Kadın olmak yerde, her zaman sorumluluk ister, zordur ama, Anadolu’da kadın olmak çok zordur. Nerede olursa olsun kadın ağır işçidir. Her kadın anadır onun özel hayatı yoktur. Yaşadığı hayat; evine, eşine, çoluk çocuğuna adanmış hayattır. O evin direğidir, avukattır, savcıdır, öğretmendir, terzidir, ahçıdır, çocuk bakıcısıdır, o her şeydir. Anadolu’da kadın deyince 60’lı yıllarda kasabamız Darende / Balabandaki anaları, hatta analarımızın analarını, elleri nasırlı emektar çileli büyük anaları hatırlarım. Onlarla büyüme şansı olanlar bilir. Bizler dizlerinin dibinde oturarak, hikayelerini dinleyerek büyüdük. Onlar seferberlik analarıydı, gelinleriydi kızlarıydı.
Cepheden cepheye koşan babalarını, kardeşlerini, eşlerini, anlatırlardı… Vatan uğruna onları uğurlarken gidip gelemeyeceklerini, gelip göremeyeceklerini bile bile “Vatanımızı düşmandan kurtarın, bizleri, buraları düşünmeyin.” dediler. Öyle bir ağır yükü omuzladılar ki… Hem ana hem baba oldular. Yüreği yanık analar, eli kınalı gelinler, nişanlı kızlar; zor yaşam koşullarında hem kendilerini korudular hem evlatlarını büyüttüler. O zor günler, gitsin de gelmesin dedikleri yıllarda, zamanın kadersiz, öksüz, yetim çocuklarıyla sofradaki olmayan ekmeklerini paylaştılar, onlara da kol kanat gerdiler. Çok duyardık “Annem, babam ölmüş beni amcam / yengem /halam / teyzem büyütmüş diyenleri… Onlar isimsiz kahramanlardı. Kimi Nenehatun’du kimi Kara Fatma… Ayşeler, Emineler, Elifler, Zeynepler; yeri geldi orak derdi, düven sürdü, yeri geldi sırtında şelek taşıdı, kıtlık taşından, arpa unundan ekmek pişirdiler.
Bin bir meşakkatle büyümüşler. Bizim kadınlarımız geleneklerine bağlı, çalışkan, sabırlı, fedakardır. Biz kadınlar, aklımız, fikrimizle sınırları aşar, her umudu insanlığa sunarız. Anadolu kadını geleneklerine bağlıdır, her zaman kocasının bir adım arkasında durur, saygılıdır, akıllıdır, ferasetlidir ama son sözü bizim kadınlarımız söyler. Nerede nasıl davranacağını bilir, zor yaşam koşullarıyla olgunlaşmıştır. İstisnalar kaideyi bozmaz derler. Yöremizde kadına çok değer verilir, kız çocuklarına daha çok sevgi şefkat gösterilir. Genelde kadının sözü geçer kararlar ortak alınsa da kadın daha öngörülü, soğukkanlı, daha akılcı yaklaşır olaylara. Bir işin sonunun nereye varacağını kestirir ama kendi kararıymış gibi sunmaz, onu aklıyla halleder, kendini öne çıkarmaz. Anadolu kadınının yükü ağırdır. Analarımızın üstüne gün doğmazdı. “Gece iş yapan gündüz sevinirmiş.” derlerdi. Mevsimine göre hem dışarı hem içeri işinin yükü analarımızın omuzlarındaydı. Yazın bağ bahçe işleri, kışın ev işleri olsa da, kışın 3 -4 ay nefeslenir, dinlenir, sabah ezan okunurken bismillah deyip uyanır, ilk işi seher vakti rızık dağıtılırken açık kapıdan bırakılırmış der besmele ile dış kapıyı açar, şalvarı giyer, kolları sıvar alacakaranlıkta ahıra girer, hayvanların yemi, suyu, sağılacakları, varsa emzirecek kuzular… Sıralıca işi yapar, tavukları yemler sokağa salar, ineği nahıra, malları çobana gönderir. Ahırdan başlar sırayla avlu ve sokak kapının önünü bir baştan bir başa süpürür.
Ev hanımının becerisi; sokak kapısının önü ile tandırlık belli olur derlerdi.
Eskiden ataerkil aile yapısı, kaynana kayın baba, eltiler görümceler çoluk çocuk kalabalık aile bir arada yaşardı. Ana hepsini ayrı ayrı idare etmek zorundaydı. Hatta bazen isyan eder “Ben de şaştım kime kız kime gelin görüneceğime.” der. O öyle bir iş taksimi yapardı ki herkes memnun olsun akşamdan mayaladığı hamuru alır, tandırın başına geçer. Bir yandan taze ekmek pişirirken, yandaki ocakta sütü pişirir. Yayığı yayar, olmayan komşulara ayran verir, yoğurt, peynir, çökelek, tereyağı yapar, sıcak süt ve yağlı ekmekle kahvaltı yapılır. Erkekler hazırlanan azık bohçasını alır işine gider, çocuklar okula, kadın da bahçede tarlada yapacak işi varsa eşi ile çalışır. Zordur kadın olmak, sokak çeşmesinden su taşır, tandırda bakır kazan da ısıttığı su ile elinde çamaşır yıkar, temizlik yemek bulaşık sil süpür… Gün boyunca zamanla yarışır adeta. Akşam yemeği de odun ocağında pişecek, her işte el emeği gerekir. O yıllarda buzdolabı yok… Yemekler günlük pişerdi. Akşam üzeri işten dönenler, inekler koyun keçiler yaylımdan gelmeye başlar, yine telaşlı bir vakittir. Herkes oturur, dinlenir, yatar da ana başını yastığa koyacak zaman zor bulur. O ne yorulduğunu bilir ne acıktığını ne susadığını… Yarının iş planını yapar, bunlar basit günlük işlerdir. Eli öpülesi analar baharda başlar kış gelene kadar dalda, yerde ekilen meyve sebze varsa her şeyi değerlendirir. Pestil, kesme, garamadan yapar; üzüm, dut, erik, kayısıdan çeşit çesit çerezler yapar kurutur, nişe( nişasta) yapar, ne varsa değerlendirir, turşudan reçele kadar hepsini “Kış gözü karanlık, çağam çocuğum ele imrenmesin, felen misafirime yüzüm ağarsın evim barkım dolsun der yorulduğunu bilmez. Yün yıkar, yorgan köpür, eğirip kazak, çorap, süveter örer; halı, heybe, kilim dokur. Bu işlerde ne var der, iş eşeğe benzer önüne katarsın gider der. Asıl zor işler vardır; “Elinen biten iş”denir. Dam sıvamak, ekmek pişirmek, erişte kesmek gibi imece yapılan işlerde sen 5 -6 komşuya öndüç (ödünç) gideceksin ki o da sana gelecek.
Geleneklerimizde düğünlerde, cenazelerde, akrabaya, komşuya düşen görevler vardır. Her zaman yardım edilir. Dışarıdan gelen misafirler ağırlanır, geleneklerimizde beşik donatma, (bebek görme) Gelinlik görme, kız ardı gitme, gelin kız davet etme, asker davet etme vardır. Bu işleri kadınlar organize eder. Çoğunluğun imkanları kısıtlıdır, her istediğini bulma imkanı yoktur. Ailen adına yüzün ağaracak, elin günün içinde… İşte burada yine kadına iş düşer. İş bilen, neyi nerede ne zaman yapacağını bilen kadın eşini de zor durumda bırakmaz. Bu da kadının çevresinde saygınlığını artırır. Kadın hamaratsa, becerikliyse; düğünler çeyiz asma, toplu yemeklerde aranır. Böyle elinden her iş gelen kadınlar için “Bir avrat bir de ziyade, elinden uçan kaçan kurtulmaz.” derler. Burada anadan bahsederken babaları yazmadan olmaz baba evin direğidir, ama ana taşıyıcı hezendir. O olmasa ev sallanır. Ana dengedir. Babalar çocuklarıyla ilgili olumlu bir durum olsa “oğlum kızım” olumsuz bir durum olsa “oğlun kızın” der ama ana hangi şartta olursa olsun “oğlum kızım” der ana olmak hiç olmaktır, hesap sormadan kızmadan küsmeden hep vermektir. Babalar alınmasın ama “Anan analıksa baban babalık” derler genelde böyle değildir ama çoğunluktadır.
Ana sorumluluk demektir, Evladı kaç yaşında olursa olsun ananın gözünde çocuktur. Sevgisini eşit dağıtan karşılıksız verendir. Ana ilmek ilmek nakıştır halıda, kilimde… Onlar veren eldir. Bir evlat yaşı kaç olursa olsun, düşse anam der, kalksa anam der. İster şehirde olsun , ister köyde kadının yükü ağırdır.
Analarımız babalarımız hayatta iken kıymetini bilelim yarın çok geç olmadan.
Velhasıl kadın olmak zor zanaattır…