Yıl 2004, aylardan Haziran ve bir Malatya Kayısı Festivali toplantısı…
Bendeniz o yıl Fuar tertip komitesinde olduğum için heyecanla ne yapabiliriz, bu yıl ki Festivali önceki festivallerden daha kaliteli ve beğenilir nasıl yapabiliriz düşüncesiyle toplantıya girdim.
Konular bir bir görüşüldükten sonra sıra festivalde sahne alacak sanatçılara gelince herkes gönlünden geçen sanatçıları söylemeye başladı. Toplantıya katılan herkes, izlenirliliği yüksek popüler sanatçıların veya başka bir deyişle popüler kültürün dayattığı sanatçıların isimlerini ortaya atıyor ve bu isimler menfi ve müspet yönleriyle tartışmaya açılıyordu. İsim söyleme sırası bana gelince söylediğim isimler, salonda bir an sessizliğe neden oldu. Ben toplantıya katılan arkadaşlara “iki isim söyleyeceğimi diğer sanatçı isimlerini kendilerinin belirleyebileceklerini ama söyleyeceğim iki ismin de mutlaka getirilmesi gerektiğini” belirttim.
Söylediğim isimler Neşet Ertaş ve Özdemir Erdoğan’dı…
Bu isimler toplantıya katılanlar tarafından pek benimsenmedi ve bu işte tecrübeli arkadaşlar, kimsenin bu sanatçıları izlemeye gelmeyeceklerini belirttiler. Fakat ben bu iki sanatçının da popüler kültürün uzağında olduklarını gerçek müzik yaptıklarını ve Malatya halkının bu sanatçılara gereken değeri mutlaka vereceğini söyledim. Üstelik Neşet Usta’nın yaşlandığını belki de sahnede bir daha görme imkanımızın olamayacağını, Malatya’nın bunu mutlaka değerlendireceğini belirterek biraz da ajitasyon yaptım.
Sonunda bu iki ustanın davet edilmesine karar verildi.
Ben o kadar mutluydum ki, çağımızın bence en büyük ozanlarından biriyle tanışacak ve onu canlı izleme imkanı bulacaktım. Tüm Malatya’nın da benim gibi düşündüğünü tahayyül ediyor ve mutluluğum bir kat daha artıyordu.
Konser günü sabah uçağıyla gelen büyük ustayı almak için hava alanına ben kendi arabamla gittim. Başında kasketi, sırtında düğmelerini açmadığı ceketi ve saygısızlık olmasın diye son düğmesine kadar iliklediği gömleği ve elinde sazıyla uçağın merdivenlerinden utana sıkıla inen Bozkır’ın Tezenesi büyük ustayı arabama alıp şehre doğru yola çıktım.
Çağımızın büyük ozanıyla mı yoksa halktan biriyle mi yolculuk yapıyorum anlayamadım. O kadar halktan biriydi ki…
Sohbet olsun diye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanı olduğu dönemde kendisine teklif edilen "Devlet Sanatçısı" ünvanını neden kabul etmediğini sordum. Cevap çok manidardı;
“Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım."
Bozkırın Tezenesi ismi nereden geliyor diye sordum;
Bir dönem hapis yattığını, Yaşar Kemal’in ona yolladığı imzalı İnce Memed kitabının giriş kısmına yazdığı “Bozkır’ın Tezenesine” geçmiş olsun cümlesinden sonra bu deyimin yaygınlaştığını, 1978 yılında parmaklarında kısmi felç geliştiğini başka bir iş bilmediği için işsiz kaldığını, Almanya’daki kardeşinin yanına giderek tedavi olduğunu uzun uzun anlattı.
Daha neler sordum, ne cevaplar aldım şimdi hatırlayamıyorum tek hatırladığım akşamın yaklaştığı ve günün bu kadar çabuk tükenmesine hayıflanmamdı.
Konser saati yaklaşınca fuar alanına geldik. Ben kuliste üzerini değiştirir sahne kostümlerini giyer diye beklerken o tüm gün beraber dolaştığımız kıyafetiyle sahneye çıktı ve sanatını icra etmeye başladı.
Dedim ya o halktan biriydi…
Sanıyorum Malatya halkının bu büyük ustaya verdiği değeri merak ediyorsunuz…
Maalesef…
Fuar alanının dörtte biri ancak dolmuştu. Bu görüntü Özdemir Erdoğan konserinde de değişmedi.
Festivalin son gün Murat Kekilli diye benim tanımadığım bir sanatçının konseri vardı ve fuar alanı izdihamdan yıkılıyordu!
Ve şunu anladım ki popüler kültürün dayatmaları bizi düşündüğümüzden çok daha fazla esir almış…
Bozkır’ın Tezenesi ve tevazunun devleştirdiği büyük ustaya rahmet diliyorum.
(Şarkıcıların paralarını almadan sahneye çıkmama gibi bir huyu vardır. Biz Neşet Usta’nın parasını bir ay sonra havale etmiştik)