Geniş bir arazi üzerine kurulan dedemin çiftliği, merkez köy Mercan'ın bir iki kilometre dışındaydı. Üçü amcamların, biri bizim, biri de dedemin olan taş duvarlı evler yan yana sıralanmıştı.
Dört, ya da beş yaşındaydım.
Harman zamanıydı...
Temmuz, Ağustos sıcağında dedem ve dört oğlu, orakla biçtikleri buğday başaklarını demet haline getiriyor, bir çift öküzün çektiği kağnı arabasına yükleyip harman yerine taşıyordu.
Harman yerimiz evimizin hemen arkasında geniş bir daire biçimindeydi. Tarladan taşınan ekinler bu daire içine yüksekliği bir metreyi geçmeyecek şekilde yığılıyordu.
*****
Ekinlerin harman yerine taşınması bittikten sonra dedem, kendi yaptığı düveni getirdi.
Sert ve ağır bir ağaçtan yapılmıştı.
Ön tarafı, sürme esnasında ekin sapının düven önünde toplanmaması için hafif yukarıya kıvrık, yanyana getirilmiş iki parçadan oluşuyordu.
En önemli yeri alt kısmındaki çakmak taşlarıydı.
Harmana serilen ekine temas ederek buğdayı telef etmeden başağı ve samanı ezen, bu yolla da buğdayı ayıran ana unsur bu çakmak taşlarıdır.
Dedem, düvenin alt kısmında açılan yuvalara yerleştirdiği bu sert çakmak taşlarını tek tek kontrol etti. Gevşeyenleri çakarak sabitledi. Uç kenarlarını keskinleştirdi.
Düven, harman üstüne çıkmaya hazırdı.
Heyecanla beklediğim gün gelmişti.
Babamın bana sözü vardı.
Harman zamanı düvenin üzerine beni de bindirecekti.
O sabah erkenden uyandım.
Koşumları düvene bağlı bir çift öküz harman üstüne çıkarıldı. Bir çift öküz de yandaki otlağa bırakıldı. Harman sürecek öksüzler yorulunca değiştirilip, onlar düvene koşulacaktı.
En küçük amcam Mehmetşirin'i çıkardılar düvene.
Beni de yanına oturttu babam.
Benden on yaş kadar büyük olan amcam, düven sürmekte deneyimliydi.
Başlangıçta öküzler zor dönmeye başladı harmanda. Ekinin yüksekliğinden dolayı yarı bellerine kadar gömülen öküzlerle birlikte düven de gömüldü, üstündeki amcam ve ben de gömüldük harman yığınının içine.
Ağır ağır, döne döne yürüdü öküzler.
Düven altındaki keskin çakmak taşları ekin saplarını kestikçe yığının yüksekliği de alçaldı.
Amcam ve ben de görünür olduk ekin yığınının üstünde.
*****
İlk kez düven sürmenin heyecanı nefesimi kesiyordu.
Ne beynimizde boza pişiren güneşin sıcaklığı, ne düveni çeken öküzlerin ayağından kalkan tozları solumak keyfimi bozamıyordu.
Günlerce süren harman zamanında sabahları erkenden kalkıp düvenin başına koşuyordum.
Düven üstünde çok önemli bir görevim vardı çünkü!
Dışkısını harman içine yapmasınlar diye pür dikkat düveni çeken öküzlerin kıçına bakıyordum. Öküz, kuyruğunu dikleştirip yukarıya kaldırdı mı dışkısı geliyor demekti. Elimde tuttuğum genişçe tası hemen altına tutuyordum.
Tas, tepeleme dışkı dolardı...
*****
(Yazının devamı: DEDEMİN KUŞLARI
bir sonraki yazımda)