Bir toplumda eskilerden kalmış olması ile saygın tutulup kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, töreler ve davranışlardır gelenek...Görenek ise: Türkçe "görmek" kelimesinden türemiş bir kelimedir. İnsanların birbirine bakarak öğrendikleri ve daha sonra alışkanlık haline gelerek yaptıkları adet, usûl ve alışılmış davranışlardır.
Gelenek ve görenekler toplumların yaşantılarını önemli düzeyde etkiler. İnsanlar arasında bulunan tartışmaları azaltır, toplumsal ilişkileri kolaylaştırır ve insanlar arasında bulunan etkileşimleri arttırır. Bayramlar ise bu gelenek ve göreneklerin yaşatılmasının en canlı yaşandığı günlerdir.
Üzülerek belirtmek gerekirse son zamanlarda bazı değerlerin tartışılır duruma gelmesine sebep olan yönetim anlayışı bu gelenek ve göreneklerimizin de yaşatılması yerine yok olmasına neden olmuştur.
Fakir fukaraya, günden güne fakirleşenlere de bir sözüm yok. Orta halli bir yurttaş, içinde bulunduğu hayat pahalılığına rağmen gayet rahatlıkla senede bir gelen Kurban Bayramı’nda bir kurbanlık alıp keserek üçte birini ihtiyaç sahiplerine, üçte birini de yakın çevresindeki eş ve dostlarına dağıtarak iç huzurunu sağlayabilir. Ama yapmıyor. Yapmamasının nedeni: Değerlere olan inancının körelmesi, bazı inanç değerlerinin yeniden yargılanır duruma gelmesinin sonucu değil midir? Arkasına saklandığımız geçim sıkıntısı, işin bahanesi değilse başka nedir?
Herhangi bir gerekçeyle kurban kesmek istemeyenlerin, kurban bedelini hayır kurumlarından dilediğinin hesabına yatırmak istediğinde, parasının amacına uygun harcanıp harcanmadığı yönünde kuşku duyması yadırganabilir mi?
Din adına gereksiz fetvalarla insanları inanç sisteminden soğutan anlayışın, ne yazık ki Kurban Bayramı’nda kesilen bir kurbanın etininin evinde kalacak miktarını bilemediği için o ete dokunmadan ciğerini, böbreğini, kan yapar diye dalağını, özlü odunlar kışa kalsın diye saklayarak çalı çırpı ateşinin üzerinde ısıttığı sacın üzerinde parpılayarak yufka ekmeğe dürüm edip çocuklarına, torunlarına dağıtan analarımızın, ebelerimizin günler süren bayram hazırlığı yorgunluğuna rağmen yaşadığı mutluluğu; en fazla birer kilo gelecek olan kurban etini kemikli- kemiksiz, yağlı -yağsız oranlarken, bir payın üzerindeki karın yağı fazla olduysa “Onun yağı çok, kırmızı eti az oldu, ayıp olur” diye daha dengeli hale getiren adalet anlayışını; kurban etinin gittiği belli olmasın diye etraftakilerden saklayarak iyiliği dağıtırken gösterdiği hassasiyeti; bireysel ya da ortaklı kurban keserek bir hayvanın et, kemik, sakatat ve derisinin hiçbir şekilde eşit paylaşılamamasına rağmen yedi ortağın payına düşene razı gelme hoşgörüsünü; kentleşmenin getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma duygusunu; yüzyıllardır süregelen gelenek ve göreneklerin sonraki kuşaklara aktarılmasını köreltmeleri ve bazı değerlerimizin yok olmasına, mübarek bayramlarımızın birlik, beraberlik ve paylaşım içerisinde kutlanmamasına katkı sunmuş olmaları hoşgörülebilir mi?
Bu duygu ve düşüncelerle, yarın evlerimize kapanarak sadece yanımızda yakınımızda olan çekirdek ailemizle bayramlaşacağımız, kapımızı çalan bir çocuğa şeker ikram edemeyeceğimiz, kesmediğimiz kurbanın etini fakir fukarya dağıtamayacağımız, üzerinden dört aya yakın bir süre geçmesine rağmen depremde yitirdiğimiz sevdiklerimizin ve yakınlarımızın acısını unutamadan kutlayacağımız Kurban Bayramı’nız mübarek olsun.