Birkaç hafta üst üste aldığımız başarısız sonuçlardan sonra, şehirde olumsuz bir hava baş gösterince önümüzdeki Zonguldakspor maçı için, futbolcuları da olumsuz havadan uzaklaştırmak maksadıyla bir hafta önceden Zonguldağın baston yapımıyla ünlü şirin ilçesi Devrek'de kampa götürmüştük.
Devrek'de otele yerleştikten hemen sonra antrenman stadı arayışları için yetkililerle görüştüm ve stat işini garantiye aldıktan sonra otele geri döndüm.
Akşam yemek öncesi, lobiye indiğimde otel görevlileri, misafirimin olduğunu ve beni beklediğini söylediler.
Misafirimiz Devrek Jandarma komutanıydı, Devreğimize hoş geldiniz, şerefler verdiniz diyerek, her hangi bir emrimizin olup olmadığını, kendilerinin bizim emrimizde olduğunu samimi duygularla ifade etti. Stat konusunda ve daha başka konularda yapabilecek bir şeyi olup olmadığını sordu.
Doğrusu bu kadar ilgi ve alaka beni çok şaşırtmıştı, kendi kendime demek ki buraya fazla spor kafilesi gelmiyor, jandarma komutanı da buranın tanıtımı için turizme katkı için çaba sarfediyor diye düşündüm!!!
Ertesi gün kahvaltı, antrenman, istirahat derken öğlen yemeği öncesi komutan yine ziyaretimize geldi!, bir sıkıntımızın olup olmadığını, yapabilecek bir şeyinin olup olmadığını sordu. Akşam yine geldi, yine aynı sorular ve aynı cevaplar.
Ertesi gün sabah yine gelince,
-"Yahu komutanım siz Malatya'lı mısınız" diye sordum, aksi halde bu kadar ilgi göstermez diye düşünüyordum, ama cevap olumsuzdu
-" Hayır Samsun'luyum"...
İnanın çok şaşırmış ve merakım da iyiden iyiye artmıştı...
...
Biz kampta günlük rutin işlerle uğraşırken, futbolcuların daha önce hakettikleri primleri maçtan önce verirsek bozuk olan moralleri yükseltiriz düşüncesiyle İstanbul'dan para istemiştim, o paranın geldiği bilgisiyle, parayı bankadan alıp futbolculara dağıtmak üzere kampa geldim .
Arkadaşım Bülent Topaloğlu'yla birlikte prim listesini ve paraları alıp bir odaya geçtik, futbolcular birer birer gelip imzalarını atıp beşyüz bin lira tutarındaki primlerini alıp mutlu bir şekilde çıkıyorlardı. İşin sonuna geldiğimizde para bitmiş, fakat daha prim vermemiz gereken bir futbolcu kalmıştı. Başka bir deyişle açık vermiştik, hemde beşyüz bin lira açık. O kadar kafa patlattığımızı hiç hatırlamıyorum ama buna rağmen açık nereden geliyordu bir türlü bulamıyorduk ...
Artık çaremiz kalmamıştı Bülent'e, ikiyüzellibin sen ver diğer ikiyüzellibini de ben, tamamlayayım bu işi bitirip yatalım artık çok yorulduk derken...
Futbolcumuz Bünyamin Süral telaşla içeri girdi,
-Ağabey prim kaç liraydı,
-Beşyüz bin ,
-Ağabey bana bir milyon lira vermişsiniz ...
Az daha Bünyamin'i sarılıp öpecektim
Açığı bulmuş rahatlamıştık...
...
Maç günü gelip çatmıştı, maç sabahı Zonguldak'a hareket ettik ve ve maç saatinden birkaç saat önce stada gelmiştik bile. Hazırlıklar, ısınma falan derken maç saati yaklaşmış tribünler dolmaya başlamıştı.
Bu arada bir subayın kafile başkanını aradığını söylediler, ben de buyurun benim dedim, subay da,
-"Jandarma bölge komutanı Recai Uğurluoğlu paşamın emir subayıyım, Paşam, Malatyaspor’lu futbolculara başarı dilemek için soyunma odasına gelmek istiyorlar" dedi.
Paşa'nın Arapgirli olduğunu biliyordum, yani hemşehrimiz idi paşa.
-Şeref verirler, buyursunlar, deyip, futbolculara durumu anlattım, onlar da edep dairesinde paşayı karşıladılar, paşa bize iyi şanslar diledikten sonra soyunma odasından çıktı ben de onu uğurlamak için yanında yürüyorum.
-"Sizinle ilgilendiler mi " dedi,
anlamamıştım nasıl dememe fırsat bırakmadan
-"Bizim Devrek Jandarma komutanından bahsediyorum, sizinle ilgilensin diye emir vermiştim, ilgilendi mi "? ...
Şaşırmıştım!
Kısık sesle evet paşam sağolun ilgilendiler, dedim
Konu anlaşılmıştı benim Malatya'lı mısınız dediğim ve Samsun’luyum cevabını aldığım Jandarma komutanı, meğer Recai Paşanın emirlerini yerine getiriyormuş...
...
Bu maçı maalesef 1-0 kaybettik. Büyük umutlarla gittiğimiz ve Zonguldakspor’un en güçsüz döneminde ve iyi oynadığımız bir maçtan sonra yenilgi beni çok rahatsız etmişti.
Dönüş yolculuğunda hiç kimseyle konuşmadım ve suratım asık bir şekilde otobüsteki koltuğuma oturdum. Yemek ve ihtiyaç molası dahi verdirmedim. Gece saat iki sularında yanıma birinin geldiğini hissettim. Gelen kişi futbolcumuz Bünyamin idi. Bünyamin sevdiğim futbolcularımızdan biriydi. Çok saf ve temiz yürekli tam bir Anadolu çocuğuydu. Bana hitaben:
“Ağabey, bizim yüzümüzden, kafan bozuk değil mi?”
“Nasıl bozuk olmasın” dedim, “neydi o sahadaki haliniz”
“Yav ağabey, sahada o kadar yalvardılar ki, hepsi arkadaşımız dayanamadık, ne yapalım”...
Mesele anlaşılmıştı!
Biz yenersek Zonguldakspor’un küme düşmesi neredeyse kesinleşecekti. Bu yüzden hepsiyle gurur duyduğum futbolcularımız maça ağırlıklarını koymamış ve hatıra binaen bu maçı Zonguldakspor’a hediye etmişlerdi.
Böylece hayatımda ilk kez “hatır şikesi” denen olaya şahit olmuştum.
Selam olsun Malatyamın güzel insanlarına…