuçta. Marangozun rendesinde demircinin örsünde şekillendirilmemişti ya!
Görevde bulunduğu sürece her yılbaşında makam arabasının bağajına konan yılbaşı sepeti hediyesi ile yeni yılını kutlayan iş insanları, emekli olduktan sonra duvarına asacağı kendi reklamlarıyla bezeli bir gemici takvimini ya da bir ajandayı bile esirgemeye başlamışlardı Vasıf Bey’den.
Çalışmayı çok istiyordu ama kimin yanında, nasıl çalışacaktı? Yıllarca daire amirliğinden sonra kimin emrinin altına girebilirdi? Firmalar çıtayı yükseltmişlerdi; en az iki dil bilen, iyi derecede bilgisayar kullanan, CAD (Bilgisayar Destekli Tasarım) programlarından AutoCAD, ActCAD’i parmağında oynatan genç mühendislerin yanında kendisini ezik hissetmez miydi Vasıf Bey?
Siyasi bir bağı bağlantısı olsa tanıdığı birileri havada kapar, danışmanlık adı altında bir maaş bağlar, o da bağı bağlantısı olan yerlerle ilişki kurarak çalıştığı firma lehine devlet kademelerinde işler bitirirdi.
İş ilanlarını takip etse, işe alınacağı önceden belli olan ve insan kaynaklarında savcı özentili, Türkçeyi ağzının içinde eğip bükerek konuşan yetki sarhoşu sonradan görmelerin usulen yaptıkları mülâkatlardaki saçma sapan sorularına mı muhatap olacaktı?
Kahvehaneye gidecek olsa oyun masasına yakışmazdı, camiye gidecek olsa saf tutup tespih çevirmeyi beceremezdi.
Emekli olalı üç sene olmasına rağmen ne arayan vardı ne de soran. Etkili ve yetkili makamlarda bulunduğu dönemlerde birçok iş insanıyla birlikte olmuş, birçoğunun müşkülünü çözmüştü. Onlardan her bayramda, bayram namazı sonrası telefona sarılıp Vasıf Bey’in bayramını, her yılbaşı gecesi saat yirmi dördü gösterdiğinde telefon açıp yeni yılını kutlayanlar mı dersin, “Senin gibi adam boş kalmaz, emekli olduğunda birlikte çalışırız” diyenler mi dersin…! İltifatın bini bir paraydı. Şimdi öyle miydi? Arada bir, ya bayramda ya seyranda WhatsApp’tan gelen mesajların dışında ne arayanı vardı ne de soranı. Veda töreninde “Deneyimlerinizden yararlanmak üzere arada bir arkadaşlarımız sizi rahatsız edebilirler” diyen genel müdür yardımcısı bile aramamıştı yıllardır. Sırra kadem basmış, yer yarılmış yerin dibine girmişlerdi Vasıf Bey’in etrafında kelebek gibi dönen iş insanlarının hepsi birden...
Emeklilik, hayatında kökten bir ara kesikliği getirmiş; geçmişten kopma yaşamış, kendisine bazı avantajlar sağlayan (dinlenme, eğlenme) fakat önemli zararlar da getiren (alım gücünün ve yaşam kalitesinin düşmesi) yeni bir statüye ayak uydurmak zorunda bırakmıştı Vasıf Bey’i.
Zırhlı araçlar yapan stratejik önemli bir üretim fabrikasında taahhüt işleri yapan eski bir tanıdığının inşaat şantiyesine yirmi yıl deneyimli proje müdürü aramaları üzerine akıllara düşen Vasıf Bey, eski tanıdığından gelen teklif üzerine proje müdürü olarak çalışmayı kabullendiği gün firmanın modern ofis mobilyalarıyla döşeli loş ışıklı ofisine gittiğinde hal hatır muhabbetinden sonra, firma sahibi:
“Çocuklar SGK’ya girişini yapacaklar, noterden asgari ücretle çalıştığına dair taahhütname vereceksin, notere kadar yorulmana gerek yok, noter hazırlar bizim çocuklar seni bulurlar taahhütnameyi imzalarsın. Yirmi yıl deneyim istememiş olsalardı seni yormazdım, yirmi yıl deneyimli mühendislerin çoğu yapı denetime vermiş diplomasını, o yüzden çok aradık bulamadık, telefonumdan adres defterini kurcalarken senin adına rastladım ve hemen aradım, hem hal hatırını sorar, hem de iş teklifini söylerim dedim. Kendini yormana, inşaata gitmene de gerek yok, arada bir orada görünmen bizim için yeterli” deyince:
“Olmaz öyle şey!” dedi Vasıf Bey. Ardından da “Aldığım görevi layıkıyla yapmalıyım. Senin dediğin gibi yapacak olsaydım diplomamı bir yapı denetim firmasına kiralar, aydan aya maaşımı alıp yatardım. Devlet memurluğum döneminde de tanımadığım, bilmediğim hiç kimseye referans olmadığım gibi, incelemediğim, doğruluğuna inanmadığım hiçbir evrakın altına da imzamı atmadım.”
“Çalıştığımız kurumun koşuları alışılmıştan çok farklı, uyum sağlamakta sıkıntı çekmeyeceksen istediğin gibi olsun. Şantiyede bir proje müdürümüz var. Alpay’ın işlerine ve aldığı kararlara karışma, fiilen Alpay, kağıt üstünde de sen proje müdürüsün” diyerek Vasıf Bey’in sert çıkışını alttan aldı firma sahibi.
Ertesi gün büyük bir hevesle işe başlayacağı fabrikadaki çalışacağı inşaatı görmeye gitti; nizamiye kapısındaki güvenlik görevlisi genç kadına kimliğini uzattığında yılların başkanı Vasıf Bey, birden bire “amca” oldu. “Amca kiminle görüşecektiniz?” sorusuyla karşılaştı. Görüşmeye değil, çalışmaya geldiğini ve çalışacağı yüklenici firmanın adını söylediğinde telefona sarılan güvenlik görevlisine karşı taraftan ne dedilerse yeşil gözlü güvenlik görevlisi “Amcacığım siz henüz akredite edilmemişsiniz, akredite işlemleriniz sonuçlanmadan fabrika sahasına giremezsiniz. Bir gün önceden güvenlik birimlerimize adınızı ve geliş amacınızı bildirmiş olmanız ve akredite işlemlerinizin gerçekleştirilmiş olması gerekirdi” dedi aksansız konuşmasıyla…
“Ama ben proje müdürüyüm” diyecek oldu, lafı ağzında koydu üniformalı kadın. “Proje müdürü de olsanız önce firmaya sigorta girişiniz yapılacak, daha sonra iş güvenliği eğitimi alacaksınız, iş güvenliği eğitimi sertifikanız fabrika yetkililerince onaylanacak, size daimi giriş çıkış kartı düzenlenecek, bu işlemleriniz tamamlandıktan sonra başlayabileceksiniz çalışmaya” deyince başkan afalladı. “Kızım sen ne diyorsun? Ben böyle kapılardan yıllarca çakarlı arabalarla geçtim, senin gibi güvenlik görevlileri boş arabamı gördüklerinde esas duruşa geçiyorlardı” diyecekti ama diyemedi, yine yutkundu, “Ne de olsa ekmek kapısı, kurallar böyleyse yapacak bir şey yok” dedi içinden. Gerisin geri döndü suratına kapanan nizamiye kapısından. Çalışacağı firmayı arayıp durumu anlattı. Ertesi gün iş güvenliği firmasından arayıp eğitime çağırdılar. Vesikalık fotoğraf, sağlık raporu, savcılık belgesi gibi evraklarını tamamlayıp iş güvenliği firmasına gittiğinde sınıf haline getirilmiş bir salonda, diğer işçilerle birlikte, top sakallı, arkadan topladığı saçlarını lastikle bağlamış orta yaşlı bir adamdan iş güvenliği eğitimi aldı iki saat bile sürmeyen seminer sonucunda.
İşlemler birkaç gün içerisinde tamamlandıktan sonra şantiyeden nizamiyeye çağırılan bir görevlinin nezaretinde inşaat sahasına götürüldü Vasıf Bey. Konuğunu, inşaatın yakınlarındaki teknik ekibin çalışma ofisi konteynerin kapısında karşılayan proje müdürü Alpay, çalışma masasının karşısındaki toplantı masasını gösterdi Vasıf Bey’e oturması için.
Kamu kurumundaki makam odası geldi gözlerinin önüne. Kocaman bir maun kaplama makam masasının arkasındaki ergonomik özellikli ofis koltuğu, koltuğun tam sırtına gelen yerde devasa bir fon, fonun bir tarafında krom kaplama makam odası bayrak direğine sarılı telalı saten Türk Bayrağı, diğer tarafında da aynı şekilde kurumun flaması dikiliydi. Yaklaşık elli metre karelik odadan, kırık dökük sandalyelerle doldurulmuş toz toprak içerisindeki sekiz kişilik bir toplantı masasına düşmek neyin nesiydi? “Yüce Rabb’im kimseyi gördüğü günden geri koymasın” diye mırıldandı Alpay’ın duymaz tarafından
Karşılıklı tanışma, diğer teknik elemanlar ve çalışanlarla tanıştırılma faslı bittiğinde öğlen yemeği saati gelmişti.
Öğlen yemeği için gidilen yemekhanede benmarinin önündeki yemek kuyruğu giriş merdivenlerine kadar uzamıştı. “Beyaz yakalılar ve mavi yakalılar aynı yemekhanede yiyoruz, bunun dışında iki yemekhane daha var ama o yemekhaneye giden mavi yakalıların çalışma ortamları daha kirli olduğu için buraya gelmiyorlar” dedi Alpay. Önde yürüyen Alpay, turnikeden geçerken Vasıf Bey için de kendi kartını okuttu x-ray cihazına. Plastik tepsilere çatal, kaşık, bıçak ve küçük bir dilim ekmek aldıktan sonra benmariye doğru ilerlediler. Aşçının rafa uzattığı ve görgüsüzlük olmasın diye Alpay’ın aldığı yemeklerden aldıktan sonra boş ve sakin bir masa aramak üzere bakındılar yüzlerce insanın yemek yediği halde çatal bıçak sesinden başka hiçbir sesin duyulmadığı devasa salona.
Oturacakları masaya doğru ilerlerken Vasıf Bey’in gözleri, yer yer sarı yemek lekeleri olan beyaz örtülü ve üzerinde “Rezerve” yazan bir masaya takıldı. Alpay’a belli etmeden iç geçirdi ve “Vay be! Halı döşeli tül perdeli yemekhaneye girdiğimde baş garson ardım sıra seğirtiyor, oturacağım sandalyeyi çekiyor, ben oturmadan servise başlamıyordu. Benim oturduğum masanın örtüsünde böyle yemek lekeleri olacaktı ha! Nerdeeen nereye!” dedi.
Yemek sonrasında “Benim yetiştirmem gereken işlerim var, siz sıkılmayın inşaat alanını dolaşın” diyerek Vasıf Bey’i serbest bıraktı Alpay.
İnşaat sahasına girer girmez iri kıyım, göbekli bir genç yaklaştı Vasıf Bey’in yanına, yurt dışındaki oğluyla gelininin emeklilik hediyesi olarak üç yıl önce getirdiği, üç yıldır giymeye kıyamadığı çorap kadar hafif “Skechers” marka spor ayakkabılarına dikti gözlerini:
“Amca o ayakkabılarla olmaz, burası tartan pist değil, spor yapmaya gelmediyseniz çelik burunlu iş ayakkabısı giymeniz gerekirdi. Ayrıca baretiniz yok, hadi iş güvenliği gözlüğünü geçtim, statünüzü belli edecek iş yeleğiniz de yok” deyince isegeciye ( İş Sağlığı ve Güvenliği personeli) de söyleyecek iki çift lafı vardı, ona da “Ulan oğlum ben yıllarca bu inşaatlarda ütülü pantolon, kolalı gömlek, rengarenk kravatlar ve rugan ayakkabılarla dolaştım, on binlerce metrekare inşaatta imzam var” diyecek oldu ama diyemedi. “Ne de olsa ekmeğimin hatırı var” dedi ve sustu. Yemek yerken Alpay’ın “Bu fabrikada nizamiye kapısından içeriye girinceye kadar güvenlik görevlilerinin, içeriye girdikten sonra da isegecinin borusu öter” uyarısını gözardı etmemişti Vasıf Bey.
Duvarcı ustasına yanaştı ve kolay gelsin ustam dedikten sonra “Pres tuğlayı normal tuğla gibi örüyorsun, pres tuğla fugasız örülmez ki, bu tuğlaya estetik kazandıran fugadır” diyecek oldu, henüz işe başlamadığı için cesaret edemedi ustanın işine karışmaya.
Emekli olmadan önce maun masasının üzerindeki mürekkep dolu masa kalemini kınından çıkan bir hançer gibi çıkarıp beyaz kağıdın üzerine dökülen harf yığınlarının sağ alt köşesine imzasını atarken başlığından çıkardığı kalemini kağıda hançer gibi saplayan Vasıf Bey, bir şeyler yazmak istedi. Birkaç pres tuğlayı üst üste yığarak oturabileceği bir kürsü yaptı, taşın soğuğunu kesmek için de üzerine dört tuğlanın alanı büyüklüğünde bir tahta parçası koyup sırtını da tuğla balyasına dayadıktan sonra kabanının cebinden eksik etmediği kalemiyle not defterine bir şeyler yazmaya başladı. Tam da bu arada isegeci olduğu kırmızı baretinden anlaşılan gencecik bir kız, baretinin ayar boşluğundan geçirdiği at kuyruğu bağlanmış kestane rengi saçlarını savura savura, sapık yakalamış bir gece bekçisi edasıyla koşarak yanaştı Vasıf Bey’in yanına ve “Amca tuğla yığınlarına çok yaklaşmışsınız, her an devrilip size zarar verebilir” diye uyardı. “Kızım bu tuğlalar paletli ve ambalajlı, tek balya olduğu için üzerime düşmesi olanaksız, madem sen öyle istiyorsun uzaklaşayım bari dedi ve özene bezene hazırladığı kürsüsünü ve tahtasını olduğu yerde bırakırken “Demek ki, sadece eğitim almış olmak yetmiyor. Eğitimi besleyen deneyimi de kazanmak gerekiyor” diye söylenerek uzaklaştı paletli ve ambalajlı tuğla yığınlarının yanından.
İri kıyım göbekli gence ve at kuyruklu kıza gereksiz müdahalelerinden dolayı sinirlenen Vasıf Başkan’ı bekleyen daha önemli bir sorun vardı, o da tuvalet ihtiyacını nasıl gidereceğini bilememesiydi. Duvarcının yanında çalışan delikanlıya sordu tuvalet ihtiyacını nerede giderebileceğini. “Bu fabrika sahasında en sıkıntılı işlerden biri bu” dedi duvarcı yamağı hafiften gülümseyerek. “Nasıl yani!” dedi Vasıf Bey. “Dayı, tuvalet ihtiyacın olduğunda formene söyleyeceksin, formenin, yanına görevlendireceği bir beden işçisinin nezaretinde gideceksin tuvalete, sen ihtiyacını giderinceye kadar bekleyecek ve seni bulunduğun yere tekrar o adam getirecek, öyle elini kolunu sallaya sallaya tuvalete gidemezsin. Yemekhaneye de öyle…” dedi.
“Ben senin dayın mıyım? İki gün sonra proje müdürün olacağım. Ne bu ciddiyetsizlik!” demeye kalkıştı, ona da bu sözleri söyleyemedi. “İyi de evladım ben yaşlı bir insanım, sık sık tuvalet ihtiyacım oluyor, hangi bir seferinde adam arayacağım?”
“Buranın düzenine alışana kadar sıkacaksın amca, başka yolu yok…Şu koskoca fabrikada senin yaşında birine rastladın mı? Çalışanların hemen hemen hepsi benim yaşlarımda, senin yaşındakiler torun seviyor, cami avlularında doksan dokuzluk tesbihini çekip ezan saatini bekliyor, mimberinin dibinde diz üstü oturup cehennemde yanmayayım diye Allah’ına yalvarıyor.” dedi duvarcı yamağı beden işçisi.
Fabrikada geçirdiği ilk gün Vasıf Bey için olabildiğince sıkıntılı geçmişti. Akşam eve döndüğünde gün içerisinde yaşadıklarını karısına anlattığında kadın da haklı bulmuştu fabrikanın kurallarını. “İş bulmuşsun, sesini çıkartma da çalış, bu yaşta böyle bir iş kimin eline geçer!” dedi Vasıf Bey’in karısı.
“Hanım bildiğin gibi değil! Tuvalete bile mevcutlu gidiyorsun, kaslar zayıflamış, bir bardak su içsem gözüm tuvalet arıyor! Su içmeyip böbreklerimi mi kurutayım! On dakikada bir kime diyeceğim beni tuvalete götür diye! ” dedi.
Pişkin ve aldırmaz bir tavırla “Alışırsın alışırsın, insanoğlu nelere alışmıyor ki” dedi kadın...
Fabrikaya giriş çıkışında zorunlu olan “Daimi Giriş Kartı” çıkıncaya kadar işe gitmeye pek niyetli olmayan Vasıf Bey, kaliteli iş ayakkabıları satan bir nalburdan çelik burunlu iş ayakkabısı aldı. Baretle yeleğini şantiyenin vereceğini söylemişti proje müdürü Alpay. Yıllardır dolabında sakladığı lazer metresini, çelik metresini ve incesiyle kalınıyla rapido uçlu kalemlerini, not defterlerini çıkardı. Yıllar sonra yeniden sahalara dönüyordu Vasıf Bey.
Çok sürmedi Vasıf Bey’in daimi giriş kartının çıkması.
Tam donanımlı olarak gittiği işindeki ilk birkaç gününü proje incelemekle geçirdi. Teknik elemanlar ve diğer çalışanlarla daha ayrıntılı tanıştı. Alpay, genç yaşına göre olabildiğince saygılı davranıyordu Vasıf Bey’e. Alpay’ın, deneyimine rağmen bazı konularda görüşlerini alarak birlikte karar veriyor olmaları Vasıf Bey’i daha da mutlu ediyordu. Evde eşinin söylenmesinin azalmasının yanında işte de tuvalete mevcutsuz gitmeye başladı Vasıf Bey.
Vasıf Bey işe başlayalı altı ay olmuştu. Teslim tarihinden bir ay kadar önce bitirdiler bir blok inşaatı. İlk işe girdiği günden beri görüşmediği firma sahibiyle kısmi açılış töreninin yapılacağı gün yeniden buluştular. Firma sahibi Vasıf Bey’e “Siz bu altı aylık çalışma süresi içerisinde beklentimin çok üstünde performans gösterdiniz. Teşekkür ediyorum” deyince Vasıf Bey:
“İlk görüştüğümüz gün, diplomamı kimseye kiralamam, çalışacağım işin başında bizzat durmak isterim, denetlemeyeceğim işte çalışmam demiştim, siz de bıyık altından bana gülmüştünüz. Genç mühendis meslektaşım Alpay ile bilgi, beceri ve deneyimlerimizi harmanlayarak uyum içerisinde çalışıp çok güzel bir iş ortaya koyduk. Ayrıca; gördüğünüz gibi zaman beni haklı çıkardı. İki ay önce on bir ilimizde yaşadığımız depremi hep beraber gördük. Elli binin üzerinde insanımız yaşamını yitirdi. Kadim kentlerimiz yerle bir oldu, insanlarımız sevdiklerinin yanında mal varlıklarını da yitirdiler. Bütün bunların nedeni, tarım alanlarının imara açılması, çarpık yapılaşma, kayırmacılık, denetimsizlik ve vurdumduymazlıktan öte bir şey değildi.”dedi.
Emeklilik, dışarıdan bakıldığında rahatlık gibi görünse de sinsi sinsi üstünüze üstünüze gelen yaşlılık ve yaşlılığa bağlı hastalıkla iş birliğine giriştiğinde yaşamı zorlaştırmaya başlar.Vasıf Bey gibi yeter derecede gelir düzeyine sahip değilseniz, alım gücünüz zayıflamışsa, statü ve maddi yönden gördüğünüz günlerden geriye düşmüşseniz, her ne kadar kuyruğu dik tutmaya çalışsanız da, zordur emeklilik ve yaşlılıkla baş edebilmek.
*Vasıf: Nitelik
Fatih DULKADİROĞLU (07.05.2023 Ankara)