Her zaman Hastalar Sağlık kuruluşuna, Doktora gelmez. Gelmek ister de gelemez, bazen hastalığı nedeniyle yola dayanamaz, bazen yol yol vermez yolsuzluktan gelemez. Eee insanlık hali işte bazen de naz eder, kapris yapar, şımarıklık eder gelmez. Bazen de evin kocası gurbette olan gelini kaynana dırdırından aile problerinden, mahalle dedikodularından, hatta mahallenin sapık zamparalarının cinsel tacizinden bunalmıştır, durumu dramatize ederek hastalığa sığınır gelmez.
Her ne olursa olsun.
Hastadır…
İllaki insanın fiziki bir rahatsızlığı olmaz,ruhsal rahatsızlıkları da olabilir.
Hasta hastadır, doktorun görevi eldeki olanaklarla tedavi etmektir.Bu düşünce ile hiçbir evde ,köyde hasta muayene talebini geri çevirmedim.
Bir gün yol koşulları kötü bir köyde hastalanan 96 yaşlarındaki bir kadın hastaya beni muayeneye götürmek için iki bayan geldi. Kendim de biraz hastaydım ilk defa bir hastaya gitmek istemedim, vaz geçsinler diye de biraz fazla para istedim. Kadınlar itiraz etmediler:
"Vereceğiz tabi, hastamız ölsün mü?" dediler.
Buzlar değilde içim eridi vicdanım sızladı, utandım, kendimden utandım. Ben adamım, insanım, doktorum diye nasıl aynaya bakacağım diye düşündüm. Köyden beri binbir güçlükle gelip beni götürmek isteyen kadınlardan utandım.
"Öleceği varsa ben gelsem de ölür,haydi gidelim" dedim.
Aldım çantamı elime düştüm hasta yakınlarının peşine bindik bir volkswagen münübüse. Yeni minibüsü görünce hurda jiplere göre konforlu bir yolculuk olacağını düşündüm. O zamana kadar Ayancıkta öyle bir minübüs bulunmazdı, gurbetçi kardeşlerden yeni alınmış bir minübütü. 30 km kadar stabilize bir yolu hoplaya zıplaya giderken sık sık minübüsün sürgülü kapısı yerinden kurtulup düştü.
Şöför muavinine "ula Celal kapı düştü, kapı şunu alda gel" diyerek durdu.
Celal birkaç defa daha düşen kapıyı alıp getirip rayına oturttu. Ama kapı yerinde durmuyor, engebeli yoldan minübüs zıplayınca kapı hoplayıp düşüyordu. Hatta bir seferinde çaydan geçerken kayıp çayın içine düşmüştü de Celal suyunu süzdürüp üstüpüler ile kuruladıkran sonra rayına oturtmuştu. Sonunda ikide bir düşen sürgülü minübüs kapısını arabanın üzerine bir sicim ile bağlayarak kapıdan gelen rüzgar üşütse de 1.5 saat kadar bir yol aldık, yol bitti.
Bundan sonrasını yaya gidecekmişiz, minübüs biz dönene kadar yol üstündeki kahvehanede bekleyecekmiş. Ana yoldan ayrıldık, ormanlık arazide çamurlara bata çıka gene 1.5 saatlık bir yürüyüşten sonra bir bahçe kapısının önüne vardığımızda; yollar, doktorlar, hastaneler, hastalar, hastalıklar üzerine ağıtlar yakıldığını duyduk. 96 yaşlarındaki kadın ana çoktaaannn bu dünyayla vedalaşmıştı.
Bazı ağlayanlara sakinleşmeleri için enjeksiyonlar yaptım, bazılarının tansiyonuna da baktıktan sonra geri dönüş yolculuğu başladı.
Hava iyiden iyiye kararmıştı, sopalar ucuna gazyağına batırılmış, çaputlar bağlayıp yakarak meşaleler yapldı. Karanlıkta orman içinde yol almak güçleşti, bir iki defa kaydım, düştüm çamurlara belendim. Ama sinirlenmiyor, kızmıyor, öfkelenmiyordum. İşimi yapmış olmanın huzuru içinde 2 saate kadar yol alıp minübüsün beklediği kahvehaneye ulaştık. Beni götüren hasta yakınları pazarlık yaptığımız ücreti bi tamam sayıp vermeye kalktılar… Almadım…Devlet maaşı almayıp, geçimimi bilek ve kafa gücüyle muayene ettiğim hastalarımdan kazanmama rağmen
"BEN ÖLEN İNSANLAR İÇİN MUAYENE PARASI ALMAM" dedim.
(Ben devletten maaş almayan, her akşam 2 duble rakı içen bir günahkarım. Devletten maaş alan günde 5 vakit Allah'ın huzuruna çıkan İmamlar Cenaze namazı kıldırırken, ölü için Allah kelamından birkaç söz söylerken verilen paraları cebe indiriyorlar. Allah günahlarını afetsin) Helallleştik.
Bindik minübüse 1.5 saat sonra evime çocuklarıma, eşime kavuştum. Hep ben angarya çekmedim hayat arkadaşım Özcan Aydıncak hem benim sağ salim dönmem için dualar ederek, meraklar içinde bekledi, hem de çamur olan botlarımı temizledi, elbiselerimi temizledi ütüledi.
Daha sonraları da o köye defalarca hasta muayenesine gittim, o köyden çok da hasta bana geldi…
Bir, iki yıl sonra Muayenehaneme 3 kg lık bir godafada Napolyon kirazı ile iki bayan geldi. Sen bizim annemizi muayene için köye gelmiştin biz gidinceye kadar annem ölmüştü de para almamıştın, senin iyliğini ödememiz mümkün değil azımızı çok gör bu kirazı evine götür de yeyin dediler.
Eve götürdüm, ben kurtlu çıkıyor diye uzun yıllar kiraz yememiştim. Kurt falan demedim, yedim be doyunca yedim…
Bu kirazların bedeli çoookkk ağır oldu, çoookkk
Bu kirazların bedeli PARA değil İNSANLIK dı, İNSANLIK...
NOT
GODAFA
Sepet